Öfke de NEDİR, duygu mu yoksa davranış mı?
Öfke; bir kişinin engellenme, saldırıya- haksızlığa uğrama, incinme, değersiz hissetme, üzülme ve duygularının bastırılması gibi durumlar karşısında olaya veya kişiye karşı geliştirdiği doğal ve evrensel bir duygu türüdür! Öfkenin bastırılması gereken bir durum olduğu düşüncesi terk edilmeli, bir duygu olduğu farkına varılmalı ve de diğer tüm duygularımız gibi öfkenin de yaşanması gerektiği unutulmamalıdır. Ancak burada önemli olan öfkemizin bizi yönetmesine ve esir almasına izin vermemek, çevremizdeki kişilere, eşyalara ve diğer canlılara zarar vermeden duygularımızı yaşamayı öğrenek ya da öğrenmek için çalışıyor olmaktır. Bu süreç kolay olmaya bilir ama çabalamaya devam etmek her zaman sonuç getirecektir 😊
Unutmamalıyız ki, düşüncelerimiz duygularımızı oluşturduğu gibi sahip olduğumuz duygularımız da davranışlarımızı oluşturmakta ve ortaya sergilenen bir eylem çıkarmaktadır. Bu durumda öfke duygusunu yaşayan birinin öfke davranışları sergilemesi kaçınılmazdır ve zaten kaçmama ya da bastırmaya da çalışılmamalıdır. Ancak burada önemli olan bu davranışların şiddetinin ve sıklığının dikkate alınması ve kişinin her duygusuna hâkim olabilmesi gerektiği gibi öfke duygusunu da sağlıklı şekilde yönlendirebilen biri olabilmesidir.
Peki günlük hayatımızda sıklıkla karşımıza çıkabilen öfke davranışlarına örnekler nelerdir?
- Bir olay sonrası olaydan sorumlu tutulsun ya da tutulmasın herhangi bir kişiye bağırmak, söylenmek ya da hakaret etmek. Bazen içten içe mırıldanmak şeklinde de görülebilmektedir.
- Çocuklarda çok sık gördüğümüz öfke davranışlarda; bağırarak ağlamak, kendini yere atmak, yerde tepinmek ve çığlık atmaktır. Bu durum bir süre sonra kendisine ya da bakım veren kişiye zarar verme şeklini de içine katar hale gelebilmektedir.
- Kişinin etrafındaki bir eşya/nesneye, kendisine ya da karşısındaki kişiye zarar vermesi de görülmektedir.
- Etrafındaki tüm her şeyi dağıtmak ya da yere atmak, kırmak.
- Etrafındaki kâğıt ya da fotoğrafları yırtmak gibi.
- Ağlamak
- Kişinin el ya da bacaklarında titreme hissetmesi
- Kişinin kalp ritminin hızlanması ve nefes alıp verişinin artması
Yukarıda belirtilen bazı maddeler gibi birçok öfke duygusunun davranışsal belirtisinden bahsetmek mümkündür. Eminim sizlerin de okurken kendinizde ya da yakınınızda olduğunu düşündüğünüz maddeler olduğu gibi bu da var şu da var dediğiniz olmuştur. Peki bu öfke davranışlarını kontrol edilebilir sınırda tutmak için nelere dikkat etmek gerekmektedir?
Öfke kontrolü için ne yapılabilir?
- Derin derin nefes al- ver tekniği uygulanabilir.
- Derin derin nefes al- ver tekniği çocuklar için 10 parmak nefes egzersizi olarak kullanılabilir. 10 parmağını da mum gibi düşünerek açan çocuk her bir mumu teker teker söndürmeye çalışmalıdır. Bu sayede çocuğun derin bir şekilde nefes alıp vermesi sağlanır. Burada tüm mumların bir kerede değil, teker teker söndürülmesi gerektiği unutulmamalıdır.
- Anda kalabilmek, ana odaklanmak için beş duyumuzun gücünden faydalanılabilir. ( Örneğin, etraftaki mavi, kırmızı renklere odaklanmak, etraftan gelen sesleri dinlemek, etraftaki kokulara dikkatimizi vererek hissetmeye çalışmak gibi. )
- Öfkelenmeye sebep olan olay ya da kişiyi kâğıda yazmak- ister sadece isim olarak ister iseniz uzun uzun yazabilirsiniz- ve ardından kâğıdı yırtarak ya da buruşturularak çöpe atmak ve bu süreçte öfkeye odaklanarak kâğıt ile birlikte öfke duygusunu küçültüp çöpe attığınızı hayal etmek öfkeyi var olan puan düzeyinden 1-2 puan aşağı indirme konusunda yardımcı olacaktır. ( Ayrıca kağıdı yırtmak yerine yakmak ya da suya atmakta kullanılabilir bir tercihtir. )
- İçinizde biriken öfkeyi ve enerjiyi olumlu şekilde boşaltmak için spor ya da egzersiz yapılması denenebilir. Burada çok öfkeli iken kendinizi fiziken sakatlayabilecek sporların yapılmasından kaçınılması gerektiği için en uygun olan spor olarak koşu tercih edilebilir.
- Kişinin öfkelenmesine sebep olan olay ya da kişiyi sürekli düşünmek yerine o konu ile ilgili düşünce saatleri egzersizi oluşturabilirsiniz. ( Örneğin akşam saat 21.00’de bu konuyu detaylı düşünüyor olacağım ama şimdi tüm gün bu konunun ve öfke duygumun aklıma gelerek günümü olumsuz etkilemesine izin vermeyeceğim diyerek düşünceleri ve beraberindeki duyguları belirli bir zaman sınırına çekmek, bir süre devam edildiğinde etkili olacak bir tekniktir. )
- Tüm bu maddelere rağmen öfkenizi kontrol etmek ile ilgili sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız bir ruh sağlığı uzmanından destek almayı deneyebilirsiniz.
Öfke duygusunu yaşayan kişinin karşısında nasıl olmak gerekir?
- Kişiyi sakince dinleyebilirsiniz.
- Kişi ile konuşurken sen dili yerine ben dili ile konuşabilirsiniz. ( Sen dili suçlayıcı bir dil iken ben dili sağlıklı şekilde kendinizi ifade edebileceğiniz bir dildir. Bu konuda zorlandığınızı düşünüyorsanız, destek alabilirsiniz. )
- Öfke anında kişi ile tartışmaya girmekten kaçınmak oldukça önemlidir. Öfke, bilişsel olarak kişinin sağlıklı düşünebilme mekanizmasını zayıflatacağı için bu süreçte konuşmaya çalışmak sağlıklı bir tercih değildir.
- Öfkelenen kişinin sessiz bir ortama gidip olaydan ya da kişiden uzaklaşmasını ve derin nefes almasını sağlayabilirsiniz.
- Kişi sakinleştiği ve rahatladığı zaman kişinin hissettikleri üzerinde detaylıca konuşabilirsiniz. Unutulmamalıdır ki, aksi halde konular havada kalacak ve daha büyük bir kriz olarak karşınıza gelecektir. ( Ben dili ile konuşulması unutulmamalıdır!)
- Tüm bu maddelere dikkat edilmesine rağmen etkili bir çözüm bulunamaması halinde bir ruh sağlığı uzmanından yardım almayı deneyebilirsiniz.
Eğer, sizler de öfke duygunuzu sağlıklı şekilde yönetemediğinizi düşünüyor ve bunun nasıl yapılacağı konusunda destek almayı istiyorsanız yardım almaktan lütfen çekinmeyin. Bir ruh sağlığı uzmanına danışmak ve aklınızdaki soruları sormak isterseniz bana buradan ulaşabilir, istediğiniz zaman takvimdeki uygunluk durumuna göre randevu oluşturabilirsiniz.
Sevgi ve Sağlıcakla...
FATMA İZEL ŞAHİN
UZMAN PSİKOLOG & AİLE DANIŞMANI
Kaynakça:
1. HEEGAARD, M.E. (2019). Öfkemi Kontrol Etmeyi Öğreniyorum. İstanbul: İletişim Yayınları.
2. Pdr Tube (2022)
Yayınlanma: 06.04.2023 13:02
Son Güncelleme: 06.04.2023 13:06
Bunları da sevebilirsiniz...
Bireylerin yaşadığı travmaları toplumsal yapılar, kültürel normlar ve kolektif geçmişle ilişkilendirerek inceleyecek olursak; kadın cinayetleri, tecavüz, çocuk cinayetleri gibi korkunç olayların arkasında, sadece bireysel şiddet eylemleri değil, daha derin bir toplumsal travma ve sistemik ihmal olduğuna inanıyorum. Türkiye’de son dönemde yaşanan bu tür olaylar, sadece bireysel faillere değil, daha büyük bir toplumsal hastalığın dışavurumlarına işaret ediyor.Travmanın Kökleri ve YansımasıŞiddet eylemlerinin temelinde genellikle çok derinlerde yatan travmalar ve patolojiler vardır. Bir insanın bir başkasına zarar vermesi, onun kendi yaralı benliğinden ve yetersizlik hissinden kaynaklanır. Bu tür eylemler genellikle bireyin geçmişte yaşadığı duygusal ya da fiziksel istismarın, ihmalin veya reddedilmenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Örneğin, birçok failin kendi geçmişlerinde ağır travmatik deneyimler yaşamış olduklarını görürüz. Bu travmalar, bireylerin kendi acılarını işlemekte başarısız olmalarına ve bunu başkalarına yöneltmelerine yol açar. Ancak bu, elbette ki suçu meşru kılmaz, yalnızca onun altında yatan karmaşık dinamikleri anlamamıza yardımcı olur.Toplumun Travma Birikimi ve Yargı Mekanizmalarının YetersizliğiToplumun bir bütün olarak bu tür şiddet olaylarına nasıl tepki verdiği, toplumun travmalarının derinliğini ve iyileşme kapasitesini gösterir. Türkiye'deki kadın cinayetleri ve tecavüz vakalarına yönelik yargılamaların eksikliği, yalnızca adalet sisteminin değil, daha geniş bir toplumsal dokunun yaralandığını gösterir. Hukukun adaleti sağlayamaması, insanların çaresizlik hissini besler ve bu hissiyat toplumu felç eder.Yargı mekanizmaları, faillerin cezalandırılması kadar koruyucu önlemlerin alınmasında da yetersiz kaldığında, toplumda yaygın bir güvensizlik ve çaresizlik hissi ortaya çıkar. İnsanlar kendilerini savunmasız hisseder, devletin ya da toplumun onların yanında olmadığı duygusuna kapılır. Bu da daha fazla öfkeye, daha fazla kopuşa ve toplumun kendisine yabancılaşmasına yol açar.Koruyucu Önlemler ve Toplumsal İyileşmeKoruyucu önlemler, toplumun kolektif iyileşme sürecinde kritik bir rol oynar. Bir toplum, şiddet ve istismarı önlemek için önce bu eylemlerin kök nedenlerini ele almalıdır. Yani, sadece failleri cezalandırmak yeterli değildir; aynı zamanda bu tür şiddet olaylarını ortaya çıkaran sosyal ve psikolojik koşulları da ele almak gerekir. Eğitim sisteminde, aile yapılarında, cinsiyet rollerinde ve toplumsal normlarda radikal değişiklikler yapılmadığı sürece, bu şiddet sarmalının sonu gelmeyecektir.Çaresizlik Hissinin Altındaki Kolektif TravmaToplumun bu tür şiddet olaylarına verdiği tepkide çaresizlik hissi, insanların travmalarının derinliğini yansıtır. Çaresizlik, kontrol edilemeyen bir olaylar zincirine verilen bir tepkidir. Birçok insan, bireysel çabalarının toplumsal düzlemde anlam ifade etmediğini düşündüğünde, kendini pasifize olmuş ve yenilmiş hisseder. Bu durum, toplumsal bir travmanın belirtisidir. İnsanlar, bir yandan kişisel olarak bu tür olaylara karşı çıkmak istese de, toplumsal yapılar onları güçsüz bırakır.Bu güçsüzlük hissi, toplumdaki kutuplaşmayı ve ayrışmayı artırır. Bireyler, kendilerini yalnız ve güvensiz hissettiklerinde, topluma olan bağlılıkları zayıflar. Toplumsal düzeyde bu, bir tür kopukluğa yol açar; insanlar, birbirine güvenmedikçe daha fazla içe çekilirler ve bu da daha fazla şiddet üretir.Toplumun İyileşmesi İçin Duygusal Bağ KurmakToplumun iyileşebilmesi için, bireylerin kendi travmalarıyla yüzleşmeleri ve onları işleyebilmeleri gerekir. Bu yalnızca bireysel bir süreç değildir; toplumsal olarak travmaların kabul edilmesi ve üzerine konuşulması da iyileşme sürecinin bir parçasıdır. Kadın cinayetleri, tecavüz ve çocuk cinayetlerine karşı verilen toplumsal tepki, bir anlamda toplumun kendi travmasıyla yüzleşmesidir. Ancak bu yüzleşmenin tam olarak gerçekleşebilmesi için, koruyucu ve onarıcı adımların atılması, bireylerin bu sürece dahil edilmesi gerekir.Sonuç olarak, travmanın toplumsal yansımaları, bireysel düzeyde başlayan ama toplumsal düzeyde çözülmesi gereken meselelerdir. Şiddet olaylarına karşı yetersiz kalınan adalet sistemi, toplumun iyileşme sürecini engeller. Çaresizlik hissi, bu sürecin bir yan ürünüdür. Ancak toplum, travmaları kabul edip, onları sağlıklı yollarla işleyebilirse, bu kısır döngüden çıkabilir ve kolektif olarak iyileşebilir.Bu süreç, bireylerin duygusal olarak daha bağlantılı hale gelmesi ve sistemik adaletin yeniden tesis edilmesi ile mümkün olabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yazıyı Oku
Uzman: Zeynep DİKDÜŞYayınlanma: 08.10.2024
PANDEMİ VE STRESPandemi sürecinde kimimiz evde kalmaya özen gösteriyoruz, kimimiz iş gereği kimimiz ise canı istediği için dışarı çıkıyor. Fakat hepimizin tek endişesi sağlığımız ve yaşamımız oluyor. Buna ekonomik sorunlar, belirsiz gelecek ve sosyal izolasyon gibi faktörler eklendiğindeise stres düzeyimiz çok fazla yükseliyor.Yaşanan stresten etkilenme düzeyi herkes için aynı olmuyor örneğin risk grubunda bulunan yaşlılar ve kronik hastalar normal hücrelere sahip bireylere göre daha çok strese giriyor. Burada stresin işlevsel olup olmadığı önemlidir. Stresin belirli düzeyde olması bizim yaşamsal olarak kendimizi hayatta tutmamız için gereklidir. İnsan olarak belirli kaygılar neticesinde belirli davranışları yapıyoruz, bunu örnek üzerinden anlatmak gerekirse örneğin sınavı olan bir öğrenci başarılı olmak konusunda bir strese girmezse ya da bir başarı kaygısına sahip değilse bu durumda ders çalışmaz ancak belirli bir stres seviyesine sahip olan öğrenci eksiklerini tamamlama yoluna gider ve planlı programlı şekilde ders çalışır. Fakat bu stres düzeyi çok yüksek olursa konsantrasyonu bozulur, planlama kabiliyeti sekteye uğrar, derslerine çalışamaz hatta belki de çok yüksek stres seviyeleri yüzünden bayılmalar, terleme ve titreme gibi fiziksel belirtilere yol açan sorunlarla karşılaşabilir.Stresin hem fiziksel hem de zihinsel belirtileri vardır.ZihinselBelirtileriKonsantrasyon düzeyinde azalmaUnutkanlıkPlanlamada bozukluk yaşamaKarar verme güçlüğüAğlama ve içe kapanmaÇabuk öfkelenmek ve sinirlilik hali gibi belirtilerdir.Burada dikkat edilmesi gereken bunların bireyi anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi patolojik durumlar ile karşı karşıya getirmesidir.Fiziksel BelirtilerUyku bozukluklarıYeme bozukluklarıAğrılar ve kas kasılmaları gibi durumlar ile karşımıza çıkmaktadırAncak hepimiz ekstrem bir durum içinde bulunmaktayız. Tüm bu belirtiler içinde olduğumuz bu dönem için normal kabul edilebilir. Çünkü ansızın tüm yaşam düzenimiz değişmiş bulunmakta ve bu değişen yaşam şekli bireyleri strese sürüklemektedir.Bu değişen yaşam tarzına uyum sağlamak stres düzeyinizi kontrol etmekte çok önemlidir.Çünkü uyum sağlamak stresi azaltacaktır.Peki Bizler Bu Yeni Hayata Uyum Sağlamak Adına Neler Yapabiliriz?Öncelikle yapmamız gereken en önemli şeylerden biri pandemi hakkındaki bilgi akışını sınırlandırmak olacaktır. Çünkü zihnimizi sürekli bu haberler ve bilgilerle meşgul etmek stres seviyemizi yükseltecektir.Ancak sadece bilgi alma seviyesini kısıtlamak yeterli olmamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken takip edeceğiniz haber kanallarını, bilgi kaynaklarını ve yeni gelişmeleri nereden alacağımızı belirlemektir. Çünkü bu dönemde en çok karşılaşılan durumlardan biri de yalan haberler ve komplo teorileridir. Bu yalan haberler, komplo teorileri ve asılsız gerçekler gibi faktörler maalesef bizim stres seviyemizi yükseltmektedir. Bu yüzden sadeceyaptığımız gözlem ve bilgi alma süresinikısıtlamak yetmeyecek aynı zamanda edindiğimiz bilgilerin doğru kaynaklardan geldiğini ve kanıtlı olduklarını bilmemiz gerekecektir. Böylece zihnimiz gereksiz korku faktörlerinden uzak kalacaktır.Başka bir stresle başa çıkma yöntemi ise strese girdiğimizi hissettiğimizde düşünce ve duygularımızı paylaşmaktır. Duygularımızı aile bireyleri ve arkadaşlarımızla paylaşmak yükümüzü hafifletecektir. Eğer çevrenizde bu şekilde güvendiğimiz kendinizi açabileceğiniz kimseniz yoksa bir kağıda veya bir deftere hislerinizi yazabilirsiniz. unutulmamalı ki yazmak yani duygu ve düşüncelerinizi yansıtmak sizin zihinsel olarak rahatlamanızı sağlayacaktır.Mizah ve gülmek stres için iyi bir ilaçtır bazı mizah yayınlarına ilgi duymak, şakalaşmak, arkadaşlarımızla komik olan konulardan ve anılardan bahsetmek, komedi filmleri izlemek gibi sizi güldürebilecek konulara yönelmek stres ile başa çıkmada fayda sağlayacaktır.Stres seviyesini düşüren durumlardan biri ise fiziksel aktivitelerdir. Hazır şekilde youtube'da bulunabilecek ekipmansız antrenmanlar denenebilir.Yoga yapmak rahatlamak adına yapılan yaygın aktivitelerdendir ve iyi bir stres savaşçısıdır. Ancak hepimizin günlük rutinleri vardır. Örneğin çalışan birisi eve yorgun argın gelebilir ve spor yapmaya vakit veya enerji bulamayabilir ama en azından günün beş dakikasında bir müzik açarak dans etmek yapabileceğiniz en basit fiziksel aktivitelerden biri olacaktır.Son olarak size stresle başa çıkmada önerebileceğimyol isebir hobi edinmenizdir. Bu çok geniş bir yelpazedir. Mesela bir sanat alanına ilgi duymak, yarım bırakılmış bir hobiye devam etmek örneğin lisedeyken öğrenmek için hevesle alınıp bir kenara bırakılmış kemanınızı tekrar elinize almak, bitki bakımı yapmak, kişisel bakım ile uğraşmak evcil hayvan edinmek gibi aktiviteler hem zamanımızın dolu geçmesini hem de stresinizin sağlıklı bir düzeyde kalmasını sağlayacaktır.PANDEMİ VE OKBPandemi sürecine temizliğe önem veren kişilerin virüsten korunmak amacıyla davranışlarında abartmalar gözlenebilir. Korku ve endişe nedeniyle yapılanlar bir takıntı haline gelebilir kişiyi obsesif kompulsif bozukluğa itebilir.Virüs ortaya çıktığından beri temizlik en önde gelen ihtiyaçlarımızdan biri oldu hepimiz pandemi öncesinden çok daha fazla elimizi yıkıyoruztemizliğimize dikkat ediyoruz vehijyeni önemsiyoruz.obsesif kompulsif bozukluk sahibi birisinin elini uzun süreler boyunca birden fazla kez yıkama eğiliminde olduğunu gözlemlemişizdir ancak şu dönemde normal bir sağlık çalışanı ya da örneğin bir esnaf bile artık ellerini uzun süreli yıkama alışkanlığına sahip oldu bu yüzden okb ve normal günümüz davranışlarının birbirinden ayrılması gerekiyor.Peki okb'li bireyler nasıl davranır, onların tanısının konulmasındaönem verilen faktörler nelerdir bunlara bir bakalımEğer takıntı haline gelmiş davranışlar kişinin kendi yaşamsal işlevselliğine zarar veriyorsa. Örneğin işe geç kalmasına neden oluyorsa ve görevlerini yerine getirmesini engelliyorsa,Sağlıklı olmayan, sık sık tekrarlayan düşüncelere sahip ise örneğin acaba şu an üzerimde virüs var mı temiz miyim gibi düşünceler tekrarlı olarak yaşanıyorsaTakıntıya dönüştüğüne inanılan davranışlar bir ritüel halinde ise mesela ellerini 15 kere yıkama dezenfektanı 5 kere sıkmak veya duşta her zaman 40 dakika vakit geçirmek gibi değişmez kuralları varsaBu davranışlar günlük yaşamındaki zamanını ciddi anlamda çalıyorsabir okb durumundan şüphe edilebilir ve en kısa zamanda bir psikoterapi hizmeti alınmalıdır. Eğer okb tanısı konulursa da ilaçlı tedavi ve psikoterapi hizmeti birlikte yürütülebilir veya şiddetine göre sadece terapi hizmet verilebilir.Okb riski taşıyan davranışları gördük peki biz bunlara sahip değilsek ama kendimizi de bu bozukluktan korumak istiyorsak neler yapmalıyız?Hijyene gerekli kurumların önerdiği şekilde dikkat etmeliyiz bunun dışında yapılan örneğin ellerimizi fazla fazla uzun uzun yıkamak gibi davranışlardan kaçınmalıyız.Covid-19 temalı konuşmalardan uzak durmalıyız. Arkadaş ve aileler ile sohbet esnasında bu konulardan uzak durmak aklımıza bu düşüncelerin gelme sıklığını azaltacaktır.Yine stres yönetiminde de bahsettiğim gibi asılsız olabilecek kaynaklardan gelen haberleri dikkate almamak, kanıtlı doğru ve güvenilir haberlere itimat etmek tekrarlayan düşüncelerden bizi uzak tutacaktır.Aklımızı bu konulardan uzak tutabileceğimiz fiziksel antrenmanlar, sanatsal uğraşlar gibi yine stres yönetiminde bahsetmiş olduğum hobi etkinlikleri ile zamanımızı değerlendirmek bizi koruyacaktır.Daha fazla bilgi almak ve randevu oluşturmak adına profilimde bulunan seçeneklerden benimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolog Ahmet Furkan Yürür. Yazıyı Oku
Uzman: Ahmet Furkan YÜRÜRYayınlanma: 01.02.2021
Birçoğunuz eminim ki ilişkiler üzerine kafa yormuşsunuzdur. Ama çoğu Zaman bir çıkış noktası bulamamışsınızıdır. İlişkilerin yüzeyselliğinden, insanların vefasızlığından ve güven problemlerinden yakınarak düşünmeyi bırakmış ve ilişiklerinizi spontane bir şekilde yaşamaya devam etmişsinizdir.Bu yazımda size kadın erkek ilişkilerinin psikolojik temelinden bahsedeceğim ve psikoloji gözlüğüyle kadın erkek ilişkilerine bakmaya çalışacağım.Birçok psikoloji otoritesine göre kadın erkek ilişkilerini de kapsayacak şekilde neredeyse hayattaki tüm ilişkilenmelerimizin temelinde çıkar sağlama güdüsü yatmaktadır. Bu şekilde direk ifade edince acımasız bir itham gibi gelebilir çoğunuza ama gerçek bu maalesef çevrenizde gördüğünüz bütün insanlar size pragmatist( faydacı ) bir şekilde yaklaşmaktadır.Bu yaklaşımın istisnaları da vardır. Genellememekte beraber aile ilişkileri bu tanımın dışında kalmaktadır çünkü aile bireylerimiz bizi her hangi bir çıkarları ve faydaları olmadan sevmekte ve korumaktadırlar en azından belli bir yaşa kadar bizden herhangi bir beklentileri olmaz.Peki ailemizle olan ilişkimiz dışındaki ilişkilerin dinamiğine daha yakından bakacak olursak;Çevrenizdeki ilişkileri veya kendi geçmiş ilişkilerinizi düşünün, hepimizin duygusal ilişkilerden birtakım beklentileri vardır. Bu beklentileri fiziksel beklentiler, duygusal beklentiler ve sosyal beklentiler başlıkları altında çoğaltmamız mümkün.İlişki yaşamaya çalıştığımız birey bizim beklentilerimizi karşıladığı süre boyunca onu hayatımızda tutarız kriterlerimizle ters düşmeye başladığı anda ilişki de bizim için yavaş yavaş çökme aşamasına girmiş demektir. Örneğin kız veya erkek arkadaşınız sizin güzellik algınıza hizmet ettiği, güven verdiği ve onun yanında gülüp eğlenebildiğiniz sürece onu hayatınızda tutarsınız. Tabi ki her insanın önceden de belirttiğim gibi ilişkiden beklentileri farklıdır ve buna bağlı olarak da her ilişkinin dinamiği de farklı olacaktır.Bu durumu sadece duygusal ilişki çerçevesinde sınırlandırmak da doğru değildir aynı durum arkadaşlık ilişkilerinde de olmak üzere tüm sosyal hayatımızı kapsamaktadır. Hatta arkadaşlık ilişkilerinde bu durum daha bariz bir şekilde göze çarpmaktadır. Çevrenizde bu menfaat amacını gizlemekte çok da başarılı olamayan insanlara rastlamanız mümkün sadece insan ilişkilerinde biraz daha dikkatlİ olmak ve davranışların altında yatan anlamları yorumlamaya çalışmak yeterli olacaktır fark etmeniz için.Peki ne oldu da biz insanlar bu hale geldik?Bu durumun ortaya çıkmasında insanların kafa olarak batılılaşması ve Doğu kültürü olarak tabir ettiğimiz sosyal ve insanlar arası bağlara daha fazla değer veren kültür yapısından uzaklaşmasının büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum.Kollektif bir yapıdan daha bireyci bir yapıya geçmek insanların bireysel çıkarlarına, isteklerine hayattaki diğer birçok olgudan daha fazla değer vermesine neden oldu ve bu durumun sonucu olarak da insan ilişkilerinde hatta duygusal ilişkilerde bile sadece kendine hizmet eden bireylerle doldu çevremiz.Halbuki insan doğası gereği sosyal bir varlıktır ve duygularını düşüncelerini çevresindekilerle paylaştıkça, çevresindeki insanlarla doyum sağlayabileceği, sağlıklı ilişkiler yaşadıkça psikolojik açıdan daha bütün ve sağlam olacaktır. Yazıyı Oku
Uzman: Talha Şahin HANYayınlanma: 18.08.2020