Kendini Sev

Çevrende eşin, dostun ve/veya ailenden herhangi biri bir hata yaptığında, problem yaşadığında veya mutsuz olduğunda ona anlayışla yaklaşırsın. Hatta hemen şefkat ve anlayışla yaşadığı olumsuzluk her ne ise son bulacağını, kendisinin değerli olduğunu ve onun hep yanında olacağını ifade edersin. Onu rahatlatmak için ne gerekiyorsa elinden gelenin fazlasını yaparsın. Oysa sen benzer bir durumla karşılaştığında ya da hata yaptığında, aynı şefkati ve anlayışı kendine göstermekten kaçınırsın. Üstüne bazen de; "Ben yetersizim, beceriksizim, her şeyi mahvediyorum, hiçbir işe yaramayan biriyim." şeklinde birtakım olumsuz ifadelerle kendini eleştirirken bulursun.

Diğerlerinin hata yapma ve üzülme hakkının olduğunu düşünürken; kendine neden bu kadar acımasızca davrandığını hiç düşündün mü?


Unutma!

Onlar kadar senin de hata yapma ve üzülme hakkın var. Hiçbir şey veya hiç kimse kusursuz değil. Mühim olan zaten kusursuz olmak değil; kendini olduğun gibi kabul edebilmek, sevebilmek... Kendini olduğun gibi sev ve acımasızca eleştirmek yerine ilk önce kendine şefkatli olmayı dene. Çünkü, kendini sevdiğin zaman, diğerlerini de gerçek anlamda sevdiğini ve hayattan daha çok keyif aldığını göreceksin. Eğer bu satırları hala okumaya devam ediyorsan tam şu an yapmaktan keyif aldığın bir şey düşün ve kendin için bir şeyler yapmaya bugünden başla.


Hayatındaki en önemli kişinin "sen" olduğunu bir kez daha vurgularken, çevrendeki insanların yanlışları karşısında gösterebildiğin anlayış ve şefkati senin de fazlasıyla hak ettiğini hatırlatmak isterim.


Sevgiyle kal...





Yayınlanma: 20.10.2020 12:01

Son Güncelleme: 04.11.2020 11:40

#kendini sev #sevgi #özşefkat #kusurlarınla güzelsin #kendini koşulsuz sev
Psikolog

Canan

RAMADAN

Uzman Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Cinsel Gelişim ve Cinsellikle İlgili Sorunlar , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1500
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 45 dk
ücret 2000
Bunları da sevebilirsiniz...

ÖZŞEFKAT NEDİR? NASIL ÖZŞEFKATLİ OLUNUR?

İşinde, okulunda ya da özel hayatında başarısız olan hatta deyim yerindeyse işleri berbat eden yakın bir arkadaşınıza ne tepki verirdiniz, neler söylerdiniz, ona nasıl hitap ederdiniz? Peki siz aynı durumda kaldığınızda kendinize neler söylerdiniz? Böyle durumlarda kendimize verdiğimiz tepkiler diğerlerine verdiğimiz tepkilerden çok daha sert eleştiriler olabiliyor. Özşefkat en çok ihtiyaç duyduğumuz anda kendimize iyi bir arkadaş olmayı, bir iç düşmandan ziyade iç müttefik olmayı öğrendiğimiz yaklaşımdır. Kendinize, yakın bir arkadaşınıza davrandığınız nezakette, anlayışta ve destekleyicilikte davranmanızdır.ÖZŞEFKAT BİLEŞENLERİÖZ NEZAKET: Başarısız olduğumuzda, hata yaptığımızda kendimizi destekleyici bir iç konuşma yapmak yerine acımasızca eleştirmeye daha meyilliyiz. Öz nezakat bu davranışımıza karşı çıkar. Evet eksikliklerimiz olabilir fakat bu eksikliklerle ilgili kendimizi daha da aşağı çekmek yerine eksiğimizle, yanlışımızla kendimizi kabul edip kendimize karşı umut verici davranmamız öz nezaket anlamına gelmektedir.ORTAK İNSANLIK HALİ: Hatalarımız karşısında çoğu zaman bu hatayı yapan tek kişi kendimizmiş gibi hissederiz. Hatta zaman zaman kendimize ''Bu aptallığı da benden başkası yapmaz zaten'' deriz. Gerçek ise bunun tam tersidir, her insan zaman zaman hatalar yapar, başarısız olur. Tüm insanlar gelişmekte olan kusurlu varlıklardır, hatalarımız bizi insan yaptığı kadar birbirimize de bağlar. Birbirine bağlı olma duygusu, özşefkatin temelinde yer alır.FARKINDALIK: Farkındalık ''şimdi ve burada'' olup bitenin, andaki deneyimlerimizin bilinçli bir şekilde farkında olmamız anlamına gelmektedir. Peki bunu özşefkat gösterirken nasıl kullanırız? Hatalar yaptığınızda ya da kendinizle ilgili rahatsız olduğunuz durumlarda hemen eleştiren sesinizi dinlemek yerine o an sizi rahatsız eden durumu anlayıp, kendinizi ne kadar kötü hissettiğinizi kabul etmeniz, duygularınızı fark edip o duyguya bir isim verip onun yaşanmasını ve geçmesini beklemek özşefkatli farkındalık göstermek demektir.NEDEN KENDİMİZİ ELEŞTİRİRİZ?Kendimizi eleştirdiğimizde vücudumuzdaki tehdit-savunma sistemi ile bağlantı kurarız. Bu sistem tehlike karşısında tehditle karşılaştığımızda verebileceğimiz en hızlı tepkileri oluşturur. Yani bir zorluk karşısında ilk tepkimizin kendimizi eleştirmek olması hızlıca o zorluğa tepki vermek için bu sistemi etkinleştirmeye yönelik evrimleşmiş olmamızdır. Kendimizi yetersiz hissettiğimizde tehdit altında hissederiz ve hızlıca tehdit-savunma mekanizmasını devreye sokmak için problemi anlamak yerine problemin kaynağına saldırırız, yani kendimize. Buna özeleştiri adı verilir. Yani kendimizi tehdit etmeye başlarız, Özeleştiri tehdit altında hissetmemize, strese, kaygıya neden olur. Tehditi hem oluşturan hem de maruz kalan oluruz. Kısaca bir döngüye gireriz. Bu döngüyü kırmanın yolu ise özşefkatten geçer.ÖZELEŞTİRİYE KARŞI ÖZŞEFKATPeki hatalarımız, başarısızlıklarımız karşısında evrimsel olarak gelişen ilk tepki olan özeleştiri yerine özşefkati nasıl yerleştireceğiz? İnsanlar bir tehditle karşılaştığında üç temel tepki verir bunlar savaşmak, kaçmak ve donakalmaktır. Bunu kendimize yönelttiğimiz durumlarda ise savaş tepkisinin yerini özeleştiri, kaçmanın yerini izolasyon, donmanın yerini ise ruminasyon alır. Yani sorunun kaynağı olarak gördüğümüz kişiye yani kendimize karşı ya acımasız eleştiriler yöneltiriz ya kendimizden, duygularımızdan uzaklaşırız ya da devamlı aynı noktalara takılıp anda olup bitenin farkına varamayız. Bu tepkiler yerine özşefkatli tepkiler geliştirdiğimizde ise bizi sonsuz döngüye sokan tehdit-savunma sistemini devre dışı bırakmış oluruz.Stres Tepkisi______İçedönük Stres Tepkisi_____Özşefkatli TepkiSavaş_____________Özeleştiri_________________Öz nezaketKaç_______________İzolasyon_________________Ortak insanlık haliDon______________Ruminasyon_______________FarkındalıkÖZŞEFKATE DAİR TEREDDÜTLERZaman zaman insanlar özşefkatin yararlı olmadığını, özşefkatin onların motivasyonlarını bitireceğini, tembelliğe sürükleyeceğini, özşefkatin kendini kandırmak olduğunu düşünür. Bu düşünceleri, özşefkatin ne olduğunu ve ne olmadığını birlikte inceleyelim.ÖZŞEFKAT KENDİNE ACIMAKTIR: Özşefkat kendimize acıdığımız için yalandan kendimizi avutmamız değil tam tersi bazen eleştiren sesimiz bile ''zavallı ben'' derken kendimizi yaptıklarımızın, yapmadıklarımızın sorumluluğunu alan bir birey olduğumuzu bize hatırlatan güçlü yönümüzdür.ÖZŞEFKAT PISIRIKLARA GÖREDİR: Kimileri dünyanın zorlu ve acımasız bir yer olduğunu, burada ayakta kalmak için acımasız özeleştirilerle kendimizi hırpalamamız gerektiğini düşünür. Aslında özşefkat zorluklarla karşılaştığınızda sizi destekleyen hiçkimse yoksa bile her zaman dayanıklı ve güçlü olduğunuzu kendinize hatırlatmanızdır.ÖZŞEFKAT BENCİLCEDİR: Kimileri şefkatin başkalarına verilmesi gerektiğini kişinin kendisine şefkat vermesinin bencilce olduğunu düşünür. Gerçek şudur ki kendisine şefkat gösteren bireyler çevresine de daha nazik ve destekleyicidir.ÖZŞEFKAT MOTİVASYONUMU KAYBEDİP TEMBELLEŞMEME NEDEN OLUR: Sık karşılaşılan düşüncelerden birisi de acımasızca özeleştirinin başarılı olmak için gerekli olduğu, özşefkatin ise bu motivasyonu kaybedip tembelleşmeye neden olduğudur. Aslında özşefkat bizi kısa vadeli başarılardan çok uzun vadeli başarılara hazırlar. Şefkatli bir anne çocuğunun başarılı olması için şefkatle birlikte ona doğru yolu göstermeye çalışacak, başarıya ulaşması için yapması gereken çalışmaları ona hatırlatacaktır. Silikon vadiside mühendis olan Bill başarılı olmak için kendisine acımasız eleştiriler yapar bunlar sayesinde daha çok çalıştığını düşünürdü. Son zamanlarda Bilal, işinde ne zaman ilerlemeye çalışsa yoğun kaygı hissetmeye başladı, özeleştirileri onu o kadar kaygılandırmaya başlamıştı ve başarısızlıktan o kadar korkmuştu ki yalnızca başaılı olma hayalinden vazgeçtiğinde rahatlayabilmişti. Özşefkat çalışmaları ise Bilal'e yapabileceğini, başarabileceğini hatırlatmaya başlamış ve motivasyonunu kazanmasını sağlamıştı.ÖZŞEFKAT HATALARIMI GÖRMEMİ ENGELLER: Aslında özşefkat hatalar için başkalarını ya da şartları suçlamaktansa bu hatanın bize ait olduğunu kabul edip buna rağmen kendimize güvenmemizi sağlar. Özşefkatli kişilerin eylemlerinin sorumluluğunu daha çok aldığı görülmüştür.ÖZŞEFKAT UYGULAMASI ÖRNEĞİİnsanların da içinde bulunduğu memeliler evrimsel ilerleme sonucu bebekleri güvende tutmak için memeli bakım sistemini geliştirdi, Bu sistemin önemli bileşenleri yatıştırıcı temas ve nazik sestir. Özşefkat uygulamalarında bu temas ve sese önem verilir. Buraya örnek bir yatıştırıcı temas uygulaması ekleyeceğim. Burada önemli olan gerçekten destekleyici hissettiren fiziksel teması bulabilmek. Böylece stres altında hissettiğinizde bu çalışma ile güvende rahat duruma geçebilirsiniz.Öncelikle kendinize sizi kimsenin izleyemeyeceği özel ve rahat bir alan bulun, yönergeleri takip edip sizin için en destekleyici, en şefkat hissetiğiniz teması bulmaya çalışın.Rahat bir pozisyonda yatabilir ya da oturabilirsiniz.Tüm kaslarınızı gevşetin.Bacaklarınız gevşek, ayaklarınız, omuzlarınız, kollarınız ve yüz kaslarınız gevşek.Birkaç derin nefes alın,Şimdi bir eliniz kalbinizin üzerindeİki eliniz kalbinizin üzerindeYumuşak ve nazikçe göğsünüzü okşayınBir eliniz kalbiniz bir eliniz karnınızın üzerindeİki eliniz karnınızın üzerindeBiir eliniz yanağınızdaElinizle yüzünüzü tutunYumuşak ve nazikçe kollarınızı okşayınKendinize sarılınBir elin diğerini nazikçe tutmasıSizi gerçekten rahatlatan bir temas bulana kadar araştırmaya devam edin. Örneğin bir elinizle kolunuza sarılırken diğer elinizle yüzünüzü tuttuğunuz temas biçimi sizi iyi hissettirebilir ya da başka bu temaslar arasından başka birisi size şefkatli hissettirebilir. Eğer kendize dokunup sarılırken tuhaf hissediyorsanız bir yastığa sarılabilirsiniz. Ayrıca bu rahatsızlık hissi ile ilgili profesyonel bir yardım da alabilirsiniz.

Esma PEHLIVAN 18.05.2021

Çift ve Aile Terapisi

Hiçbir ilişkinin sorunsuz ve mükemmel bir şekilde ilerlemesi mümkün değildir. Her çift ilişki süreçleri boyunca dış etkenlerden dolayı birçok sorunla karşılaşır. Kimi zaman çiftler bu sorunları ilişki içerisinde birlikte çözebilirken bazen de bir uzmandan destek almaları gerekebilir. Çiftlerin bir çözüme ulaştıramadığı bu problemler, ilişkinin yıpranmasına ve tükenmesine neden olabilir. Bir süre sonra ilişki içerisinde, sık sık tekrarlanan ve şiddeti artan kavgalar ortaya çıkabilir. Bu kavgalar iki kişiyi de ruhsal açıdan olumsuz etkiler. Çift ve aile terapisi ilişkilerde olumlu değişimleri sağlayabilmeyi hedefler. Çiftler arası yaşanan problemler genellikle iletişim sorunları, problem çözme becerilerindeki eksiklikler, çiftler arası tartışmalar, duygusal yakınlıkla ilgili sorunlar ve cinsellikle ilgili sorunlar olarak karşımıza çıkar. Bu sorunlar çiftler için ilk başlarda başa çıkılabilir sorunlar olarak gözükürken, zamanla çözemedikleri büyük sorunlara dönüşebilir.Çift ve aile terapisinde temel amaç; çiftlerin birbirleri hakkında daha derin bir anlayış kazanmaları ve ilişkilerinde yaşadıkları problemleri çözüme kavuşturmalarıdır. Burada çiftler arasında yaşanan bu zorlu süreçler ele alınarak, bir çözüm yolu bulunmaya çalışılır. Terapi sayesinde çiftler problemlerle nasıl başa çıkacaklarını öğrenirler. Etkili, yapıcı iletişim kurma ve sürdürme becerisini kazanırlar. Bu sayede terapi sürecinde problemlerini çözerken, aynı zamanda gelecekte yaşanabilecek problemleri de nasıl çözeceklerini öğrenmiş olurlar. Bu ilişkinin olumlu ve sağlıklı ilerlemesine yönelik oldukça yarar sağlar. Çünkü çoğu çift, terapi sürecinden sonra artık sorunları ve problemleri ile nasıl başa çıkacaklarını öğrenmiş olarak ayrılır.Terapi sırasında terapistin rolü kişilerin duygu ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade etmelerini sağlamak, yaşadıkları problemin kaynağına inerek, bir çözüm arayışı bulmaktır. Terapi planı yapıldıktan sonra, çifte yeni bakış açıları kazandırılarak, yaşadıkları olaylara farklı bir pencereden bakmaları hedeflenir. Özetle, çiftin yaşadıkları problemlerde terapist bir aracı rol üstlenerek, kişilerin birbirlerini doğru bir şekilde anlamalarına yardımcı olur. Yapılan araştırmalara göre, çift ve aile terapileri etkili, kısa vadede sonuç aldıran ve ekonomik olan terapi çeşitlerinden biridir. Gittikçe tüm dünyada ve ülkemizde yaygınlaşmaya başlamıştır.Ne zaman terapiye başvurmak gerekir?Çift ve aile terapisine genellikle çiftler artık problemlerini kendi başlarına çözemedikleri ve ilişkileri çıkmaz bir hale girdiği zamanlarda başvururlar. Ancak çift ve aile terapisine, sadece problemler veya sıkıntılar yaşandığı zaman başvurmak gerekmez. İlişkiyi geliştirmek, güçlendirmek ve ileride ortaya çıkabilecek sorunları önlemek için de çift danışmanlığı alınabilir. Bu sayede bireyler ileride karşılarına çıkabilecek sorunları birbirlerini yıpratmadan nasıl çözüme kavuşturacakları konusunda deneyim kazanırlar.Aile ve Çift Terapisi kimler için uygundur? Eşiyle veya partneriyle ilişki içerisinde problemler veya sorunlar yaşayan herkes aile ve çift terapisinden faydalanabilir.·Çiftler arası ikili ilişkilerde karşılaşılan problemlerde,·Evlilikte karşılaşılan problemlerde,·Boşanma sürecinde,·Duygusal istismar ve şiddet olaylarında,·İlişkiyi etkileyen önemli yaşam olaylarının varlığında,·İkinci bir evlilik sürecinde,·Partnerlerde kişilik bozukluğu söz konusu olduğunda.Partnerlerden biri terapiye gitmek istemezse ne yapılabilir?Çift ve aile terapisine partnerlerin ortak kararı ile başladığında çok daha etkili ve hızlı sonuç verir. Çünkü böyle bir başlangıçla problemin tam olarak neden kaynaklandığı ve çözümü bilinmesede bir sıkıntının var olduğu kabul edilmektedir. Bu da bize iki tarafında çözüm istediği ve değişime istekli olduğunu gösterir. Maalesef böyle bir başlangıç her zaman mümkün olmayabilir. Bireyler toplumsal önyargılar ve kişilik yapıları nedeniyle problemlerinin çözümü için yardım istemekte zorlanabilirler.Çoğu zaman partnerlerden biri yardım alma önerisini kavga esnasında veya problemin yaşandığı yoğun bir çatışma sırasında gündeme getirir. Bu durum partnerin terapiyi reddetmesine neden olabilir. Çünkü çatışma veya kavga esnasında danışmanlık almanın önerilmesi karşı tarafa bir eleştiri gibi gelebilir. Kişi problemlerin tamamen kendinden kaynaklandığını düşünebilir. Bu da terapiye karşı önyargıların oluşmasına neden olabilir. Partnerlerden biri terapiye gitmeyi kesinlikle kabul etmiyorsa, nedenlerini anlamaya çalışmak önemlidir. Partnere belki bir deneme seansına gitmeyi önermek burada işe yarayabilir.Eğer tüm çabalarınıza ve isteğinize rağmen partneriniz terapiye gelmeyi kabul etmezse, bu durumda kendi başınıza bir şeyler yapmaya başlayabilirsiniz. Bireyin tek başına ilişki sorunlarını düzeltmesi tabi ki zordur ancak en azından bir terapist ile konuşarak ilişki içerisindeki kendi rolünüzü görebilir, problemleri çözmede ve ilişkiyi geliştirmek için neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Bazı durumlarda partnerlerden biri terapi almaya başladığı zaman ve kendini geliştirip, değiştirdiğinde partnerinin de ilişkiye ve terapiye karşı bakış açısı değişebilmektedir. Bu durumda partnerinizde kendi isteğiyle terapi sürecine başlamayı kabul edebilir.İlişkinizde sorunları artık konuşarak çözemediğinizi hissediyorsanız mutlaka yardım alın! Aile ve çift terapisine başlamak çoğu zaman bireyler için zordur. İlişki gibi özel bir yaşamı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan problemleri üçüncü bir kişiyle paylaşmak bireylere oldukça zor gelebilir. Çoğu zaman kişiler kendi başlarına bu problemleri çözmeye çalışırken başarısız oldukları bir süreçte oldukları için ve konuşmalar bir süre sonra sonu görülmeyen şiddetli kavgalara dönüştüklerden dolayı, çiftler bu durumu terapi sürecinde de yaşamaktan çekinebilirler veya korkabilirler. Ancak terapi sürecinde, problemler tartışılsa bile kavganın şiddetlenmesi mümkün olmaz çünkü terapist duruma müdahale ederek, olası problem karşısında çiftlere problem çözme becerilerini ve yapıcı iletişimin nasıl kurulacağı konusunda yol gösterir. Bu sayede çiftler etkili iletişim becerileri kullanarak, problemlerle nasıl başa çıkacaklarını öğrenirler. Bunu terapi süreciyle öğrenen bireyler, zamanla gündelik yaşamlarında da uygulamaya başlayarak, eskiden partnerleri ile çözemedikleri problemleri artık tek başlarınada çözebilir hala gelirler.Unutmayın, sorun yaşadığımız ilişkiler bizim üzerimizde oldukça olumsuz etkiler bırakır. Acı, endişe, gerilim ve kaygı yaşarız. Eğer bu sorunlar çözümlenmeden devam ederse, ruhsal sağlığımızı olumsuz etkilediği gibi fiziksel sağlığımızı da olumsuz etkileyebilir. İkili ilişkimiz çıkmaza girdiğinde bir önlem almazsak, ilişkimiz bitme noktasına gelebilir. Bu nedenle problemler yıkıcı bir hale gelmeden çözümlemek oldukça önemlidir.

Bağlanma Stillerimiz Ayrılık Sürecini Nasıl Etkiliyor?

Günümüzde ayrılığa dair hepimizin bildiği bir gerçek var. Ayrılık kararı bizi hem psikolojik hem de fiziksel anlamda fazlasıyla olumsuz etkiliyor. Peki bizi bu kadar olumsuz etkileyebilecek kararı nasıl alabiliyoruz? Araştırmalara göre, ayrılık kararı almamızda en önemli etkenlerden biri iletişim problemleri. Bunun yanı sıra, partner ile yakınlık kurmakta güçlük çekme, güven ve sadakat ile ilgili yaşanan problemler, finansal problemler, ilişki içerisinde sıkça çatışmaların yaşanması, cinsel problemler yer alıyor.Peki ayrılık sonrası davranışlarımızı ve duygularımızı belirleyen faktörler neler?Yapılan pek çok farklı çalışmaya göre ayrılık sonrasında sergilediğimiz davranışlar ve duygular bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkililer. Bağlanma stilimizin ne olduğunu keşfetmek, romantik ilişki içerisinde yaşadığımız problemlerin kökenini bulmamıza ve bu problemleri çözmemize yardımcı olur. O zaman aklımızda şöyle bir soru canlanıyor, nedir bu bağlanma stilleri?Bağlanma stilleri, doğumdan itibaren diğer insanlarla nasıl bağ kuracağımızı, çevremizle nasıl iletişime geçeceğimizi ve romantik partnerimiz ile nasıl bir ilişki yaşayacağımızı belirleyen bir yapıdır. Biliyoruz ki, hayatta kalabilmemiz için diğer insanlara ve bağlanmaya ihtiyacımız var. Yapılan pek çok araştırmaya göre, insanlarla sağlıklı bağlar kurduğumuzda, daha mutlu ve psikolojik açıdan daha sağlıklı bireyler oluyoruz. İnsanlarla sağlıklı bağlar kurmak, bizi hem psikolojik hem de fiziksel olarak olumlu etkiliyor. Temel olarak 3 farklı bağlanma stili vardır. Bunlar; güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçıngan bağlanmadır.Güvenli BağlanmaÇocukluk hayatında güvenli bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkinlik hayatında uzun vadeli ilişkiler yaşayan, yüksek özgüvene sahip olan, yakın ilişkilere girmekten kaçınmayan ve keyif alan, ihtiyacı olduğunda çevresinden sosyal destek talep edebilen ve duygularını yakın çevresiyle çekinmeden paylaşabilen kişilerdir.Kaygılı BağlanmaÇocukluk hayatında kaygılı bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında çevresindeki insanlara karşı güvenmekte zorluk çekerler, genel olarak başkalarına karşı duygusal bağ kurma ve yakınlık kurma konusunda isteksizdirler. Çevresindeki insanları ve kendi duygularını anlamakta güçlük çekerler ve duygulara karşılık vermekte zorlanırlar.Kaçıngan BağlanmaÇocukluk hayatında kaçıngan bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında yakın ve derin ilişkiler kurmakta fazlasıyla zorlanırlar. Yakın ilişki içerisinde bulunmaktansa, özgürlüğü ve bağımsızlığı tercih ederler. Romantik ilişkileri kendilerinin özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelik bir tehdit olarak algılama eğilimindedirler. Birini derinden tanımaya ve bağlanmaya karşı koyarlar.Nasıl güvenli bağlanan biri olabilirim?Bağlanma stilleri çocukluktan itibaren bize yerleşmiş olsalarda değiştirebilmek ve güvenli bağlanan bir insan olmak mümkündür. Öncelikli olarak hangi bağlanma stiline sahip olduğunuzu bulun. Fark etmek değişimin birinci adımıdır. Sonrasında bir ilişkide nelere ihtiyacınız olduğunu, neleri beklediğinizi, partnerden beklentilerinizi, kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi keşfetmeye çalışın. Bunları keşfettikten sonra bilişsel çarpıtmalarınızı bulup, onları gerçekçileriyle düzenlemeye çalışın. Bilişsel çarpıtmalarınızı düzenlemekte güçlük çekerseniz, bir uzmandan destek alabileceğinizi unutmayın.Bağlanma stilleri ayrılık sonrası verdiğimiz tepkileri nasıl etkiliyor?Ayrılık sonrasında sergilediğiniz davranışlar ve aklınızdan geçen düşünceler çocukluk çağında ailenizin size sergilediği tutum ve davranışlardan şekilleniyor olabilir mi? Yapılan araştırmalara göre bu sorunun cevabı evet. Çocukluk çağlarımızda güven duyabileceğimiz bir bakım verene sahip olmak, olumsuz duygular yaşarken bu duygularla baş edebilmemiz konusunda bize yol gösterecek birinin olması, neden böyle hissettiğimizi anlattığımızda bakım verenin bizi dinlemesi ve anlayışlı bir şekilde yaklaşması, bu olumsuz duygularla baş edebilmek için bize çözüm konusunda yardımcı olması yetişkinlik hayatımızda ilişkilere, problemlere ve ayrılıklara bakış açımızı oldukça şekillendiriyor ve etkiliyor.Çocukluk yıllarında güvenli bağlanma geliştiren bireyler, ayrılık sonrasında kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Her ayrılığın getirmiş olduğu doğal ayrılık sürecini yaşayarak, hayatlarındaki işlevselliği geri kazanıyorlar. Çocukluk çağında kaçıngan bağlanma geliştiren bireylerde ayrıldıktan sonra kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Ancak araştırma sonuçlarına göre bunun sebebi zaten yakınlık kurmakla ilgili yaşadıkları problemlerin var olması ve yakın ilişkiler kurmayı özgürlüklerine bir tehlike olarak algılamalarıyla oldukça ilişkili.Çocukluk çağında kaygılı bağlanma geliştiren bireylerde ise ayrılık sonrasında kontrol etme ve zarar verme davranışları oldukça sık gözlemleniyor. Özellikle eski partneri rahatsız edici boyutta aramaya veya mesaj atmaya yönelik davranışlar oldukça sık gözlemlenenler arasında yer alıyor. Eski partnerlerinden bekledikleri veya istedikleri tepkileri alamadıklarında ise hakaret etme veya manipülatif davranışlarda bulunma olasılıkları oldukça artıyor.Kaygılı bağlanmaya sahip olan kişiler ayrılığın getirmiş olduğu doğal süreci yaşamayı da çoğu zaman reddedip, yaşanmış olan ayrılığı inkar edip, duygularını ve düşüncelerini bastırmaya çalışabiliyorlar. Bu durum ayrılıkla ilgili yaşanması gereken süreçlerin yaşanmasının önüne geçiyor ve kaygılı bağlanan kişiler yoğun bir biçimde korku, acı, öfke, üzüntü duygularını deneyimliyor. Duyguların yoğunluğundan kaynaklı olarak duygu regülasyonu yapmakta güçlük çektiklerinden ötürü düşünce ve davranışlarınıda düzenlemede problemler yaşıyorlar. Buda uzun vadede hayatlarında daha çok olumsuzluklar ve depresif belirtiler oluşmasına, kişide gerçekçi olmayan gelecekteki partnerlere yönelik terk edilme korkusunun ortaya çıkmasına sebep olabiliyor.Geçmiş ilişkide ve ayrılık sürecinde oldukça olumsuz deneyimlerle karşılaşan bu bireyler, gelecekteki var olabilecek ilişkisinde de aynı problemleri yaşamamak adına, çeşitli bilişsel çarpıtmalar yaparak daha şüpheci, kuşkucu ve çatışmalardan uzak durmayı seçen veya çatışmalarla zor başa çıkabilen bireyler haline gelebiliyorlar.Yapılmış olan bu çalışma bize gösteriyor ki, ayrılık sonrası yaşadığımız duygular, düşünceler ve sergilediğimiz davranışlar bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkili.Bu nedenle, sizde ayrılık sürecini zorlu geçiriyorsanız, duygularınızı ve düşüncelerinizi yönetmekte çeşitli zorluklar çekiyorsanız buda günlük hayatınızda çeşitli sorunlara neden oluyorsa, bir uzmandan destek alarak ayrılık sürecini nasıl daha sağlıklı geçirebileceğiniz konusunda gerekli olan yardımı alabilirsiniz.Unutmayın, hayatımızdaki sorunların çoğu genellikle hiç yoklarmış gibi davranmamızdan kaynaklanır. Görmezden gelmek çoğu zaman olumlu bir davranış değildir.