1. Uzman
  2. Merve ÜNAL
  3. Blog Yazıları
  4. Ne Zaman Psikolojik Destek Almalıyım?

Ne Zaman Psikolojik Destek Almalıyım?


Psikolojik destek, yaşamın her evresinde her bireyin edinmesi gereken oldukça önemli bir hizmet. Nasıl ki barınma, beslenme, dinlenme gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyorsak ruhsal ihtiyaçlarımızın da karşılanması gerekiyor. İnsanoğlu gündelik yaşam içerisinde pek çok psikolojik etkenle bir arada yaşıyor. Özellikle metropollerde maruz kalınan psikolojik uyaranlar çok daha fazla.

Ekonomik güçlükler, trafik, işsizlik, şiddet, iletişim aksaklıkları, travmatik olaylar, kazalar, saldırılar, hastalıklar insanları olumsuz etkiliyor. Pek çok olumsuz etkene doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıyoruz. Sosyal medya, televizyon gibi kaynaklar da global düzeyde pek çok olumsuzluğa maruz kalmamıza neden oluyor. Bugün bulunduğumuz noktadan dünyanın bir başka ucunda gerçekleşmiş bir olaydan etkilenebiliyoruz. Dolayısıyla psikolojik destek ihtiyaçlarımız da artıyor.

Kişisel yaşam, akademik başarı ve kariyer gelişiminden başlayarak pek çok alan ve konuda insanlar psikolojik hizmetlere başvuruyor. Bu sayede sorunlar kronikleşmeden veya performansı ketlemeden ihtiyaç duyulan önlemler alınmış oluyor.

Pek çok birey kendini ifade edebilmek ve dinlenebilmek için bir uzmanla konuşmak istiyor. Konuşmak, objektif ve yargısız bir yaklaşımla dinleniyor olmak kişiye kendini iyi ve güvende hissettiriyor.

Artan önemine ve duyulan ihtiyaca rağmen psikolojik hizmetlerle ilgili önyargılar da hala devam ediyor. Psikolojik destek başvuruları çoğunlukla destek ihtiyacı kaçınılmaz hale geldiğinde yapılıyor. Psikolojik desteğe başvuran bireyler belki yıllardır baş etmeye çalıştıkları yaşantısal problemleri destek sayesinde kısa sürede atlatmak istiyor. Oysa yıllarca ötelenmiş bir ihtiyacın istenilen düzeyde karşılanabilmesi de zaman gerektiriyor.

Zamanında destek alınması ise sorunlar oluşmadan önleyici müdahale sağlıyor. Bu açıdan psikolojik danışmanlık hem önleyici hem de iyileştirici rol oynuyor. 

Stres ve problemler de herkesin hayatında etkilidir. Ayırıcı kriter, kişinin stresin üstesinden gelip gelemediğidir. Halledemediğini bildiği halde, ‘kendim hallederim / kendim halletmeliyim’ düşüncesi genellikle kişiyi psikoterapiye başvurmaktan alıkoyar. Problem devam ettiğinde, ciddiyetini, etki alanlarını koruduğunda ve kişi sorunların üstesinden gelemediğinde beklenen sonuçlar ortaya çıkar: Hayat kalitesinde bozulmalar, aile ve sosyal ilişkilerde zedelenmeler, iş performansında kötü yönde etkilenmeler başlayabilir. Kişi yaşadığı problem ile başa çıkabilmek için madde ve / veya alkol kullanımına yönelebilir. Hatta uzun süren problemlerin içinde kişi kayıplarının farkında bile varmadan kötüleşen hayat tarzına alışabilir.

Hastalığı olan ya da duygusal bazı zorluklar yaşayan kişiler etiketlenme korkusuyla da çoğu zaman profesyonel yardıma başvurmazlar. Hastalığı nedeniyle toplum tarafından küçümseneceğini, dışlanacağını düşünürler. Psikoterapi veya ilaç tedavisine başlasalar bile önerilen tedaviyi uygulamazlar. Bu da sorunların zamanla kronikleşip daha da ağır hale gelmesine sebep olur.

Genellikle kronik problemler duygusal rahatsızlıklara yol açmaktadır. Böyle durumlarda kişi hem devam eden problemlerde hem de rahatsızlığın getirdiği sıkıntılarla ve yol açtığı kısıtlılıklarla uğraşmak zorunda kalır. Hiçbir çıkış yolu olmadığının düşünüldüğü ve psikiyatrik rahatsızlıkların eşlik ettiği durumlarda ise ciddi kayıplar yaşanabilmektedir. Dolayısıyla kişinin kendinin tanıması ve ne zaman kendini aşan bir problemle karşılaştığını ve yardım alması gerektiğini bilmesi gerekir.


Seanslar

Terapinin hedeflerini ve ne sıklıkta ne kadar görüşüleceğini danışan ve psikolojik danışman birlikte planlar. Çoğu seans haftada 1 kez yapılır ve yaklaşık 1 saat sürer. Psikoterapi acil durumlara yönelik kısa dönemli olabileceği gibi daha karmaşık, çoktandır devam eden sorunlara dönük uzun dönemli de planlanabilir. Bireysel, aile, çift ve grup terapileri şeklinde gerçekleştirilebilir. Psikoterapi hayatın her dönemi için yetişkinler, çocuklar ve ergenler için profesyonel bir destek ve tedavi yoludur.


Gizlilik İlkesi

Hastanın izni olmadan danışanın durumunu, anlattıklarını başka şahıslarla paylaşmamak psikoterapinin en temel ilkesidir. Normal şartlarda terapi ilişkisi özgün, içten ve profesyonel bir ilişki olarak planlanır. Terapi ilişkisinin bu niteliklerini bozacak sosyalleşmeler, samimi ve fiziksel yakınlıklar, çıkar ilişkileri psikoterapinin temel değerleriyle uyuşmaz.


İlaç mı Psikoterapi mi?

İnsanların zihninde ilaçla mı terapiyle mi iyileşecekleri konusunda bir karmaşa olabilir. Birçok psikolojik rahatsızlığın tedavisinde ilaç tedavisi ve psikoterapinin birleşimi tek başına kullanılmalarından çok daha iyi sonuç verir. Bu, hastanın terapistine danışarak alacağı ortak bir karardır.


Şu durumlarda psikolojik destek almalıyız;

  • 15 gün ve daha uzun süren depresyon, çöküntü, moral bozukluğu gibi hallerden çıkmak istediğinizde,
  • Yaşama enerjinizin tükendiğini hissettiğinizde,
  • Bütün temel varoluşsal sorunlarınız da, kimlik ile ilgili kafa karışıklıklarında kendinizi yeniden gözden geçirmek için,
  • Takıntılı düşünce ve davranışlardan kurtulmak için,
  • Yaşamınızı zehirleyen, engelleyen, bloke eden her türlü korku ve endişeyle baş etmek için,
  • Yaşam kalitenizi yükseltmek, üretken ve verimli bir yaşama geçmek için,
  • Dikkat ve konsantrasyon ile ilgili problemlerle başa çıkmak istediğinizde,
  • Kendinizi daha iyi ve daha yakından tanımak ve potansiyellerinizi keşfetmek istediğinizde,
  • Evlilik hayatınızla ilgili sorunların çözümü için,
  • Öz güveninizi arttırmak, kendinizi gerçekleştirmek ve yaşamda başarıyı yakalamak istediğinizde,
  • Çocuklar ve ergenlerle ilgili sorunların çözümü için,
  • İlişkilerle ilgili yaşadığınız her tür sorunu çözümlemek için,
  • Karşı cinsle ilişkilerde, kaliteyi arttırmak için,
  • Boşanma öncesi ve sonrası danışmanlık almak için,
  • Cinsellikle ilgili her türlü soru ve sorunun çözümü için ve daha birçok problemin çözümü için psikolojik destek alınabilir.


Psikolojik hizmetlere başvurmak için spesifik bir problem yaşıyor olmaya gerek yok. Duygu, düşünce ve bunların etki ettiği davranışlar üzerine konuşmak için de destek alınabilir. Ancak çoğunlukla destek talebi psikolojik sorunlar kaçınılmaz bir hal aldığında yapılır. Kimi zaman bu belirtiler kişinin kendisini rahatsız eder. Kimi zamansa belirtiler çevre tarafından fark edilir ve kişi bir uzmana yönlendirilir.

Bazen hem kişi hem de çevre durumun farkındadır. Kimi bireyler psikolojik hizmetlerden destek almakta son derece gönüllüdür, kimi bireylerse bu ihtiyacı göz ardı etmektedir. Durum hangisi olursa olsun destek alacak kişinin psikolojik destek almaya gönüllü olması tedaviyi olumlu etkilemektedir.

Depresyon, anksiyete, fobi, mani, dikkat eksikliği, travma, yas, boşanma gibi psikolojik problemlerde profesyonel destek alınmaktadır. Ancak psikolojik desteğe ihtiyaç duyulan çoğu problem erken müdahale ile önlenebilmektedir. Eğitimde, öğretimde, kariyer gelişiminde, iletişim ve sosyal becerilerde de psikolojik hizmetlerden faydalanılabilmektedir.

Yayınlanma: 31.01.2022 18:12

Son Güncelleme: 15.03.2023 22:01

#psikoloji #psikolojik destek #terapi #psikoterapi #online #seans
Psikolog

Merve

ÜNAL

Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Depresyon ve Mutsuzluk , İlişki / Evlilik Problemleri , Ruhsal-Toplumsal, Kişisel ve Çevresel Diğer Koşullarla İlişkili Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 1500
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Nedir Bu Bir Barış, Bir Ayrıl İlişki Dinamiği?

İlişki dendiği zaman aklınıza neler geliyor? Aslında çoğu insana bu soruyu sorduğunuz zaman benzer cevaplar alma olasılığınız oldukça yüksektir. Birbirini tanımayan iki kişi tanışır, birbirlerini daha yakından tanımak isterler, derin bir bağ kurma arzusu ortaya çıkar, bir ilişkiye başlarlar. Zaman geçtikten sonra ya ayrılırlar ya da ilişkiye devam ederler. Ancak yapılan son araştırmalar, genç yetişkinlerin %60’ından fazlasının bir ayrıl, bir barış ilişki dinamiği içerisinde bulunduğunu ortaya çıkardı. Bu oranın gün geçtikçe artmaya devam etmesi, ilişkilere dair bakış açılarımızı değiştirmeye, yeniden şekillendirmeye başlıyor ve ilişkilerin doğasına dair kafamızda yeni soru işaretlerinin, kafa karışıklıklarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Son dönemlerde bir ayrıl, bir barış ilişkilerinin dizilerde, filmlerde ve sosyal medyada oldukça sık kullanıldığını görüyoruz. Aynı zamanda yakın çevremizde de bu ilişki dinamiğine şahit olmamız, özellikle genç yetişkinlerde ilişki bittikten sonra tekrardan barışmalarının sebebinin birbirleri için çok eşsiz, özel olduklarından ve ilişkilerinin daha da güçlendiğine dair gerçekçi olmayan inançlardan kaynaklı olduğuda gözlemleniyor. O halde konumuza geçmeden önce hemen bir yanlış bilgiyi düzeltelim. Çatışmalardan uzlaşmacı ve sağlıklı bir biçimde çıkmak ilişkileri güçlendirir, ayrılıklar değil!Her ilişki içerisinde kavgalar edilir, çatışmalar meydana gelir, bunların yaşanması da sağlıklı olandır zaten. Sağlıklı bir ilişki için önemli olan bu çatışmalarda yapıcı ve uzlaşmacı bir tavır sergileyerek, var olan probleme karşılıklı olarak çözüm bulabilmektir. Ayrılık kararı, ilişki içerisinde çözülmesi için elinizden gelen her şeyi yaptığınız ve artık problemleri çözüme kavuşturamayacağınızı anladığınız zamanlarda, üstüne uzun bir süre düşündükten ve emin olunduktan sonra alınması gereken bir karardır. Şimdi, hep birlikte bir barış, bir ayrıl ilişki dinamiğini inceleyelim.Nedir bu bir barış, bir ayrıl ilişki dinamiği? Bu ilişki dinamiği de genel olarak bize aşina olan ilişkilere benzer olarak başlar. Partnerler tanışır, birbirlerini daha yakından tanımak isterler. Bir ilişkiye başlamaya karar verirler sonrasında çeşitli sebeplerden ötürü partnerler ilişkilerini sonlandırırlar. Belli bir müddet zaman geçtikten sonra tekrardan barışırlar. Burada partnerlerin birbirinden ayrı olarak geçirdikleri süre kısa olabileceği gibi ayrılık uzun süreli de alabilir. İşte tam olarak burada ilişki yeniden başladığı gibi aynı zamanda bir döngüde başlamış olur. En önemli faktör partnerlerin bu dinamiği sistematik bir biçimde tekrarlamalarıdır. Yapılan bir çok çalışmaya göre bir barış, bir ayrıl ilişki dinamiği içerisinde bulunmak, hem ilişkiye hem de ilişki içerisindeki kişilere ciddi psikolojik zararlar verebiliyor ve bu zararların yarattığı olumsuz etkiler kişilerin hayatlarını uzun vadeli olarak etkileyebiliyor. Bu döngü ortaya çıktığında ve ayrılıp, barışmaların sıklığı artmaya başladıkça, çiftler arasındaki çatışmalar fazlalaşıyor, iletişim problemleri daha çok ortaya çıkmaya başlıyor, ilişkiye ve partnere dair güven problemleri ortaya çıkıyor. Partnere karşı hissedilen duygularda değişimler meydana geliyor, kişi kendi hissettiklerinden, duygularından emin olamıyor ve kafa karışıklıkları yaşamaya başlıyor. Bu dinamik böyle devam ettikçe, kişi kendine ve ilişkiye dair yabancılaşmaya başlıyor. Sağlıklı bir ilişkinin nasıl yaşanması gerektiğini unutabiliyor ve bir gün bu kısır döngüyü kırdığı zaman gelecek ilişkilerinde de yakınlık korkusu geliştirip, gelecekteki partnerine de güvenli bağlanamayabiliyor. Aslına bakacak olursak, bir ayrıl bir barış ilişki dinamiği içerisinde bulunmak var olan ilişkiyi tehdit ettiği gibi, kişinin gelecekte var olabilecek ilişkilerine dair de bir tehdit unsuru oluşturur hale geliyor. Derinlemesine bakmak gerekirse, bu tarz ilişki dinamikleri kendi bünyeleri içerisinde bir tür duygusal ve fiziksel suistimali de içeriyorlar. Kişiler birbirlerinden ayrı kalamayacaklarına dair gerçekçi olmayan inançlar geliştirmelerinden ötürü ayrı kalamıyorlar ancak beraber olduklarında da birbirlerine iyi gelmek yerine kötü gelmeye başlıyorlar. Böyle bir ilişki dinamiği içerisinde bulunmak ve ilişkinin yarattığı olumsuz duygularla baş etmekte güçlük çeken bazı kişilerde uzun vadede anksiyete ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar meydana gelmeye başlıyor.İlişki nasıl bu döngüye giriyor? Yapılan araştırmalara göre partnerlerin sağlıklı bir şekilde ayrılık konuşması yapmamaları, ara vermeye dair yapılan konuşmalar, barışma için açık kapı bırakılması, ilişki içerisindeki var olan sorunların açık bir şekilde konuşulmaması, neden ayrılık kararı alınacağına dair herhangi bir konuşmanın yapılmaması, partnerlerin birbirlerine net bir şekilde veda etmemeleri bu döngüyü başlatan faktörler arasında yer alıyor.Partnerimizle neden tekrardan barışıyoruz? Bu sorunun cevabı genellikle kişiden kişiye göre değişkenlik gösteriyor, bir çok kişi farklı sebeplerden eski partnerlerine geri dönme kararı alıyor. Ancak yapılan çalışmalara göre çoğu insanın eski ilişkilerine geri dönerken benzer şeyleri hissettikleri ve düşündükleri bulunmuştur. Bunların başında; kişilerin eski partnerine karşı hala içinde var olan hisleri, duyguları, eski partnerinin hayatının aşkı olduğuna dair düşünceler, yeni biriyle tanışmanın ve ilişkiye başlamanın zor olduğuna dair gerçek dışı inançlar.Bu döngüyü kırmak mümkün mü? Yapılan çalışmalar bize bu döngüyü kırmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Ama nasıl? Partnerlerin ayrı kaldıkları süre boyunca ilişkiyi nasıl daha güçlü ve sağlıklı bir hale getirebileceklerine dair derinlemesine düşünmeleri gerekiyor. Aynı zamanda ilişkiye dair, kendilerine dair, partnerlerine dair yeni kararlar almaları gerekiyor. Bir bakıma ilişki içerisindeki çatışmalara yol açan olumsuz davranışlarını, eylemlerini, düşüncelerini tespit edip, kendilerinde değişime gitmeleri gerekiyor. Özellikle, tekrardan barışma kararı alınmadan önce kişilerin karşılıklı olarak, bunları net ve açık bir şekilde birbirleriyle paylaşmaları gerekiyor. Yapılan çalışmalar, kendilerinde ya da ilişkilerinde tek başlarına değişime gitmekte güçlük çeken bireylerin barışma kararı almadan önce gerek bireysel gerekse çift olarak bir uzmandan destek almaları gerektiğinin önemini vurguluyor. Unutmayın, terapi hayatınızdaki tüm olumsuz durum ve duyguların hayatınızdan tamamen çıkacak olması demek değildir. Ancak siz terapi ile tüm bu olumsuz duygu ve durumlarla nasıl baş edeceğinizi tamamen öğrenmiş olacaksınız.

Erteleme Alışkanlığından Kurtulmak Mümkün mü?

Kendinizi önemli işlerinizi sürekli ertelerken buluyorsanız ya da bir işe başlamadan önce; Bunu daha sonra yapabilirim? Genellikle zamanınızı önemli işlerle mi geçirirsiniz? Bir iş yapmaya başladığınızda hemen mola verir misiniz? İşe başlamak üzereyken benim için doğru zaman ve ruh hali değil haline girer misiniz? Ve işlerinizi son dakika ile mi yetiştirmeye çalışırsınız?Bu sorulara cevabınız evet ise, yalnız değilsiniz. Eğer işlerimizi ertelemeye başladıysak ve günlük iş planımızı engelleyecek duruma geldiyse erteleme alışkanlığı ile karşı karşıyasınız demektir. İnsanların % 20’si erteleyici kişi olarak tanımlamaktadır.Erteleme alışkanlığı; bağışıklık sistemini zayıflatır. Geceleri uyanık kalmanıza neden olur ve ilişkilerinizi olumsuz yönde etkileyebilir. Sorumluluklarınızı ertelemeniz, sevdiğiniz insanları kırılganlaştırabilir. Aynı zamanda erteleme alışkanlığı doğuştan değildir, sonradan kazanılan bir davranış çeşididir. Öğrenilerek kazanılan bir tepkidir. Erteleme alışkanlığı, değiştirilebilir bir davranıştır fakat kişi içten değişmeyeceği hissine kapılabilir. Ayrıca kendilerini gerçekten erteleyici kişiler olarak düşünen insanlar aslında yapılacaklar listesiyle kendilerini planlamış kişilerdir. Sorumluluklarını yapılacaklar listesine yazarlar ve zamanında yerine getirirler. Bu kişilerin planlı davranışlarını erteleme alışkanlıklarına sahip insanlarmış gibi düşünmek doğru değildir. Erteleme alışkanlığı olan kişiler yapılacak listesine sahiptir evet, önemli bir ayrım noktası var bunun yapılacaklar listesindeki sorumlulukların adım adım ertelenmesidir. Prof. Ferrari’ ye göre gerçek erteleme alışkanlığına sahip olan kişiler kendilerine 5 yalan söyler;1. Kişiler görevlerini gerçekleştirmeye çalışırken görevlerini gözlerinde çok büyütürler.2. Kişiler görevlerini tamamlamaya çalışırken küçümserler ve oyalanırlar.3. Kişi gözünde büyüyen sorumlulukları karşısında gelecek günü, haftayı ve ayı nasıl geçirebileceğini düşünür ve bütün sorumluluklarını kenara itmeye başlar.4. Kişi onca sorumluluğu arasında sadece bir tanesinde başarılı olduğu zaman kendisinin tüm işleri yapmış gibi hisseder.5. Kişi eğer kendini iyi hissetmiyor ve o gün havasında değil ise çalışmak onun için optimaldir.Erteleme alışkanlığı olan kişiler çoğunlukla oyalayıcı işler ile uğraşırlar ve ağır görev gerektirecek işler almazlar. Yani, bazı görevler masanın üzerinde adeta marine edilmişçesine beklerler ve daha ne kadar bekleyeceği bilinmez. Görev başarısızlıklarının kendi yetersizliklerinden değil, dış koşullardan olduğunu sayarak kendi öz imajını korumaya çalışır. Burada devreye self-sabotaj yani, kişinin başarısızlık beklentisi karşısında kendi performanslarını sabote ederek beklenen başarısızlık için geçerli bahaneler üretmesi devreye girmektedir. Öz imaja sabote edileceği vakit erteleme devreye girer ve yönetir. Erteleme niyet ve eylem arasındaki boşluktan faydalanarak kişinin erteleme davranışı gerçekleştirmesine sebep olur. Peki ama ertelemekte ki temel neden nedir? Neden erteme eylemi gerçekleştiririz biraz buna değinelim;Birincil olarak, kişiler genellikle caydırıcı durumlar ile karşı karşıya kaldığında ertelemek isterler. Bizleri üzeceğini düşündüğümüz, etkileyeceğini düşündüğümüz durumlar.. Elimizdeki zorlu ya da caydırıcı bir görev bizi rahatsız hissettiriyor ve biz bu rahatsız olumsuz duygularımız ile karşılaşmak istemiyoruz. Şuan iyi hissetmek istiyorum deyip görevi önümüzden kaldırarak erteliyoruz. Sonunda, uzun vadeli bir hedeflerimiz erteleme davranışımızdan dolayı sabote edilmiş oluyor.İkinci olarak, niyetlerimizin belirsiz ve zayıf olması, bizlerin sık sık ertelememize neden oluyor. Örneğin; görevimi gerçekleştirmek adına kendimi iyi hissetmiyorum ‘Bunu bu hafta yapacağım’ ya da ‘Bunu daha sonra yapacağım’ gibi benzeri muğlak cümleler kurarız.Üçüncü olarak, bizler günlük çalışmamızda çok kolay bölünebiliyor hatta bazılarımız düşünmeden hareket edebiliyoruz. Olay bir e-postama bakayım ile başlıyor devamında bir bakmışız facebook sayfa güncellememiz, öz-çekim ile sanal ortamda şu anımızı belirtmemiz, twitter tt’leri, uygulama güncellemesi, tarif bulmak, blog gezmek derken…. Bu sadece bir dakika ile başlamıştı ‘Üzgünüz ama günümüz nereye gitti?’Peki, Erteleme alışkanlığımızı nasıl saf dışı bırakabiliriz? Uygulayabileceğimiz yöntemler nelerdir? İşte bizlere bu alışkanlığımızdan kurtulmamıza yardımcı olabileceğini belirlediğimiz 4 yöntemimiz1-Belirsizlik ve dikkat dağıtıcılığı azaltın; Yapacağınız görevleri ya da işleri planlayın. Plana koymak bir şeydir, eyleme geçmek başka bir şey. Plana ve niyete koyduğumuz görevlerimize hedef ve anlam belirlemediğimiz zaman görevlerimiz caydırıcı hale gelir. Hedefini belirlemediğimiz görevi yapmak istemeyecek ve devreye erteleme davranışımız girecektir. Olasılıkla görev üzerinde oyalanacağız. Bu yöntemde amaç, Evet önümde şuan bu işim var ve şimdi ona odaklanmalıyım. Etrafınızda dikkat dağıtacak şeyleri kaldırın ve belirsizliği bir kenara koyun. Kendinizi işinizi tamamlaya çalışırken, yapabildiğiniz kadar çevreden uzaklaştırın. Çünkü şuan odak noktanız tamamlamanız gereken hedeflediğiniz göreviniz. İradenizi ve dikkatinizi güçlendirin, baskı yapmayın. İradenizle konuşun ve onu bunu yapabileceğinize ikna edin.2-İradenizi güçlü kılın; Yapılan birçok araştırma iradenin kaslar gibi olduğu göstermektedir. İrademizi baltalayarak kullanırsak bu durum kısa sürede kendi davranışlarımızı düzenlemekte bizleri kontrolsüz hale getirir. Yani görevlerimiz üzerinde irademizi kullandığımız zaman ona olan bağlılığımız için kendimize sürekli görevin bizim üzerimizdeki değerini hatırlatmamız gerekir. Kendimize olumlu olmamız irademizi güçlendirecektir. Ayrıca, erteleme alışkanlığına sahip kişiler, diğer insanlara göre daha olumlu düşünceye sahiptirler.3-Yapılacaklar listesi oluşturmak; Yapmanız gereken görev ya da işlerin listesini oluşturun. Listeyi oluştururken öncelik sırasına önem verin. Görevinizi parça parça tamamlayın. Bir puzzle tamamlıyor hissi ile adım adım ilerlerseniz, her parçanın bitimi sizi motive edip işinizi bitirmenizde devamlılığınızı sonuna kadar destekleyecektir. Ayrıca gerçekçi görevler belirleyip listenize ekleyin. Yapamayacağınız görevler listeniz için gereksiz kalabalık ve sizin içinde gözünüzün korkmasına neden olabilir. Kendinize karşı dürüst olun! Listenizdeki görevlerinizi yapamayacağınızı düşündüğünüzde ortadan kaldırmayın. Ayrıca ,erteleme alışkanlığı olan kişilerin zaman tahmin etmesi diğer kişilerde farklı değildir.4- Kendinizi ödüllendirin; Planladığınız görevlerinizi ya da işlerinizi tamamladığınız zaman kendinizi ödüllendirin. Sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz ödüller belirleyin ve uygulayın. Kendinize vermiş olduğunuz ödülünüz sizi bir sonraki işinize ya da görevinize karşı motive edecektir. Zamanınızı paylaşmayı hoşlandığınız sevdiğiniz kişilerle birlikte etkinlik yaparak da kendinizi ödüllendirmiş olursunuz. Böylelikle aktif ve etkili bir işin tamamlamanın ertesi kişilerle iletişimde bulunmak sizlere iyi gelecektir. Unutulmaması gereken bir nokta ödüllerinizi her zaman yeteri kadar dozda kullanın. Çünkü bir sonraki ödülünüz de daha maymun iştahlı davranmanıza neden olabilir.Kaynaklar;– Timothy Pychyl– Hara Estroff MaranoPsk. Tuğba ÖZYÜREK

Kaygı ile Başa Çıkmanın Yolları: Hayat Devam Ediyor, Sen de Edebilirsin!

Kaygı… Tanıdık bir duygu değil mi?Kalp hızlanır, nefes daralır, zihin sanki aynı cümleyi durmadan tekrarlar: Ya kötü bir şey olursa?Hepimiz zaman zaman bu duyguya kapılıyoruz. Kaygı, aslında hayatta kalmamızı sağlayan bir alarm sistemi. Ama bu alarm günün her saati çalmaya başladıysa, işte orada durup kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: “Ben bu duyguya hizmet mi ediyorum, yoksa onun esiri mi oluyorum?”İşte tam da bu noktada, kendi deneyimlerime ve danışanlarımla yaptığım çalışmalara dayanarak bazı öneriler paylaşmak istiyorum.1. Nefesinle Bağ Kur: En Yakın Dostun YanındaKaygı geldiğinde nefesini fark et. Hızlanıyor mu? Sığ mı? Düzensiz mi?Derin ve yavaş bir nefes, beynine “güvendesin” mesajı verir. Her gün 5 dakika, sadece nefesine odaklandığın bir zaman dilimi yarat. Gözlerini kapat, burnundan yavaşça nefes al ve aldığın sürenin iki katı kadar sürede ver.Bu egzersiz, zihnini sakinleştirmek için kullanabileceğin en basit ama en etkili araçlardan biridir. Ve nefes pratiği, sadece kaygı anlarında değil, gün içerisinde içsel duruşunu güçlendirmek için de bir köprü olabilir.2. Düşüncelerini Sorgula, Onlarla ÖzdeşleşmeKaygılı zihnin en sevdiği şey: felaket senaryoları yazmak.“Ya başarısız olursam?”, “Ya hasta olursam?”, “Ya herkes beni yargılıyorsa?”Bu düşünceler gelir, ama onlarla gitmek zorunda değilsin. Her düşüncenin gerçek olmadığını bilmek, sana zihinsel bir mesafe kazandırır.Bir düşünce geldiğinde kendine sor:“Bu düşüncenin kanıtı var mı?”“Bu düşünce bana hizmet ediyor mu?”“Bu düşünceyi bir arkadaşım düşünüyor olsaydı, ona ne derdim?”Bu içsel sorgulama, zihinsel esnekliğini artırır ve otomatik düşüncelerin üzerindeki gücünü fark etmeni sağlar.3. Bedeni Unutma: Hareket Et, Serotonin SalKaygı sadece zihinsel değil, bedensel de bir deneyimdir. Omuzların gerginse, dişlerini sıkıyorsan, kasların kasılmışsa bedenin sana sesleniyor olabilir.Günde 20 dakikalık bir yürüyüş bile zihinsel berraklık sağlar. Hareket ettiğinde beyin kimyan değişir. Yoga, dans, hafif koşular... Hangisi seni çağırıyorsa, onunla başla.Unutma, beden harekete geçince zihin de peşinden gelir. Ve bu hareket hali, zihninde sıkışan enerjiyi de dönüştürmenin en doğal yollarından biridir.4. Rutinler Oluştur: Belirsizliğe Karşı DüzenZihin, belirsizlikten korkar. Kaygı çoğu zaman “Ne olacağını bilmiyorum” düşüncesinden beslenir. Bu yüzden gününe küçük ama düzenli alışkanlıklar yerleştirmek faydalı olur.Sabahları güne aynı saatte başlamak, kahveni belirli bir ritüelle hazırlamak, uyumadan önce kitap okumak...Bu basit alışkanlıklar zihnine “kontrol sende” mesajı verir. Rutin, kaygının içinde bir sabit nokta yaratır. Küçük bir düzen duygusu, büyük bir içsel dengeyi beraberinde getirebilir.5. Sosyal Destek: Yalnız DeğilsinKaygı kendini yalnız ve anlaşılmamış hissettirebilir. Oysa bir duygunun ağırlığını azaltmanın en insani yolu, onu paylaşmaktır.Güvendiğin biriyle konuşmak, sadece dinlenilmek bile iyileştiricidir.“Beni anlıyor musun?” sorusuna “Evet” cevabını almak, bazen haftalarca yapılan iç konuşmadan daha etkilidir. Utandığın ya da zayıf hissettiğin anlar da dahil olmak üzere, insani olan her şey paylaştıkça hafifler.6. Duygulara İzin Ver: Direnç Değil, Alan AçKaygı geldiğinde çoğumuz onu hemen bastırmak, yok etmek isteriz. Oysa bastırılan duygu daha güçlü şekilde geri döner.Bazen sadece şunu söylemek bile bir dönüşüm yaratır: “Evet, şu an kaygılıyım. Bu da insani bir deneyim.”Kendine şefkatle yaklaşmak, zor duygulara alan açmak demektir. Ve o alan, iyileşmenin başladığı yerdir. Çünkü bastırmak yerine kabul etmek, zihinsel direnci azaltır ve daha sakin bir içsel diyalog başlatır.7. Medya Tüketimini Azalt: Zihnini Koruma Altına AlGün içinde sürekli bildirimlere, kötü haberlere ve kıyaslamalara maruz kalmak kaygıyı artırır.Sosyal medyada geçirdiğin süreyi azalt, ekran detoksları yap. Zihnine daha fazla sessizlik ve boşluk tanı.Bazen bir pencereden dışarı bakmak, zihnini yüzlerce story’den daha fazla dinlendirir. Ve bu sessizlikte iç sesini yeniden duyma fırsatı bulursun.8. Profesyonel Destek Almak: Yardım Aramak CesarettirEğer kaygı gündelik yaşamını zorlaştırıyorsa, yalnızca tekniklerle sınırlı kalmamak gerekir.Psikoterapi, kaygının kökenine inmek, düşünce kalıplarını fark etmek ve yeni yollar geliştirmek için güçlü bir destek alanıdır.Unutma, yardım istemek zayıflık değil; iyileşme iradesidir. Bir uzmandan destek almak, yaşam kaliteni artırmanın en değerli yollarından biridir.9. İyi Olma Hali Bir Hedef Değil, Bir YolculukturKendine şunu hatırlat: İyi hissetmek, hep mutlu olmak demek değil.Zor duygular da yaşamın bir parçası. Kaygı da senin bir parçan ama seni tanımlayan şey değil.Ve bu yazıyı okuyorsan; demek ki içten içe bir şeyleri dönüştürme arzun var. Bu niyet bile başlı başına iyileştirici.Her duygunun, özellikle kaygının bile sana anlatmak istediği bir şey vardır. Onu bastırmak yerine dinlemeyi denediğinde, içinde daha önce fark etmediğin bir bilgelik uyanabilir. Belki uzun süredir kendini çok zorladığını fark edersin. Belki kontrol etme çabalarının seni ne kadar yorduğunu…Kendinle yeniden tanıştığın bu farkındalık anları, dönüşümün başlangıç noktasıdır.Bazen bir durmak yeterlidir. Kendine şu soruyu sor: “Şu an en çok neye ihtiyacım var?”Belki bir bardak su, belki 10 dakikalık sessizlik, belki sadece bir omzuna dokunan el. Kaygıyı anlamak; zihnini yargılamak değil, ihtiyaçlarını fark etmeyi öğrenmektir.Ve unutma, bu yolculukta zaman zaman aynı yere geri dönebilirsin. Bu da çok insani.Önemli olan hep ileri gitmek değil; düştüğünde kendine nasıl davrandığın. Kaygıyla başa çıkmak, sadece teknikler değil, kendinle kurduğun ilişkiyle ilgilidir. Ve sen, o ilişkiyi her gün yeniden kurabilirsin.Son Söz: Bu da Geçer, Sen de GelişirsinKaygı hep olacak. Ama sen artık onunla başa çıkmanın yollarını biliyorsun.Bu yolda attığın her küçük adım, içindeki dengeye bir adım daha yaklaştırır. Kendine karşı nazik, sabırlı ve dürüst kal.Ve bazen sadece şunu hatırla: “Kaygı geçer. Ama sen, bu deneyimden daha güçlü bir şekilde geçip gidersin.”

Akın GÜÇLÜ 07.04.2025