GÜVENLİ Mİ KAYGILI MI YOKSA KAÇINGAN BAĞLANMA MI?
Bireyin, yetiştirilme ortamı ve tarzı ileri ki dönemlerde yaşayacağı ilişkiler ile yakından bağlıdır. Bu yazımda, bağlanma, bağlanma türlerini yakından inceleyeceğiz. Keyifli okumalar!
Bebeklik dönemi olarak tanımlanan 0-2 yaş arası sadece çocuğun zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişiminin de en hızlı geliştiği dönemdir. Bu dönem bebekler kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olamadıkları için bir bakıma ihtiyaç duyarlar. Bu gereksinim bebek ve bakım veren arasında bağ oluşumunu sağlar ve bağımlılık ortaya çıkar. Bu yüzden bakım veren fiziksel ihtiyaçlarını yanında duygusal ihtiyaçlarının da gidermesi gerekmektedir. Bağlanma sistemi, yeni doğanların onlara bakan kişi veya kişilere (genellikle anneye) fiziksel açıdan yakın tutarak hem çocukların güvenliğini sağlaması hem de onların çevreyi öğrenme sırasındaki güvenli koşullarını sağlar. Bebek ve ona bakım veren arasındaki bağ; ilişkisel, yakınlaşma ve benlik algısı konusunda kendini gösterir.
Bağlanma kuramı, bebeklik döneminden itibaren inşa edilen çocuğun ileriki dönemlerinde ilişki halinde olduğu kişilerle duygusal açıdan etkileşimlerini ve bağlanmalarını ifade eder.
John Bowlby tarafından bağlanma, belli bir figüre karşı yakınlık arama ve bu yakınlığı sürdürme isteme eylemdir. Bowlby bağlanmayı, insanların sürekli birbirine bağlı kalma durumu olarak tanımlar.
Bağlanma, duygusal, olumlu etkilere sahip ve yardımlaşmaya dayanan bir ilişkidir. Bakım veren ile kurulan ilişki bizim hayatımız boyunca tüm ilişkilerimize yön verir bu ilişki sorunlu ise romantik ilişkilerimiz, sosyal yaşantımız, işlevselliğimizi, çalışma hayatımızı ve sürekliliğimizi etkileyebilir.
Bağlanma Stilleri Romantik İlişkilerimizi Nasıl Etkiler?
Partnerlerin birbirinden farklı bağlanma stillerine sahip olmaları, ilişkilerindeki tatmini, ilişki örüntülerini, dinamiklerini ve istikrarını doğrudan doğruya etkilemektedir. İnsanlarla yakın ilişki kurmada sorun yaşamayan partnerlere sahip bireyler, beraberliklerinden daha fazla doyum almaktadırlar. Bununla birlikte partnerlerinin onları terk etmesiyle ilgili anksiyete yaşayan bireyler, partnerleriyle etkileşimlerini azaltmaktadır.
Diğer yandan güvenli bağlanma stiline sahip çiftler; kaygılı, kaçıngan ya da kaygılı-kaçıngan bağlanma stiline sahip çiftlere oranla daha az sözel saldırganlık ve yıkıcılık belirtileri gösterirler. Çiftler arasındaki kavga ve çatışmaların çözümü, güvensiz bağlanma stillerinden birine sahiplerse daha zorlayıcı olacaktır çünkü çatışmayı reddetme, erteleme veya görmezden gelme eğilimi göstereceklerdir. Halbuki sağlıklı bir tartışma ilişkiyi kurtarma da büyük rol oynar.
Bağlanma teorisine göre, bağlanma stilleri dört tanedir:
1. Güvenli Bağlanma
2. Kaçıngan Bağlanma
3. Kaygılı Bağlanma
4. Korkulu-Kaygılı Bağlanma
Şimdi gelin, bu bağlanma biçimleri bireylerde nasıl kendini gösteriyor, beraber inceleyelim. 👇🏻
1. Güvenli Bağlanma Nedir?
Bir çocuk büyürken ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda ebeveynlerine güvenebilirse, ebeveynlerde bu süreci doğru bir şekilde yönetebilirse, muhtemelen güvenli bir bağlanma stili geliştirir. Burada ‘ihtiyaç’ derken sadece temel fizyolojik gereksinimlerden bahsetmekten ziyade çocuğun sevgi, şefkat, anlayış, güven gibi tüm duygusal ihtiyaçların karşılandığı bir ortamda güvenli bağlanma oluşabilir.
Güvenli bir bağlanma, bireylere:
· Duygularını regüle etme (düzenleme),
· Diğer insanlarla güvene dayalı sağlıklı ve düzeyli ilişkiler kurabilme,
· İhtiyaç duyduğunda duygusal anlamda destek arayabilme,
· Etkili ve doğru iletişim
· Kendini ifade edebilme, duygu ve taleplerini dile getirebilme gibi beceriler katar.
Sağlıklı bir şekilde ilişki kurabilirler. Bağlanma modelleri arasında en ideali budur.
Güvenli Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?
. Yakın ilişkilerde rahat davranabilirler.
· Yalnız kaldıklarında kendileriyle kaliteli zaman geçirebilirler.
· Zorluklarla başa çıkabilmek için kendilerine özgü stratejiler geliştirebilirler.
· Çatışmaları yönetebilirler.
· Özgüven ve özsaygı sorunlarını nadiren yaşarlar.
· Kendileriyle ilgili olumlu benlik algısına sahiptir.
Kısacası güvenli bağlanan insanlar, duygusal ve fiziksel olarak güvende hissederek büyürler ve bu sayede başkalarıyla sağlıklı, mutlu bir şekilde ilişki kurabilirler. Bağlanma modelleri arasında en ideal bağlanma şeklidir.
2. Kaçıngan Bağlanma Nedir?
Bir çocuk sert tavırlar sergileyen veya duygusal anlamda çocuktan uzak duran ebeveynler tarafından büyütülürse, kaçıngan bağlanma stiline sahip olabilir.
Kaçıngan bağlanmış kişiler otonomluğa son derece önem verirler, kendilerinden başka birine ihtiyaç duymayı ve ikili ilişkilerin gerekliliğini kabul etmezler. Buna aşırı bağımsızlık da denir. Buna bağlı olarak çevresindekilere karşı olumsuz davranışlar gösterebilirler. Kendilerini sevilmeye layık ve değerli görmelerine karşın diğer insanları olumsuz ve güvenilmez olarak değerlendirirler. Hayal kırıklığından kaçınmak, bağımsız olmak ve güçlü kalabilmek için yakın veya duygusal ilişki kurmaktan kaçınırlar. Duygusal bir ilişki yaşayanlar ise ilişkilerine karşı güvensizlik hissi olduğu için partnerlerine karşı kendilerini duygusal olarak uzak tutarlar.
Bu durumda birey fiziksel ve duygusal anlamda yakınlık kurmakta zorlanabilir ve bu nedenle ilişkilerini yüzeysel tutabilir, uzun vadeli ilişkiler içerisine giremeyebilir.
Kaçıngan Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?
· Duygusal veya fiziksel yakınlıktan kaçınırlar.
· Bireyselciliği ön planda tutarlar.
· İnsanlara güvenmekte zorlanırlar.
· Derin romantik ilişkiler kuramazlar.
· Onlara yaklaşan kişileri tehdit olarak algılayabilirler.
· Daha çok yalnız kalmayı tercih ederler.
3. Kaygılı Bağlanma Nedir?
Bağlanma çeşitleri arasında üçüncüsü, yani kaygılı bağlanma, bir çocuk ihtiyaçlarına uygun davranamayan ebeveynler tarafından yetiştirilirse oluşabilir. Bazen tüm ihtiyaçlarına yanıt alan, ama bazen de adeta bir duvarla karşılaşan çocuklar kafası karışabilir ve bu durumu anlamakta zorluk çekerler. Bu tutarsızlık sebebiyle bir dahakine nasıl bir tepki göreceklerine karşı kaygı içerisine girerler çünkü bir belirsizlik ile karşı karşıyadırlar.
Ebeveynlerinde gördüğü bu dengesiz tavırlar, kaygıyı ve beraberinde reddedilme, terk edilme endişelerini getirebilir. Ayrıca çocuk kendini tehdit altında hissederse ebeveyninin orada olacağına güvenemeyeceğinden keşfetmek için uzaklaşmayı göze alamaz. Yeteri kadar özgürleşemez ve ebeveynine karşı yapışkan tavırlar sergileyebilir. Bu durum yetişkinliğinde konfor alanında kalmasına sebep olabilir.
Duygusal ilişkileri çok yoğun yaşar fakat çoğunlukla kısa sürer. Tamamen partnere odaklı bir hayat tarzı ve partneri kontrol etme isteği, yoğun doyumsuzluk duygusunu da beraberinde getirir. Karşılanması mümkün olmayan bu gereksinimler, partneri de katlanılması güç bir duruma sokacaktır.
Kaygılı bağlanan bireyler, çatışma durumlarında yüksek düzeyde bağlanmayı etkinleştirme (hyperactivation) stratejileri ile partnerlerini daha fazla ilgi ve destek almak için sürekli zorlarlar. Sürekli gerilim yaratarak partneri test eder de diyebiliriz. Romantik ilişkiler açısından, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin kendilik değerleri düşük olduğundan dolayı sürekli tehdit algısı yaşanmaktadır.
Kaygılı Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?
· Aşırı şımarık ve mesafeli ya da kayıtsız olmak arasında gidip gelebilirler.
· Abartılı hareketler ile dikkat çekmeyi umabilirler.
· Bir durumdan ya da kişiden çabuk sıkılabilirler.
· İlişkilerinde tutarsız davranabilirler.
· Diğer insanların onların duygularıyla ilgilenmeleri zorunluymuş gibi davranabilirler.
· Eleştiriye karşı çok hassas olabilirler.
· Yapışkan davranabilirler ve sürekli başkalarının onayına ihtiyaç duyabilirler.
· İlişkilerinde kıskançlık ve güvensizlik gibi sorunlar yaşayabilirler.
· Terk edilmekten, reddedilmekten korktukları için olmadıkları biri gibi davranabilirler.
· Yalnız başına kalmak istemezler.
· Özgüvenleri düşüktür ve kendilerini değersiz görme eğilimine sahiptirler.
4. Korkulu-Kaygılı Bağlanma Nedir?
Çocukluk çağı travması, ihmal veya istismar yaşayan bireylerde kaygılı kaçıngan bağlanma stili oluşabilir. Kaygılı kaçıngan bağlanma, bazen “korkulu kaçıngan bağlanma” olarak da adlandırılır.
Olumsuz benlik algısı ve olumsuz ebeveyn modelinin birleşiminden oluşan bu bağlanma şekline karmaşık veya korkulu-kaygılı bağlanma stili denir. Bu bağlanma stili aslında bireyin, diğer insanlar hakkındaki güvenilmez oldukları ve onu reddedecek bireyler olduğu düşüncesiyle karakterizedir. Korkulu-Kaygılı bağlanma stiline sahip birey, kendisinin sevilmeyeceğine dair beklentileri vardır ve kendine yönelik değersizlik duygusu baskındır, özsaygı konusunda problem yaşarlar. Korkulu-Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler; her ne kadar kendileri ve diğerleri hakkında olumsuz algıya sahip olsalar da diğerleri tarafından onaylanma ve kabul edilme istekleri de yüksektir.
Bu sebeple saplantılı bireylerle benzerlik göstermektedirler. Diğerleri tarafından reddedilme ve kaybetmenin oluşturacağı acıyı engellemek için insanlarla yakınlık kurmaktan kaçınırlar. Korkulu-Kaygılı bağlanma stili, güvenli bağlanma stilinin tam zıttı özelliklerle tanımlanmaktadır.
Korkulu-Kaygılı Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?
· Yoğun şekilde reddedilme korkusu yaşayabilirler.
· Duygularını regüle etmede (düzenlemede) sorun yaşabilirler.
· Sürekli endişelidirler ve çelişkili davranışlar sergilerler.
· Duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları, madde bağımlılığı gibi psikolojik sorunlar yaşayabilirler.
· Kendilerine zarar verme davranışı görülebilir.
· İlişkilerde tahmin edilemez ve kafa karıştırıcı davranışlara sahip olma eğilimindedirler.
· Her zaman reddedileceklerine inandıkları için duygusal yakınlıktan kaçınabilirler.
Bağlanma Stilleri Üzerine…
Yukarıda yazıldığı üzere bağlanma stilleri bebekliğimize ve yaşadıklarımıza bağlı olabiliyor. Fakat burada mühim olan bu bağlanma stilleri kendimizi anlamamız için bir araçtır.
İlişkilerinizde yaşadıklarına bağlı olarak bağlanma stillerini tespit ettikten sonra sorunlarımızı buna dayandırıp, “ben böyleyim” diyerek kabullenmekte işim kolayına kaçmak olabilir. Hem kendimizi hem de ilişkilerimizdeki karşı tarafı olumsuz etkileyen alışkanlıkların üstüne gitmek, onları değiştirmeye çabalamak son derece olabilir. Güvensiz bağlanma stillerinin psikolojik destek ile ya da kişinin güvenli bağlanma stiline sahip bir partnerle yaşayacağı sağlıklı bir ilişki sonrasında değişim göstermesi mümkündür. Eğer böyle bir durum ile karşı karşıya iseniz destek almaktan çekinmeyin.
Psikolog Emine SIKAN
Yayınlanma: 04.08.2024 19:40
Son Güncelleme: 04.08.2024 19:40

Bunları da sevebilirsiniz...
Prens Edward ile Wallis Simpson AşkıTarihin en duygusal ve en anlamlı aşklarından biri Edward ileWallis Simpson’ın aşkıdır. İlk evliliğini bir deniz subayı ile yapan Wallis, eşinin alkol bağımlısı olması sebebiyle evliliğini hemen sonlandırdı. Wallis, daha sonra ikinci bir evlilik yaptıve bu evliliği sırasındaİngiltere'de veliaht olan Prens Edward ile tanıştı. PrensVIII. Edward, o dönemde zekâsı ve karizmasıyla bütün kadınların hayranolduğu bir erkekti. Prens Edward, çok güzel bir bayan olmamasına rağmen Wallis’i görür görmez ona vuruldu. Wallis’in zarafeti ve kültürü Prens Edward’ı fazlasıyla etkiledi. Ve zamanla aralarında tarihe adını yazacak bir aşk doğdu. Wallis,1936 yılında eşinden boşandığındaaynı yıl Prens Edward da babasını kaybettive VIII. Edward adıyla tahta çıktı.Birbirlerine delicesine âşık olan bu çiftin, ne yazık kiömür boyunca beraber olmalarının önünde çok büyük engel vardı. İngilizKraliyetailesi Wallis’in hem ABD’li olmasından hem de iki evlilik yapmasındandolayı bu evliliğe onay vermedi. Kral VIII. Edward, durumu anladıve bir karar alması gerektiğinin farkına vardı. 1936 yılının Aralık ayında Kral Edward radyodan bir açıklama yapmaya karar verdi. Oldukça heyecanlı ve son derece kararlı bir ifadeyle deli gibi aşık olduğu Wallis Simpson ile evlenmek için tahttan indiğini, görevini de kardeşine devrettiğini açıkladı. Sadece 325 gün krallık yapan Edward, ülkedeki bütün herkesi şoke etti.Bundan tam 6 ay sonra 3 Haziran 1937'de Edward ve WallisFransa'da Conde Şatosu'nda oldukça romantik bir düğünle dünya evine girdi. Edward bu evlilikle birlikte tacını kaybederekWindsor Dükü ünvanını aldı. Tüm dünyada yankı uyandıran bu aşk monarşinin kurbanı olmadıve sınır tanımamış bir sevginin sembollü oldu.Prens Edward ile Wallis Simpson Aşkı. Tarihi Olaylar. (n.d.). https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/prens-edward-ile-wallis-simpson-aski-889.Romantik İlişkiler Neden Önemli? Aşk, insanoğlunun bildiği en derin duygulardan biridir. Aşkın birçok çeşidi vardır ancak birçok insan uyumlu bir partner ile romantik bir ilişki olarak aşkı tanımlar. Bu bireyler için romantik ilişkiler, hayatın en anlamlı yönlerinden birini oluşturur ve derin bir tatmin kaynağıdır. Bağlılığa duyulan ihtiyaç doğuştan geliyor gibi görünürken, sağlıklı, sevgi dolu ilişkiler kurma yeteneği öğrenilir. Bazı kanıtlar, istikrarlı bir ilişki kurma yeteneğinin, yiyecek, bakım, sıcaklık, koruma, teşvik ve sosyal temas ihtiyaçlarını güvenilir bir şekilde karşılayan bir anne ile ilk deneyimlerinde, bebeklik döneminde oluşmaya başladığını göstermektedir. Yani insanoğlunun bağlanma ihtiyacı doğuştan gelirken, nasıl bağlılık kuracağını yaşayarak öğrenir. Bu öğrenme sürecinde ilk aşama anne ile olan temas sonucu sağlanır. Daha sonra kişi, sosyal çevre, deneyim, kişilik yapısı ve olası diğer faktörlerden etkilenerek ilişki kurma ve bağlılık şeklini oluşturur. Eğer kişi sağlıklı ilişki kurma yetisini oluşturamadıysa bağlılık ihtiyacını karşılayamaz veya sağlıksız bağlanmalar yaşar. Bu durum kişinin psikolojik/ruhsal sorunlar yaşamasına sebep olabilir. Bu yüzden sağlıklı bağlanma kişinin kendini iyi hissetmesinde büyük yer kaplar. Sağlıklı Romantik ilişkiler Nasıl Olmalı? Güçlü bir ilişki sürdürmek, sürekli özveri ve iletişim gerektirir ve belirli özelliklerin sağlıklı ilişkileri geliştirmek için özellikle önemli olduğu gösterilmiştir. Başlangıç olarak her birey, partnerine zaman ayırmaya ve ilgi göstermeye istekli olduğundan emin olmalıdır. Her ikisi de, zamanla değişseler bile, farklılıklarına uyum sağlamaya kararlı olmalıdır. Özellikle ilişkilerin ilk yıllarından sonra kişilerin ilk baştaki yoğun tutkusu azabilir ve ondan sonra yerini sevgi, saygı ve güvene bırakacaktır. Fakat tutku azaldığında kişilerin birbirlerinin hatalarına karşı olan töleransları da azalabilir. Bu noktada kişiler dengeyi sağlamada çok dikkatli olmalıdır. Karşı tarafı kırmadan ve onu değiştirmeye çalışmadan hataları ile ilgili doğru geri bildirimi verebilmelidir. Geri bildirim verirken suçlama ve yargılamadan kaçınmalı, sadece davranışın ona ne hissettirdiğinden bahsetmelidir. Bu durumda karşı taraf davranışlarının sonucunun farkına varacak, empati kuracak ve partnerini kırdığını, üzdüğünü veya öfkelendirdiğini anlayacaktır. Sonrasında ise o davranışı sergilememeye özen gösterecektir. Kişiler ilişkinin ilerleyen aşamalarında bu duruma oldukça dikkat etmeli ve bu tarz değişimleri sakinlikle karşılamalıdır. Yoksa küçük tartışmalar kaosa dönüşebilir, kişiler kırılabilir ve bağlar kopmaya başlayabilir. Ek olarak ilişkide en önemli noktalardan diğeri ise eşlerin birbirine zaman ayırması ama aynı zamanda bireysel alanlarının da olmasıdır. Kişiler birbirlerinin ilgi alanlarına saygı duymalı ama aynı zamanda paylaştıkları zevkler, aktiviteler de olmalıdır. Burada da dengeyi kurabilmek oldukça önemlidir.İlişki için doğru kişiyi nasıl bulacağız? Bir hayatı paylaşacak kişiyi bulmak çok güzel ama aynı zamanda çoğu zaman zor bir süreçtir. İster online ister yüz yüze gerçekleştirilsin, arama muhtemelen kişiyi alışılmadık ortamlara itecektir. Sonuca ulaşmak istiyorsa kişi konfor alanının dışına çıkmalıdır. Konfor alanının dışına çıkmak, kişinin alışık olduğu ortamdan uzaklaşabilmesi ve yeniliklere açılabilmesidir. Çünkü her yeni kişi hayatımıza katacağımız yeni zevkler, renkler ve yerler demektir. Bu noktada kişi uyum sağlamaya hazır olmalıdır. Karşı tarafın da uyum sağlamaya hazır olması, partnerini bütünüyle kabul etmesi, onu o yapan şeyleri yargılamaması, ve onun isteklerine, zevklerine saygı duyması kişinin doğru kişi olabileceğinin göstergelerinden bazılarıdır. Tabi sadece bunlara bakarak bir kişiyi ''doğru kişi'' diye etiketleyemeyiz. Sağlıklı romantik ilişkiler kurmak ve bunu olabilecek en uyumlu partner ile gerçekleştirmek sandığımızdan çok daha karmaşık bir durum olabilir. Bahsettiğimiz mantık dolu kıstasların yanında işin içine bir de duygular girer. Duygular eğer kişi için ''doğru kişi değil'' diyor ise, mantık tamamen devre dışı kalabilir. Bu noktada kişinin hem mantığından hem de duygularından onay alması gerekir. Bu da çoğu kişi için oldukça zorlu bir süreçtir. Fakat bir kere gerçekleştiğinde kişinin yaşadığı zorluklara değecektir.Psk. Dan. Bilgi İnan Yazıyı Oku
Uzman: Bilgi İNANYayınlanma: 26.04.2021
Kendine Sarılmak Merhaba güzel kızım,Nasılsın? Öyle herkesin sana sorduğu gibi öylesine bir soru değil bu kez, gerçekten nasılsın?Sanmışlıkların, yanılmışlıkların, arayışların, bulamayışların, çıkmaz sokaklarda kayboluşların, kendi içine bir türlü varamayışların nasıllar? Nasıldı içinde öldürmeye çalıştığın saf küçük kızı toprak altında bırakmak? Başkaları için kendini hiçe saymaklar seni çokluğa götürdü mü?Herkese iyi olmaya çalışmaların kendine nasıl da saf kötülük oldu. Kendinden verdin ama bak hiç kalmadın. Kendini hep erteledin, kendine hiç zamanın yoktu. Hayat zordu, yol uzundu ama yönünü yokuşlara çeviren sendin. Sen yaşamaya değil ancak ölmemeye gücü yeten o solgun çiçek değilsin. Başkalarına can olayım derken kendini susuz bırakma olur mu?Şimdi içinde susan silahların sessizliği. Biten savaşın sükuneti, belki kuzuların sessizliği. Başkalarının savaşlarında kendini onlara siper etmeler bitti küçük savaşçım, artık kendi hayatın için savaşma zamanı. Sen savaş istemezsin bilirim. Ama en azından koşmasan da yürü olur mu. Hep mektuplar yazardın, mektuplar almak isterdin; nasıl da kendini unuttun. Posta kutum acaba çalındı mı, evimin yolları unutuldu mu diye düşündüğün zamanlarda kendi kapını kendi sözcüklerinle çalmayı ihmal etme olur mu.Ben buradayım. Seni bekliyorum, seni arıyorum, seni inşa ediyorum. PervaneYanmalar, sönmemeler... kül oldum bittim sandıkça, hep yeni baştan tutuşmalar... Gözlerin itfaiye ararken bir bardak suya muhtaç kalışlar... Sonra o bir bardak suda boğulmalar... Gördüğün her kıvılcıma yangın tüpüyle koşarken kendi yangınlarında küle karışmalar... O ateşe attığın odunları hatırlayıp yardım istemeye utanmalar... Yanabilen parçaları herkes yakabilir, ben de yanmasaymışım diye hissedilen suçluluklar... Kendi acılarına kendinden prangalı hissedişler... Dört yanın alevken içinde harlanan yangınlar... Bu yangını ben başlattım, ben söndürmeliyim baskısı.Hiçkimse yandığını görmeyebilirmiş, herkes o yangına su tutmak istemeyebilirmiş. Aynı ateşlere pervane olunabilirmiş, bile isteye basılabilirmiş o sıcak küllere. Her ateş aynı yakmazmış herkesi. Her elde yokmuş yangın tüpü, herkesten yardım beklenmezmiş. Su kendinde olsa dahi dökmek zor gelebilirmiş.Güzel kızım,Bitmedi mi ateş böceği gibi pervane oluşların? Yetmedi mi ateşe gözün kapalı atlayışların? Nerede kaldı deneyimlendikçe akıllanmaların? Günebaka-mayışGünebakan penceresindeydi ve bahar bir türlü gelmek bilmezdi. Güneş gidince günlerim kara teslim olmuştu. Kendime giden yollar kapanmıştı. İçimdeki belediye çok iyi çalışmıyormuş meğer. Bir şeylerin yokluğunun grevi ve çalışanların süresiz izni. Ama güneşimi kendi içimden doğurmayı, kendi yolumu aydınlatmayı öğrendim. Meğer bahar, ben pencereden bakmayı reddederken de geliyormuş. Ne tuhaf değil mi aynı şehirde herkesin bir başka mevsimi yaşaması. Meğer güneş saydığım mum, yatsı gelince sönüvermiş.Fark ettim ki ben en ufak parıltıya zamansız çiçekleniveren sonra da kar altında renkleriyle kalakalan ağaç dallarıydım. Ankara ayazında baharı bekleyen bir ağaç olmak çok zor. Ama bahar geldi artık. Çiçeklerin solmuşluğu susuzluktan değilmiş. Yanılmak her şeyi yeni baştan görecek gözlerin bahşedilmesi gibiymiş. Geldim, gördüm, şimdi ışıldıyorum. Ağaç KadınHangi mevsimi yaşamaktayız? Güz olup yapraklarımızı mı döktük birer birer yoksa bahar olup çiçeklendik mi?Hangi düşünce tohumları atıldı da nerelerde yeşerdik? Nerelere uzanır köklerimiz? Kaynağımızı en çok nerelerden alırız? Yağmur suları yeter mi susuzluğumuzu dindirmeye, tamah edenlerden miyiz yoksa düzenli bakım mı gerektiriyoruz? Başkalarını yeşertmek için kendini susuz bırakanlardan mıyız yoksa?Daha yukarılara uzansın diye kollarımız, bizi budayan neler oldu yaşamımızda? Dallarımız ne zaman kahkahalara salıncak, başlara gölgelik oldu? Hangi gönül kuşlarına yuvayız, kimlere nefesiz?Ahlat ağacı gibi şekilsiz miyiz, kaktüs gibi dikenli mi? Çam ağacıysak dört mevsim yeşil oluşumuz mu çarpar gözlere yoksa dört mevsim dikenli oluşumuz mu?Toprak ana doğurgandır derler. Peki biz hangi yeniliklere gebeyiz? Hangi gelişmelerin tohumları saklı içerimizde?İnsan doğadır, doğayla var olandır. Doğada saklı parçamızı, yine doğayla anlamlandıracağımıza inanmaktayım. Kendime nefes olurken başkalarına da nefes olabilmek niyetim, hepsi bu. Kırılan Dallar Göğe Yarasıyla UzanırTutunduğum dallar,Tutunamadığım dallar,Tutunduğumu sandığım dallar,Tutunuyorken kırılan dallar;Dallarımı kıranlar...Oysa ben yalnız çocuklar salıncak kursun isterkenKırılmış dal hüznüyle beni bırakanlar.Beni budayanlar,Budamak isterken tüm bağlarımı koparanlar...Hayatla ve elbette kendimle.Belki en çok da kendimle...Oysa güçlenmem gerekirmiş,Budanıp da göğün de göğüne uzanmalıymış gövdem.Şimdi kendi gölgeme dahi uzanamaz dallarım.Kırılan dallar göğe yarasıyla uzanır.Yaramı soludum, göğsümde büyüdü.Dalım;Kırılan,Yarasını dost belleyip de reçineyle tutturan. Gönlümün Mavi KuşuGönlümüzde saklı o mavi kuş...Her adımımızda bizimle olan ancak herkesten sakladığımız. Ortaya çıkarsa ocağımıza incir ağacı dikeceğinden endişe ettiğimiz yüreğimizdeki mavi kuş hani. Ne kadar dışarı çıkmaya can atsa da yalnızca geceleri yalnız kaldığımızda özgür bıraktığımız, kanat çırpmasına göz yumduğumuz. Kaçıp gider de onsuz ne yaparız bilemediğimizden pencereleri sıkıca kapattığımız.Yaşamın şavkıması sürsün diye gözlerimizde sakladığımız o mavi kuşun ölmesine izin vermeyelim.“Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım.” dememek için belki.Hangi müziğe kulak verip ritminde kanat çırpıyoruz? Yüzümüzü hangi yöne çevirip mavinin hangi tonunda süzülüyoruz?Kanadımız mı kırıldı, yorgun mu düştük, rotamızı kaybettik de sonsuz mavilikte kendimizi mi yitirdik? Uzaklaşabileceğimiz yerlerde ayağımıza atılan düğümleri kördüğüm mü ettik? Bir kafesi gök belleyip üç karışa özgürlük mü dedik? Kanadımızı çırptığımızda çepeçevre kaygı ve korkularla sarılıp yerleri yurt mu edindik? Pişmanlık ve keşkeler kanadımızı kırdı da ev bellediğimiz kafesin eşiğinden mi geri döner olduk? Uçamayacağımıza inandık/ inandırıldık da kuş olduğumuzu, kanatlarımızın varlığını mı unuttuk?Her neyse ve her nedense. Yer benmişim, gök benmişim. Uçmaklar kadar kalmaklar da bendenmiş. Uçmaklar içindeki açmazlar. Zaten uçmak, bazen de durup soluklanmaktır.Bir kuşsam ve maviliğe aitsem kanatlarımın varlığını hatırlamam gerek. İçimdeki sese kulak, kendime el verip uçmayı seçiyorum. Ait olduğum mavilikte yola çıkıyorum bu sebepten.Kendimden, kendime.Maviliğe varmaklara değil; mavilikte yitirdiğim kendimi, mavilikte bulmaklara. Yazıyı Oku
Uzman: Aslı Nurhan SEÇİRYayınlanma: 30.11.2021
Romantik ilişkilerde birtakım ortak temel gereksinimlerden söz edebiliriz. Bu gereksinimlerin karşılandığı ilişkiler, daha sağlıklı ilişkileri temsil eder. İlişkilerde partnerin duygusal gereksinimlerinin karşılanması ve duygunun ifadesi en önemli temel noktadır. Partnerler bu gereksinimlerin karşılanması için çaba harcamalı; ayrıca zorlandıkları durumlarda açık iletişim yolunu tercih etmelidir. Gereksinimlere şöyle bir bakalım:1) SevgiSevmek ve sevildiğini hissetmek, romantik bir ilişkinin sürdürülmesi için temel öğedir. Çorbadaki sudur, yani ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Çünkü bireyler bu gereksinimleri nedeniyle romantik bir ilişki yaşarlar. Sevildiğinin partnere sık sık hatırlatılması, yani sözel olarak dile getirilmesi tutkunun korunması açısından önemlidir. Sevgiyi ifade etmek için, tanımlı bir zaman dilimi olmamalıdır. Hatta beklenmedik zamanlarda sevginin ifade edilmesi, ilişkilere heyecan katar, tutkunun korunmasına yardımcı olur. Öte yandan; sevmenin davranışa yansıtılması da oldukça önemlidir. Davranışla ifade çeliştiğinde, davranışa odaklanılır. Yani bir kişi "seviyorum" diye ifade ettiği bir kişiye sevmenin gerektirdiği bir biçimde davranmıyorsa yeterince ikna edici olmaz. Sevginin doya doya hissettirildiği ilişkilerde, tek başına yeterli olmasa bile tolerans gösterme, uyumlu davranma, anlayışlı olma gibi davranışların daha yüksek olması beklenebilir.2) SaygıPartnerler birbirlerinin değerlerine, tercihlerine ve isteklerine saygılı olmalıdır. Bir elmanın yarısı olmaya çabalamak yerine, iki ayrı elma olarak aynı sepette olmayı yeğlemelidir. Partnerler her konuda aynı fikirde olmak zorunda değildir, aynı tarafta olmak zorunda değildir. Bu noktada, birbirlerinin hobilerine yalnızca yanlarında kalarak bile eşlik edebilir, farklı görüşleri konusunda ikna etme çabasına girmemeyi tercih edebilirler. Aynı zamanda, partnerler ben olurken yani kendi prensipleri ölçüsünde bireysel ihtiyaçlarını karşılarken, partnerinin duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı da ihmal etmemelidir. Çünkü diğerinin de prensipleri ve bu bağlamda farklı bir bakış açısı olabilir. Bu bağlamda, bireysel bakış açısından ziyade ilişkideki ortak payda üzerinde yoğunlaşılmalıdır; partnerler ilişkinin çıkarı doğrultusunda esnek olabilmelidir. Yani ben olmak, biz olmaya zarar vermemelidir. Bu noktada, ortak bir noktada uzlaşı sağlanabilir.3) SadakatGüven bir ilişkinin yapı taşıdır, kurulu bir evin kilididir, bir bankanın kasasıdır. Güvenin yitirildiği ilişkileri yeniden inşa etmek, kasası olmayan bir bankayı yeniden kurmak, hırsız girilip her şeyi yiten bir evi restore etmek gibidir. Emek ister, çaba ister. Kimi zaman geri dönülmez elvedalara sebep olur. O nedenle güveni ve sadakati korumak oldukça önemlidir.4)Değerli HissetmeRomantik ilişkilerimizi, hayatımızı zorlaştırsınlar ve bize kendimizi daha yetersiz hissettirsinler diye yaşamayız. Aksine; daha değerli hissetmek isteriz. Yıkıcı eleştiriler yapmak, değersiz hissettirebilir. Bu nedenle gerekli olmadıkça eleştirilerin olmaması, "Yapamazsın, başaramazsın." gibi özgüveni zedeleyici ifadelerde bulunulmaması, "Sen zaten ....... birisin." gibi etiketlemelerde bulunulmaması önerilebilir.Bu noktada kendinize sormanız gereken önemli sorular şunlar olabilir:-İlişkiye başlamadan önce kendime ne kadar değer veriyordum, şu anki ilişkim süresince kendime ne kadar değer veriyorum?-İlişkim sonrasında kendimi öncesinde tanımladığım özellikler daha negatif olmaya mı başladı?-İlişki sonrasında psikolojik sorunlarım olduğunu düşünmeye başladım mı?-İlişkiye başladıktan sonra kendimi daha güzel ya da daha çirkin, nasıl algılıyorum?-İlişkim kendimle ilgili yeterlilik düşüncemi etkiledi mi?-İlişkim sonrasında mantıksız duygulara sahip olduğumu fark etmeye başladım mı?-İlişkim sonrasında tek başıma yeterliliğimin olduğunu düşündüğüm işleri, ilişkim varken tek başıma yapmaya cesaret edebiliyor muyum?5)Doğru İletişim KurmakBireylerin kendilerini ifade ederken "ben dili" ni kullanmaları doğru iletişimde oldukça önemlidir. Romantik ilişkilerdeki en önemli odak duygudur. Bu nedenle, bireylerin nasıl hissettiklerini ifade etmeleri ve bunu durumlarla ilişkilendirmeleri önemlidir. Yanı sıra, etkin dinlemek de oldukça önemlidir. Bazen partnerler birbirlerini yeterince tanıdıklarını düşünerek, kısaca dinlemekte ve partnerinin aslında ne demek istediğini gözardı edebilmektedir. Partnerler arası açık iletişim oldukça önemlidir. Sizin ifade etmediğiniz bir şeyi partnerinizin tahmin etmesini beklemeniz oldukça işlevsizdir. Yalnızca soğuk davranmak, sessiz kalmak, öfkelenip kin beslemek ya da trip atmak; hem kendiniz hem partneriniz için hayatı daha zor hale getirir. Kolayca çözüme kavuşturabileceğiniz birçok konuyu, hiç açmayarak mutlu olamazsınız. İlişkisinde mutlu olmayı isteyen her birey, mutluluğun diğer ucunun kendine uzandığını unutmamalı.6) RomantizmTutkunun küçük heyecanlarla buluşturulduğu nokta, romantizmdir diyebiliriz. Romantik ilişkinizin devamı süresince gündelik rutininizin dışına çıkarak, partnerinize beklemeyeceği sevgi sunumları yapabilirsiniz. Bir gün hiç beklemediği bir yere, onu sevdiğinizi ifade eden bir not bırakabilir; beklemediği bir zaman diliminde sevginizi ifade eden bir mesaj atabilir, hediye alabilirsiniz. Burada önemli olan, beklenmedik olmasıdır. 7) Doğru CinsellikCinselliğin kadın ve erkeğin ideal cinselliğe yönelik düşünceleri çerçevesinde organize edilmesi önemlidir. Her cinsellik doğru değildir. Partnerinizin fantezilerine karşılık vermek önemlidir. Bu bağlamda, taleplerin dile getirilmesi ve açık iletişim de önemlidir. Kadınlar için cinsellik bir sabah erkenden başlar; sabahtan geceye kadar söylenilen güzel sözler, iltifatlar ve sevgi ifadeleri kadını uyarır. Kadınlar, partnerinin onu arzuladığını gözlerinden anlamak ister. Partnerinin onu arzuladığını ve sevildiğini hissetmesi uyarılması için önemlidir. Erkeklerse, görsellik odaklıdır. O nedenle partnerin görünümüne ve bakımına özen göstermesi önemlidir. Hoş kokulardan hoşlanırlar. Partnerlerin cinsellik konusundaki farklılıklarını bilmeleri, anlayış kazandırır. Örneğin; cinsellik sonrası kadınlar oksitosin hormonu salgılar ve daha çok temas kurmak, sarılmak ister. Erkekler ise östrojen hormonu salgıladığı ve testesteron düzeyleri düştüğü için temas kurmaktan kaçınır. Partnerlerin bunu bilerek ortak bir noktada anlaşabilmesi ve anlayış gösterebilmesi önemlidir.Sizin romantik ilişkiniz bu unsurlardan hangilerini, ne kadar kapsıyor? Hangi unsurlar üzerinde çalışmalı , geliştirmelisiniz? İlişkinizde yanlış giden şeyler nelerdir ve bunları düzeltmek adına neler yapabilirsiniz? Değerlendirmeli ve uygun noktalarda harekete geçilmeli diyebiliriz.Harekete geçmek doğrultusunda profesyonel destek almak isterseniz, iletişime geçerek randevu oluşturabiliriz.Mutlu ve sağlıklı günler dileğiyle,Uzm. Psk. Özge ENGİN Yazıyı Oku
Uzman: Özge ENGİNYayınlanma: 24.04.2021