Kaygı ile Başa Çıkmanın Yolları: Hayat Devam Ediyor, Sen de Edebilirsin!

Kaygı… Tanıdık bir duygu değil mi?
Kalp hızlanır, nefes daralır, zihin sanki aynı cümleyi durmadan tekrarlar: Ya kötü bir şey olursa?
Hepimiz zaman zaman bu duyguya kapılıyoruz. Kaygı, aslında hayatta kalmamızı sağlayan bir alarm sistemi. Ama bu alarm günün her saati çalmaya başladıysa, işte orada durup kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: “Ben bu duyguya hizmet mi ediyorum, yoksa onun esiri mi oluyorum?”
İşte tam da bu noktada, kendi deneyimlerime ve danışanlarımla yaptığım çalışmalara dayanarak bazı öneriler paylaşmak istiyorum.
1. Nefesinle Bağ Kur: En Yakın Dostun Yanında
Kaygı geldiğinde nefesini fark et. Hızlanıyor mu? Sığ mı? Düzensiz mi?
Derin ve yavaş bir nefes, beynine “güvendesin” mesajı verir. Her gün 5 dakika, sadece nefesine odaklandığın bir zaman dilimi yarat. Gözlerini kapat, burnundan yavaşça nefes al ve aldığın sürenin iki katı kadar sürede ver.
Bu egzersiz, zihnini sakinleştirmek için kullanabileceğin en basit ama en etkili araçlardan biridir. Ve nefes pratiği, sadece kaygı anlarında değil, gün içerisinde içsel duruşunu güçlendirmek için de bir köprü olabilir.
2. Düşüncelerini Sorgula, Onlarla Özdeşleşme
Kaygılı zihnin en sevdiği şey: felaket senaryoları yazmak.
“Ya başarısız olursam?”, “Ya hasta olursam?”, “Ya herkes beni yargılıyorsa?”
Bu düşünceler gelir, ama onlarla gitmek zorunda değilsin. Her düşüncenin gerçek olmadığını bilmek, sana zihinsel bir mesafe kazandırır.
Bir düşünce geldiğinde kendine sor:
“Bu düşüncenin kanıtı var mı?”
“Bu düşünce bana hizmet ediyor mu?”
“Bu düşünceyi bir arkadaşım düşünüyor olsaydı, ona ne derdim?”
Bu içsel sorgulama, zihinsel esnekliğini artırır ve otomatik düşüncelerin üzerindeki gücünü fark etmeni sağlar.
3. Bedeni Unutma: Hareket Et, Serotonin Sal
Kaygı sadece zihinsel değil, bedensel de bir deneyimdir. Omuzların gerginse, dişlerini sıkıyorsan, kasların kasılmışsa bedenin sana sesleniyor olabilir.
Günde 20 dakikalık bir yürüyüş bile zihinsel berraklık sağlar. Hareket ettiğinde beyin kimyan değişir. Yoga, dans, hafif koşular... Hangisi seni çağırıyorsa, onunla başla.
Unutma, beden harekete geçince zihin de peşinden gelir. Ve bu hareket hali, zihninde sıkışan enerjiyi de dönüştürmenin en doğal yollarından biridir.
4. Rutinler Oluştur: Belirsizliğe Karşı Düzen
Zihin, belirsizlikten korkar. Kaygı çoğu zaman “Ne olacağını bilmiyorum” düşüncesinden beslenir. Bu yüzden gününe küçük ama düzenli alışkanlıklar yerleştirmek faydalı olur.
Sabahları güne aynı saatte başlamak, kahveni belirli bir ritüelle hazırlamak, uyumadan önce kitap okumak...
Bu basit alışkanlıklar zihnine “kontrol sende” mesajı verir. Rutin, kaygının içinde bir sabit nokta yaratır. Küçük bir düzen duygusu, büyük bir içsel dengeyi beraberinde getirebilir.
5. Sosyal Destek: Yalnız Değilsin
Kaygı kendini yalnız ve anlaşılmamış hissettirebilir. Oysa bir duygunun ağırlığını azaltmanın en insani yolu, onu paylaşmaktır.
Güvendiğin biriyle konuşmak, sadece dinlenilmek bile iyileştiricidir.
“Beni anlıyor musun?” sorusuna “Evet” cevabını almak, bazen haftalarca yapılan iç konuşmadan daha etkilidir. Utandığın ya da zayıf hissettiğin anlar da dahil olmak üzere, insani olan her şey paylaştıkça hafifler.
6. Duygulara İzin Ver: Direnç Değil, Alan Aç
Kaygı geldiğinde çoğumuz onu hemen bastırmak, yok etmek isteriz. Oysa bastırılan duygu daha güçlü şekilde geri döner.
Bazen sadece şunu söylemek bile bir dönüşüm yaratır: “Evet, şu an kaygılıyım. Bu da insani bir deneyim.”
Kendine şefkatle yaklaşmak, zor duygulara alan açmak demektir. Ve o alan, iyileşmenin başladığı yerdir. Çünkü bastırmak yerine kabul etmek, zihinsel direnci azaltır ve daha sakin bir içsel diyalog başlatır.
7. Medya Tüketimini Azalt: Zihnini Koruma Altına Al
Gün içinde sürekli bildirimlere, kötü haberlere ve kıyaslamalara maruz kalmak kaygıyı artırır.
Sosyal medyada geçirdiğin süreyi azalt, ekran detoksları yap. Zihnine daha fazla sessizlik ve boşluk tanı.
Bazen bir pencereden dışarı bakmak, zihnini yüzlerce story’den daha fazla dinlendirir. Ve bu sessizlikte iç sesini yeniden duyma fırsatı bulursun.
8. Profesyonel Destek Almak: Yardım Aramak Cesarettir
Eğer kaygı gündelik yaşamını zorlaştırıyorsa, yalnızca tekniklerle sınırlı kalmamak gerekir.
Psikoterapi, kaygının kökenine inmek, düşünce kalıplarını fark etmek ve yeni yollar geliştirmek için güçlü bir destek alanıdır.
Unutma, yardım istemek zayıflık değil; iyileşme iradesidir. Bir uzmandan destek almak, yaşam kaliteni artırmanın en değerli yollarından biridir.
9. İyi Olma Hali Bir Hedef Değil, Bir Yolculuktur
Kendine şunu hatırlat: İyi hissetmek, hep mutlu olmak demek değil.
Zor duygular da yaşamın bir parçası. Kaygı da senin bir parçan ama seni tanımlayan şey değil.
Ve bu yazıyı okuyorsan; demek ki içten içe bir şeyleri dönüştürme arzun var. Bu niyet bile başlı başına iyileştirici.
Her duygunun, özellikle kaygının bile sana anlatmak istediği bir şey vardır. Onu bastırmak yerine dinlemeyi denediğinde, içinde daha önce fark etmediğin bir bilgelik uyanabilir. Belki uzun süredir kendini çok zorladığını fark edersin. Belki kontrol etme çabalarının seni ne kadar yorduğunu…
Kendinle yeniden tanıştığın bu farkındalık anları, dönüşümün başlangıç noktasıdır.
Bazen bir durmak yeterlidir. Kendine şu soruyu sor: “Şu an en çok neye ihtiyacım var?”
Belki bir bardak su, belki 10 dakikalık sessizlik, belki sadece bir omzuna dokunan el. Kaygıyı anlamak; zihnini yargılamak değil, ihtiyaçlarını fark etmeyi öğrenmektir.
Ve unutma, bu yolculukta zaman zaman aynı yere geri dönebilirsin. Bu da çok insani.
Önemli olan hep ileri gitmek değil; düştüğünde kendine nasıl davrandığın. Kaygıyla başa çıkmak, sadece teknikler değil, kendinle kurduğun ilişkiyle ilgilidir. Ve sen, o ilişkiyi her gün yeniden kurabilirsin.
Son Söz: Bu da Geçer, Sen de Gelişirsin
Kaygı hep olacak. Ama sen artık onunla başa çıkmanın yollarını biliyorsun.
Bu yolda attığın her küçük adım, içindeki dengeye bir adım daha yaklaştırır. Kendine karşı nazik, sabırlı ve dürüst kal.
Ve bazen sadece şunu hatırla: “Kaygı geçer. Ama sen, bu deneyimden daha güçlü bir şekilde geçip gidersin.”
Yayınlanma: 07.04.2025 05:48
Son Güncelleme: 07.04.2025 05:48

Bunları da sevebilirsiniz...
Sosyal Fobi Nedir?Sosyal Fobi; kişinin diğer insanlar tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı, toplumsal ortamlarda rezil olacağı konusunda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı sorunudur. Sosyal fobi belirtileri kişi sosyal ortama girdiğinde veya daha girmeden başlayabilir. Bedensel belirti olarak; yüz kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide bağırsak sisteminde rahatsızlık, ishal, kas gerginliği, titreme olabilir. Aklından “rezil olacağım, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, hata yapmamalıyım” gibi düşünceler geçebilir. Sosyal fobi yaşayan kişiler; korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme gibi davranışlar sergileyebilir.Sosyal Fobi Hangi Durumlarda Ortaya ÇıkarSosyal fobi testi olarak en yaygın kullanılan Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeğidir. Bu ölçekte belirtilen sosyal durumlardan bazıları şunlardır.-Toplum içinde telefonla görüşme -Küçük bir grup etkinliğinde yer alma-Toplum içinde yemek yeme-Yetkili biri ile konuşma-Kalabalık önünde konuşma-Başkaları tarafından izlenirken çalışma-Yabancılarla karşılaşma veya ilgi odağı olma-Yetenek veya bilgi testine tabi tutulma -Davet verme Sosyal fobi yaşayan kişi; sosyal ortamlara girmek istediği halde giremez, girse bile çok zorlanır. Olay sonrası da yaşadıkları şeylerle ilgili olarak çok fazla zihinsel uğraşları olur. Genel olarak işlevselliği azaltan bir sorun olmasına rağmen tedaviye başvuru oranı düşüktür. Çünkü psikolojik destek almak için yapılması gereken şeyler de, kişide kaygı oluşturur ve bunu da erteleyebilirler. Sosyal fobi testi olarak internette birçok içerikle karşılaşabilir.Fakat unutulmaması gereken şey bu testlerin tanı amacıyla kullanılmadığıdır. Sosyal Fobinin çekingenlikten farkı nedir? Sosyal fobi yaşayan kişiler diğer insanlar tarafından olumsuz değerlendirebilecekleri biçiminde bir tehlike algıladıklarında ilgi ve dikkatlerini kendilerine yöneltmektedirler. Çevrede neler olduğuna dikkat etmeksizin kendi olumsuz otomatik düşüncelerine odaklanmaktadırlar. Bu durum çekingenlikle sosyal fobi arasındaki en önemli farklardan biridir. Çekingen veya utangaç kişi sosyal ortamlara, sosyal fobiye benzer şekilde olumsuz düşüncelerle giriyor olabilir. Ancak çevreyi gözlemleyebilmesi sonucu kendisine olan olumlu tavırları fark ederek olumsuz düşüncelerden kurtulabilir.Sosyal Fobi Nasıl Yenilir?Sosyal fobinin diğer kaygı sorunlarından en önemli farkı; korktuğu şey başına gelir. Sosyal fobi yaşayan kişiler genellikle iki şeyden korkarlar; 1- sosyal ortamlarda tuhaf davranmak, farklı görünmek ve komik duruma düşmek2- gözlendikleri bu ortamlarda kaygı yaşamak ve kaygılı görünmek‘’Sosyal fobi nasıl yenilir?’’ sorusunun cevabı elbette kişiye ve bağlama göre değişir. Bu konuda bireyin yapabileceği şeylerin başında doğru bilgilere ulaşarak farkındalık sağlamasıdır. Sosyal ortamlara girmeden veya girince zihninden geçen düşünceleri not ederek başlayabilir. Bu düşünceler ne kadar gerçekçi olduğuna, zihnin felaket senaryolarının test edilip edilmediğine bakabilir. Sonrasında girmekten çekindiği sosyal ortamları hiyerarşik bir şekilde listeleyebilir. Kendisine en az rahatsızlık veren durumları sıfırla yüz arasında puanlayabilir. Bu durumlardan kaçınmanın sadece kısa vadede işe yaradığını fakat uzun vadede sosyal fobiyi daha da arttırdığını kendisine hatırlatmalı. Hazırlamış olduğu listeden en az rahatsızlık verenden başlayarak bu ortamlara girmeye başlamalı. Duyduğu kaygının ve bedensel duyumların en az 15-20 dakika kaldığı ortamlarda nasıl değiştiğini deneyimlemelidir. Elbette bu süreçleri bir uzman eşliğinde yapması daha uygun olur.Sosyal fobi tedavisi Tedavide kişinin durumuna göre bazen tek başına psikoterapi, bazen tek başına farmakoterapi (ilaç tedavisi) kullanılır. Bazı durumlarda her iki yöntem beraber kullanılabilir. Bilişsel davranışçı terapi en yaygın kullanılan ve etkinliği en yüksek olan terapi yöntemlerinden birisidir. Sosyal fobinin tedavisinde in-vivo (yaşayarak) maruz kalma, hayali maruz kalma, davranış deneyleri gibi davranışçı müdahaleler yapılır. Yaşanan kaygı duygusunu ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, düşünce hatalarını tespit ve yeniden yapılandırma gibi bilişsel müdahaleler yapılır. Bireysel terapiler yapıldığı gibi grup terapisi de uygulanabilir.Tedavide ilk tercih genellikle psikoterapidir. Bilişsel Davranışçı Terapi AmaçlarıKaygının doğasını ve kaygıyla ilişkiyi öğrenmekKaygının doğal olarak kaybolmasını deneyimlemek( Bu amaçla hiyeyarşik korku listesi oluşturulup en az kaygı verenden başlanarak alıştırma tedavisi uygulanır.) Sosyal kaygıyla barışmak ve başetme becerisiBilişleri yeniden yapılandırmak (kişinin kendisi çevresi ve dış dünya hakkındaki inançları çalışılır)Fakat kişinin durumuna göre ilaçlar da kullanılabilir. Bu ilaçlar üç grupta toplanırlar; antidepresanlar, benzodiyazepinler ve beta blokörler. Sosyal fobi ilaçları hekim kontrolünde kullanıldığında etkili ve güvenlidir. Fakat kontrolsüz kullanıldığında, başka sorunlara da yol açabilir. Benzodiyazepin grubu ilaçlar bağımlılık açısından risk oluşturduğu için uzun süre kullanılmaz.Kendine Yardım KitaplarıSon yıllarda bilişsel davranışçı terapi temelli kendine yardım kitapları hakkında da önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu kitaplar okura doğru bilgiler sunduğu gibi, kendi kendine uygulayabileceği teknikler de anlatmaktadır. Çeviri kitaplarının yanı sıra Türkçe olarak yazılan eserler de raflarda yerini almıştır. Doç. Dr. Kadir Özdel tarafından hazırlanmış olan‘’Sosyal Fobiden Hayata Yolculuk’’ kitabı bu alandaki en faydalı kitaplardan birisidir. Kitap dört bölümden oluşmaktadır;‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Nedir?’’, ‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Neden Olur?’’, ‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Tedavisi’’, ‘’Ben Ne Yapabilirim?’’Tedavi Edilmezse Ne Olur?Sosyal fobi tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesi düşer. Bazı ortamlardan kaçınmaya başlar, bazı durumlarla karşılaşmamak için hareket alanını daraltır. Öte yandan sosyal ortamlara girerken gerginliği azaltmak amacıyla alkol kullanmaya başlayabilir ve bağımlılık sorunu da eklenir. Mesleki anlamda önüne gelen fırsatları hep erteleyebilir. Sosyal fobi tedavisi mümkün iken kişi bununla yaşamaya alışmaya çalışır. Belki çevresi tarafından böyle kabul edilir. Fakat bu yalancı konfor alanı uzun vadede kişinin hayatını birçok açıdan kısıtlayabilir.Dr. Mustafa İspir Yazıyı Oku
Uzman: Mustafa İSPIRYayınlanma: 26.11.2021
Dünya insanlık tarihi boyunca, tarihin seyrini değiştiren birçok salgın hastalığa tanıklık etti. Bunlardan sonuncusu da Kovid-19 virüsünün neden olduğu ve içinde yaşadığımız toplumu sosyal, ekonomik ve psikolojik açıdan etkileyen koronavirüs pandemisi.İçinde bulunduğumuz süreç toplumun her bireyini ister istemez farklı yönlerden etkiledi. Öğrenciler okulların kapanmasıyla beraber uzaktan eğitim sürecine başladı. Bu durum hem aileleri hem de öğrencileri ilk etapta kaygılandırsa da sonrasında birçoğu uzaktan eğitime adapte olmaya başladı. Bu süreçte birçok iş yeri faaliyetini bir süreliğine ya da kalıcı olarak durdurdu. Yaşanılan bu durum birçok çalışanda ekonomik kaygıları tetikledi. Birçoğumuzu koronavirüse yakalanmak ya da bu virüsü sevdiklerimize bulaştırmak ve bununla beraber sevdiklerimizi kaybetme düşüncesi kaygılandırdı ve kaygılandırmaya devam ediyor.Anormal bir süreçten geçtiğimiz için bu süreçte kaygı ve korku duymak aslında son derece normal. Fakat bu yaşadığınız koronavirüse yönelik kaygılar ve korkular sizi günlük hayatınızı sürdüremeyecek duruma getiriyorsa hayat artık çekilmez olmaya başlayabiliyor. Bir noktadan sonra bireyler yaşadıkları bu kaygılara o kadar çok kapılıyorlar ki artık çözüm yolu üretmeyi bırakıp sadece kaygılanmakla meşgül oluyorlar. İşte tam da burada karşımıza yepyeni bir kavram çıkıyor; koronafobi. Peki, koronafobi nedir? Koronafobi, Kovid-19 virüsünün bulaşma ihtimaline karşı mantık dışı, yoğun, sürekli ve nedensiz korkulardır. Genel olarak fobiler insanların sosyal hayatını kısıtlar, onları kaçınma davranışına iterek günlük rutinlerine devam etmesine engel olabilirler. Koronavirüse yönelik bu korkular bireylerin kontrol edemeyeceği bir hal aldıysa insanlar ‘kaçınma’ davranışlarına yöneliyor ve bu durum günlük rutinlerini kısıtlıyor. Örneğin koronafobiye sahip bireyler tüm önlemler alınmış olsa dahi (doğru şekilde maske kullanımı, siperlik kullanımı, sosyal mesafe, elleri doğru yıkamak/dezenfektan kullanmak, elleri yüze götürmemek vb.) açık havada bile arkadaşlarıyla ya da aileleriyle buluşmaktan kaçınıyorlar.Koronafobiye karşı farklı bir bakış açısından daha söz etmek mümkün. O da Kovid-19 virüsün henüz tam olarak yan etkilerini bilemediğimiz, kesin tedavisini ve aşısını bulamadığımız için koronavirüsü bilinmez olarak görmemiz. İnsanoğlu yapısı gereği her zaman bilmediğinden ve bilemediğinden korkar. Bunun altında yatan sebep de bilinmeyeni kontrol edemeyeceğimiz düşüncesi. Örneğin karanlık korkusunu ele alalım. Karanlıktan korkan bireyler aslında ışığın yokluğuyla oluşan bilinmezlik hissinden korkar diyebiliriz. Bu nokta da yine bilinmeyeni kontrol edememe, bilinmeyene karşı kendini koruyamama kavramları devreye geliyor.Koronafobi kavramını açıklığa kavuşturduğumuza göre gelelim asıl soruna. Peki, biz koronafobiyle nasıl mücadele edeceğiz?İlk olarak doğru tedbir almayı öğrenin ve doğru tedbirleri aldığınızda herşeyin olumlu olacağını düşünün. Maskenizi ağzınızı ve burnunuzu örtecek şekilde takarsanız, sosyal mesafenizi korursanız, ellerinizi doğru ve yeteri kadar yıkayıp dışarıda dezenfektan kullanımına önem verirseniz virüsün bulaşmasına karşı kendinizi oldukça iyi bir şekilde koruyabileceğinizi bilmeniz gerek. Koronavirüse karşı mantıklı yaklaşmaya çalışmalıyız. Örneğin her koronavirüs hastasının entübe edilmediğini, bu hastalığı hastanede atlatmadığını ve sonucunda ölmediğini anlamanız gerek. Bu süreçte kendinizi sürekli dinlemeyin. Bazı koronavirüs hastaları bile semptom göstermeyebiliyorken ya da bu hastalığı çok hafif semptomlarla atlatabiliyorken, hayali semptomlar üretmeyin. Dozunda önlemler alın. Bağışıklığı güçlendirdiğini düşündüğünüz bir yiyeceği aşırı miktarda tüketmeyin. Örneğin bu süreçte sarımsak tüketimindeki artışa şahit olduk. Fakat sarımsak aşırı tüketildiğinde mide sıkıntılarına yol açabiliyor. Koronavirüs ile ilgili arama motorlarında sürekli araştırma yaparak doğruluğu kesin olmayan bilgililere inanmayın. Son olarak yemek ve uyku düzeninize dikkat edin. Düzenli uyumak sizi hem psikolojik olarak iyi hissettirecektir hem de bağışıklık sisteminizi güçlendirecektir. Eğer yapabiliyorsanız günlük rutininize 25-30 dakikalık açık havada hafif tempolu yürüyüşler ekleyebilirsiniz. Yürüyüş yapmak size endorfin yani mutluluk hormonun salgılatacaktır ve stresle baş etmek için oldukça faydalıdır.Koronafobi baş edemeyeceğimiz bir kavram değil. Fakat uzmanlar eğer bu süreç uzarsa koronafobinin koronavirüs kadar hızlı yayılacağı konusunda bizleri uyarıyor. Eğer sizin de zihniniz sürekli koronavirüs temelli korkularla meşgulse ve bu durum sizi kaçınma davranışına iterek günlük rutininizi yerine getirmenize engel oluyorsa bir uzmandan destek alabilirsiniz.Uzman Klinik PsikologAyça TÜRKYILMAZ Yazıyı Oku
Uzman: Ayça TÜRKYILMAZYayınlanma: 22.12.2020
Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve StratejilerGünlük yaşamın temposu, iş yükleri, kişisel sorumluluklar ve çevresel stres faktörleri zaman zaman kaygıya neden olabilir. Ancak kaygının yoğunlaşması ve panik ataklar haline gelmesi, bireylerin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu yazıda, kaygıyı yönetmek ve panik atakla başa çıkabilmek için bazı etkili yöntemleri ele alıyoruz.Kaygıyı AnlamakKaygı, aslında vücudumuzun tehditlere karşı verdiği doğal bir tepkidir. Ancak bu tepki, tehdit algısının gerçekçi olmadığı durumlarda bile devreye girebilir ve gereksiz yere yoğunlaşabilir. Kaygı yönetiminin ilk adımı, kaygının kökenlerini anlamak ve tetikleyicileri belirlemektir.Kaygı genellikle bir dizi düşünce ve duygu zincirinden beslenir. Örneğin, işle ilgili bir sunum öncesinde yaşanan kaygı, “Ya hata yaparsam?” veya “Başkalarının karşısında başarısız görünmek istemem” gibi düşüncelerle tetiklenebilir. Bu düşünceler, bedensel tepkileri (kalp çarpıntısı, terleme) artırır ve kişinin kendini daha da gergin hissetmesine neden olur.Panik Atak Nedir?Panik atak, ani ve yoğun bir korku ya da rahatsızlık hissiyle karakterizedir. Çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi ve hatta kontrol kaybı korkusu gibi belirtiler eşlik eder. Panik ataklar genellikle bir tehdit olmaksızın ortaya çıkar ve bu durum, bireyde daha fazla kaygıya yol açabilir.Bir panik atak, vücudun savaş ya da kaç tepkisinin gereksiz bir şekilde devreye girmesiyle ilişkilidir. Ancak bu tepkinin geçici olduğunu anlamak ve bu süreçte kendini sakinleştirecek yöntemlere odaklanmak, atakların daha kolay atlatılmasını sağlar.Kaygı ve Panik Atakla Baş Etmek İçin 5 Yöntem 1. Nefes Egzersizleri YapınKaygı anlarında nefes kontrolü, vücut ve zihin arasındaki dengeyi yeniden kurmaya yardımcı olur. Derin nefes almak, kalp atışlarını yavaşlatır ve sakinleşmenizi sağlar. Şu yöntemi deneyebilirsiniz: • Burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın. • Nefesi 4 saniye tutun. • Ağızdan 6 saniye boyunca nefes verin.Bu tür nefes tekniklerini düzenli olarak pratiğe dökmek, yalnızca kaygı anında değil, genel yaşam kalitenizde de olumlu bir fark yaratır. 2. Gevşeme Tekniklerini KullanınMeditasyon, yoga ve progresif kas gevşetme gibi yöntemler, zihninizi sakinleştirirken fiziksel gerginliği azaltır. Günde 10-15 dakika ayırarak bu teknikleri uygulamak, uzun vadede kaygıyı azaltabilir.Progresif kas gevşetme tekniği, vücudunuzdaki her bir kas grubunu sırasıyla kasıp gevşeterek bedensel farkındalığınızı artırır. Bu yöntem özellikle panik atağın fiziksel belirtilerini kontrol altına almak için etkilidir. 3. Düşüncelerinizi Yeniden ÇerçeveleyinKaygıyı tetikleyen olumsuz düşünceleri fark edin ve bu düşünceleri sorgulayarak daha gerçekçi ve olumlu bir şekilde yeniden çerçeveleyin. Örneğin, “Bunu asla başaramam” yerine “Bu zor olabilir, ama denemeye değer” demeyi alışkanlık haline getirin.Bu yöntem, kendinizi negatif düşüncelerle baş başa bırakmak yerine, zihninizi olumlu bir şekilde eğiterek kendinize daha yapıcı bir yaklaşım sunmanızı sağlar. 4. Fiziksel Aktiviteye Yer VerinDüzenli egzersiz, stres hormonlarını azaltırken mutluluk hormonu olarak bilinen endorfinlerin salgılanmasını sağlar. Günlük kısa yürüyüşler bile kaygıyı hafifletmekte etkili olabilir.Egzersiz aynı zamanda vücudunuzun rahatlama tepkisini hızlandırır ve uzun vadede kaygının genel seviyesini düşürür. Özellikle doğada yürüyüş yapmak, zihinsel berraklık sağlayarak daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir. 5. Destek AlınEğer kaygı ve panik ataklar yaşamınızı ciddi ölçüde etkiliyorsa, bir uzmana başvurmanız önemlidir. EMDR gibi terapi yöntemleri, kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili sonuçlar verebilir.Profesyonel destek almak, kendi başınıza çözmekte zorlandığınız durumlar için önemli bir adımdır. Uzmanlar, size özel stratejiler geliştirmenize ve ilerlemenizi takip etmenize yardımcı olur.Kendinize İzin VerinKaygıyı tamamen yok etmek yerine, onunla başa çıkmayı öğrenmek daha gerçekçidir. Kendinize karşı sabırlı olun, ihtiyaç duyduğunuzda destek istemekten çekinmeyin ve küçük adımlarla ilerlemeye odaklanın.Kaygı ve panik atak, birçok insanın mücadele ettiği bir durumdur. Ancak, doğru yöntemler ve destekle bu süreci yönetmek mümkündür. Unutmayın, yalnız değilsiniz ve her zaman yardım alabileceğiniz kaynaklar mevcut.*****Umut Her Zaman VardırKaygıyla veya panik ataklarla mücadele etmek, bazen tek başına üstesinden gelinemeyecek kadar zor görünebilir. Ancak, unutmamalıyız ki hiçbir durum kalıcı değildir. Hissettiğiniz duygular ne kadar yoğun olursa olsun, bu duyguların da geçici olduğunu kendinize hatırlatın. İnsan zihni ve bedeni, inanılmaz bir adaptasyon gücüne sahiptir.Her gün küçük bir adım atmak, büyük bir değişimin başlangıcı olabilir. Nefes almayı öğrenmek, kendinize karşı şefkatli olmak ve ihtiyaç duyduğunuzda yardım istemek, kendiniz için yapabileceğiniz en değerli yatırımlardır. Unutmayın ki kaygılarınız sizi tanımlamaz; siz, kaygılarınızdan çok daha fazlasısınız.Geleceğe Güvenle BakınHayat, zorluklarla dolu bir yolculuk olabilir, ancak her iniş ve çıkış bir şeyler öğretir. Panik ataklar veya kaygı bozuklukları yaşamak, kendinizi daha iyi anlamak ve daha güçlü bir “siz” inşa etmek için bir fırsat olabilir. Bu süreci bir gelişim yolculuğu olarak görmeye çalışın.Kendinize şu soruları sorun: “Bugün kendim için ne yapabilirim?” ve “Daha sakin bir ben olmak için hangi adımları atabilirim?” Bu sorulara vereceğiniz her dürüst cevap, sizi daha dengeli bir hayata doğru bir adım daha yaklaştıracaktır.İlerleme Küçük Adımlarla BaşlarKüçük bir değişiklik bile büyük bir fark yaratabilir. Her gün kendinize zaman ayırarak, zihinsel sağlığınızı öncelik haline getirerek ve destek istemekten çekinmeyerek daha güçlü bir ruh haline ulaşabilirsiniz.Kendi hayatınızın kahramanı olduğunuzu unutmayın. Tüm zorlukların bir gün geride kalacağını bilerek ilerleyin ve umudu hep yanınızda taşıyın. Çünkü her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. 🌟Unutmayın: Siz GüçlüsünüzHer yeni gün, yeniden başlamak için bir fırsattır. Kaygılarınızla yüzleşmek zorlayıcı olabilir, ancak bu süreçte kazandığınız her küçük zafer, sizi daha güçlü bir birey yapar. Kendinize inanın ve yolculuğunuzun her adımında kendinizi takdir etmeyi unutmayın. Çünkü siz, bu yolculuğun en değerli kahramanısınız. ✨Uzman Klinik Psikolog Arzu Ünal Yazıyı Oku
Uzman: Arzu ÜNALYayınlanma: 11.12.2024