Benjamin Franklin Etkisi: İyilik Yap İyilik Bul
BENJAMİN FRANKLİN ETKİSİ
Benjamin Franklin fakir bir ailenin 8. Çocuğuydu. Babası şamdan üretici olmasına rağmen kendisi ABD bilim insanı, yazar, mucit ve diplomat olmayı başardı. Ve sosyal ilişkilerinin de çok güçlü olduğunu söyleyebiliriz böylece insanları derinden gözlemlediği ve analiz edebildiği için bir fenomen ortaya attı. Fenomenin adı ‘’Benjamin Franklin Etkisi’’dir.
Fenomeni özet bir şekilde ‘’karşındakine iyilik yaparsan o da sana iyilikle yanıt verir’’ diyebiliriz. Bir insanla iyi geçinmek istiyorsanız ama o kişi size kötü davranıyorsa ona iyilik yapın. Her ne kadar kulağa garip gelse de olumlu anlamda etkisini göreceksiniz. Örneğin iş arkadaşınızla ortak bir proje yapmanız bekleniyor. Ama bu kişiyle yıldızlarınız bir türlü barışmıyor. Yaptığınız davranışları yanlış yorumluyor veya size karşı fazla önyargılı. İşte bu durumda Benjamin Franklin etkisine göre eğer bu kişiye bir adım atarak ona iyilik yaparsanız o da size iyilik yapmaya başlayıp size daha olumlu yaklaşacaktır ve sizinle olan önyargılarını yıkmaya başlayacaktır.
Benjamin Franklin Etkisi şöyle der: ”Size iyilik yapmış biri, sizin ona yapma zorunluluğunuzu yerine getirmenize kıyasla, yeniden iyilik yapmaya daha çok hazır olacaktır.” Yani bir kişi başka bir kişiye yardım ettiğinde, iyiliği yapan kişi yardım alan kişiye bağlanır ve tekrar yardım etme ihtimali artar. Her ne kadar biz sevdiğimiz insanlara yardım ettiğimizi düşünsek de, bu etki sevmediğimiz kişilere yardım ettiğimizde de o kişilere yakınlaşacağımızı söylüyor. Fakat sevmediğimiz kişilerden istenen yardım boyutunun, küçük ölçekli olması gerektiğini belirtmekte fayda var. Aksi durumda yardım eden kişi, sevmediği kişiye yardım etmekten uzaklaşabilir… Birazdan Benjamin Franklin’in yaşadığı örneği okuduğunuzda, fenomen daha anlaşılır hale gelecek.
Peki Franklin Etkisi ilk nasıl ortaya çıktı?
Franklin’in başarılı bir diplomat olduğundan bahsetmiştik, Franklin siyasete ilk atıldığı zamanlarda bir siyasetçi Franklin’in fikirlerine saygı duymuyordu ve Franklin’i sürekli olumsuz yönde eleştiriyordu. Ama Franklin bu siyasetçiyi düşman edinmek yerine onunla dost olmanın düşüncelerini değiştirmede daha önemli olduğunu düşünüyordu. Ve sonuca baktığımızda Benjamin Franklin’in haklı olduğunu söyleyebiliriz. Bu siyasetçinin büyük bir kütüphanesi vardı, ve Franklin bu kütüphanedeki en nadir bulunan bir kitabı ödünç almak istedi. Ve kitabı geri verirken içine bir not iliştirdi. Bu notun içinde o kişiye duyduğu minnet duygusundan bahsediyordu, ve en sona da bir teşekkür mektubu koydu. Franklin böylece düşmanlık yerine ömür boyu sürecek bir dostluk yaratmıştı. Devamında Franklin, kitap ödünç alma tekniğinin başarısını basit bir kurala dayandırdı. “Size bir kez iyilik yapan, onu bir daha hiç zorlamanıza gerek kalmadan bir kez daha yapmaya hazır olacaktır.” Başka bir deyişle, bir kişinin sizi sevme olasılığını artırmak için size bir iyilik yapmasını sağlayın. Yüz yıl sonra, Rus roman yazarı Leo Tolstoy da aynı fikri şu cümlelerle dile getirdi: “İnsanları bize yaptıkları iyiliklerden dolayı değil, biz onlara iyilik yaptığımızda daha çok severiz.”
Genel olarak sevdiğimiz insanlara yardım ederiz, iyilik yaparız. İyilik yapmak o kişiye değer verdiğimizi, saygı gösterdiğimizi ifade eder. Ama sanılanın aksine bu fenomen yalnızca sezgisel, duygusal bir durum değildir. Uyumsuzluk teorisi, iyilik yaptıktan sonra kişiyi daha çok seveceğinizi öngörür. İyilik yaptığımız kişilere daha çok bağlanıyoruz. Buna, bu fenomeni keşfeden ilk kişi Benjamin Franklin olduğu için Benjamin Franklin Etkisi denir. Bu etkisi 1969’da bilimsel çalışmalar tarafından da kanıtlanmış ve onaylanmıştır. Bilişsel uyumsuzluk teorisi, insanların neden bu şekilde davrandıkları hakkında bazı açıklamalar ortaya koyar. Bilişsel Uyumsuzluk deneyine göre, bir kişinin inançları eylemleriyle çeliştiği zaman, zihinsel bir rahatsızlık tetiklenir. Bu da bireyi, çelişkiyi ortadan kaldırmak bir yol bulmaya zorlar. Örneğin inandığınız bir şeyi savunamadığınız zaman rahatsızlık duyarsınız, ve sesiniz yükselmeye, sinirlenmeye başlarsınız.
Sinirbilim ve psikolojide bilişsel uyumsuzluk adı verilen bu fenomene göre, insanlar arasındaki gerilimi çözmek için yaklaşım, davranış ve düşünceler değiştirilebiliyor.
İnsanlar arasının bozuk olduğu insanlara hediyeler alarak veya onlara iyilikler yaparak, aslında onların mutlu olmasını sağlamaktan veya iyiliğin karşılığını ummaktan daha çok, kendilerini o kişileri daha fazla sevmeye alıştırmakta ve sorunları çözmektedir.
1960’lı yıllarda, psikologlar Jon Jecker ve David Landy, bu 200 yıllık tekniğin yirminci yüzyılda hâlâ işe yarayıp yaramadığını keşfetmeye karar verdiler. Deneylerinde bir grup öğrenci arasında bir bilgi yarışması düzenlediler. Sonuçta da önemli bir miktar para ödülü vardı. Daha sonra deneyci öğrencilerin 1/3’üne deney için kendi parasını kullandığını ve parasının yetersiz kaldığını açıkladı. “Bana özel bir iyilik olarak, kazandığın parayı iade edebilir misin?” diye sordu.
Aynı talep, deneyci tarafından değil, bölüm sekreteri tarafından farklı bir gruba daha yapıldı ancak bu sefer onlara parayı özel bir iyilik olarak değil, bir fona bağış yapmak biçiminde iade edip etmeyecekleri soruldu. Kalan katılımcılardan kazançlarını iade etmeleri hiç istenmedi. Son olarak, tüm katılımcılardan deneyciyi değerlendirme fırsatı içeren bir anket doldurmaları istendi. Ona özel bir iyilik yapmaya inandırılan katılımcılar onu en çekici buldular; kendilerini onun harika ve hak eden bir adam olduğuna ikna ettiler. Diğerlerinde ise tam olarak bu biçimde bir düşünce oluşmamıştı.
İlk adımı atarak onlar için küçük bir iyiliği siz de yapabilirsiniz. İnsanlara yapılan iyilikler, arkadaş canlısı olduğunuzu gösterir ve onlara karşı herhangi bir kötü niyet beslemediğinize dair işaret verir. Başkaları için iyilik yapmak, insanların zihninde daha sempatik olmanızı sağlar. En azından, sizin için sahip oldukları ilk düşmanlıkları etkisiz hale getirir. Ve Benjamin Franklin etkisinin tanımladığı gibi ona iyilik yaparsanız, siz de o kişi hakkında daha olumlu hissetmeye başlarsınız. İyilik dürtünüzü, kendi çıkarları için kullanmak isteyen insanlara karşı bilinçli olmanız dileğiyle…
Kaynakça:
http://www.olaganustukanitlar.com/benjamin-franklin-etkisi-nedir-birinin-sizden-daha-fazla-hoslanmasini-nasil-saglarsiniz/
https://dusge.com/benjamin-franklin-etkisi-iyilik-istemenin-onemi/
https://www.matematiksel.org/benjamin-franklin-etkisi-iyilik-yap-denize-atma/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Benjamin_Franklin_etkisi
https://evrimagaci.org/benjamin-franklin-etkisi-bir-kisiye-bir-kere-iyilik-yaptiginizda-ayni-kisiye-tekrar-iyilik-yapma-ihtimaliniz-neden-artiyor-2247
https://sakaryagazetesi.com.tr/yazarlar/ebru-emre/benjamin-frankling-etkisi/9054/
Yayınlanma: 12.10.2021 09:58
Son Güncelleme: 12.10.2021 09:58

Bunları da sevebilirsiniz...
Son yıllarda çok kullanılan bir terim olan ''depresyon'', halk arasında bir üzüntü hali olarak bilinmektedir. Olumsuz bir durum karşısında üzülmek, bir ilişkinin bitimi sonrası birkaç gün hiçbir şey yapmak istememek, ağlamak, huysuz olmak gibi durumlar halk arasında depresyon olarak adlandırılmaktadır. Hatta üzüntülü iken kullanılan battaniyeye ''depresyon battaniyesi'', dinlenilen şarkılara ''depresyon şarkısı'' ismini vermişlerdir. Peki gerçekten de bu durumlar depresyon mudur? Depresyon bir üzüntü hali midir? Biraz dondurma yiyip birkaç gün ağlayınca geçen bir ruh hali durumu mudur?Halk arasında üzüntülü ruh halinin bir karşılığı olarak kullanılan depresyon terimi, aslında kişiyi intihara kadar sürükleyebilecek ciddi bir duygudurum bozukluğudur.Üzücü ve sıkıntı verici olaylar karşısında üzüntülü olmak gayet doğal ve insanidir. Depresyonda ise bu üzüntüden daha farklı boyutta duygular vardır.Öncelikle depresyon teşhisinin konulabilmesi için kişinin bazı belirtileri taşıyor olması ve bu belirtilerin en az 2 haftadır devam ediyor olması gerekmektedir. Peki nedir bu belirtiler?-Sürekli üzgün hissetmek-Gün içinde yapılan aktivitelerden zevk almama ve ilgi kaybı-İştahsızlık veya aşırı yeme-Uyku sorunları-Sürekli yorgun hissetme-Hareketlerde ve konuşmada yavaşlama-Değersizlik hissi-Kendinden nefret etme-Nedeni olmayan fiziksel ağrılar-Dikkat bozukluğu, karar vermede sıkıntı yaşama-İntihar eğilimi-Kilo değişimi-Unutkanlık-Çaresiz hissetmek-Cinsel isteksizlik-Cinsel işlev bozuklukları-Sıklıkla ölümü düşünmek-Derin bir boşluk duygusuBu belirtiler depresyonun ciddi bir duygudurum bozukluğu olduğunu ve tedavi edilmezse kötü sonuçlar doğurabileceğini kanıtlar niteliktedir.Biraz da depresyonun nedenlerinden bahsedelim. Depresyonun genelde tek bir nedeni yoktur. Kişinin psikolojik durumu, biyolojik faktörleri, çevresel faktörleri, fiziksel sağlığı gibi durumların her biri depresyona neden olabilir. Bunların yanında sevilen birinin ölümü, ayrılık, düşük sosyo-ekonomik düzey, madde kullanımı, büyük acılar, uzun süren yas dönemi, iş hayatında yaşanan problemler, işten çıkarılma, aile problemleri, boşanma, işsizlik, travmalar, ailede depresyon öyküsü, bazı ilaçlar, hormonel değişiklikler de başlıca risk faktörleridir. Menopoz ve andropoz dönemi de depresyona yol açan etkenler arasında yer alır. Tüm bu etkenler kişiden kişiye değişmekle beraber depresyon hastalığının ortaya çıkmasında rol oynayabilmektedir.Depresyon gerçek bir hastalıktır, kişinin zayıflığı ya da hassaslığı olarak değerlendirilemez. Yani depresyon, kişinin suçu değildir. Yukarıda saydığımız nedenler kişiyi depresyona yatkın hale getirebilir. Kişi depresyona girdiğinde ise olayların bu hale nasıl geldiğini algılayamaz.Depresyonun farklı türleri vardır. Sık görülen depresyon türlerinden birkaçını açıklayalım.Majör Depresif BozuklukDiğer adı klinik depresyondur. En şiddetli depresyon türü olarak bilinir. Kişide fazlaca üzüntü hali, yoğun değersizlik hissi, yemek yiyememe, yüksek uyku sorunları, intihar düşüncesi, hayattan zevk almama ve yoğun olumsuz duygular görülür. Bu belirtiler kişide işlev bozukluklarına yol açar. Kendiliğinden düzelmesi pek mümkün değildir.Atipik Özellikli Majör Depresif BozuklukBu depresyon türünde kişi depresyonda olduğunun farkında değildir. Belirli davranış kalıpları ile kendini gösterir. Kişi reddedilmeye karşı aşırı hassastır. Ruh hali aniden iyileşip kötüleşebilmektedir. Kişi çoğunlukla gergindir ve çoğunlukla ''birazdan kötü bir şey olacak'' hissine kapılmaktadır. Kişi insanlara güvenmekte zorluklar ve bununla beraber terk edilme - aldatılma korkusu yaşar. Bu depresyon türü genelde ilk defa gençlik yıllarında başlar ve yetişkinlik süresince devam eder.Doğum Sonrası DepresyonuDiğer adı postpartumdur. Hamilelik süresinde ya da doğumu takip eden dört hafta içerisinde ortaya çıkar. Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber hormonel değişim ve çocuk sahibi olmanın verdiği yüksek sorumluluk duygusunun etkili olduğu düşünülmektedir. Doğum sonrası yaşanan sosyal ve psikolojik değişimler de bu depresyonu tetikler. Genellikle şiddetli üzüntü hali, sürekli ağlama, yoğun kaygı ve umutsuzluk durumu şeklinde kendini gösterir. Gebelik yaşı düştükçe, doğum sonrası depresyonun görülme ihtimali de artmaktadır.Kronik DepresyonEn az 2 yıl süreyle devam eden depresyon türüdür. Tıpta ''Distimi'' olarak bilinir. Majör depresyondaki belirtilerin daha hafifi belirtiler vardır ve kişinin günlük yaşamını olumsu etkilemez. Depresyonun hafif formu olarak tanımlanabilir. Çoğunlukla erken çocukluk dönemindeki travmalara bağlı olarak ortaya çıkar. Bu hastalığı yaşayan kişiler çevrelerince eleştirel, sürekli şikayet eden ve hayattan zevk almayan kişiler olarak bilinirler.Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu Belirli mevsim dönemlerinde, özellikle gün ışığının azaldığı kış dönemlerinde görülür. Bu depresyon tipi genelde kadınlarda görülür. Bu depresyon türünü yaşayan kişiler kış döneminde normalde olduklarından bambaşka bir ruh haline bürünürler. Genellikle üzgün, stresli, ilgisiz ve ümitsiz bir ruh halinde seyreden ruh halleri ilkbahar-yaz dönemine kadar devam eder.Depresyon tedavisinde kullanılan genel tedavi yöntemi, ilaç kullanımı ve beraberinde psikoterapidir. Tedavide kullanılan antidepresan adı verilen ilaçlar genellikle 2-3 hafta içinde etkisini gösterir. Kişinin semptomları azalmaya ve kendini daha iyi hissetmeye başlar. Bu süre boyunca da psikoterapiye devam edilerek depresyonun asıl nedenleri konuşulur. Tedavi edilmeyen depresyonun düzelmesi 2 yıla kadar sürebilmektedir. Tedavi ile beraber bu süreç birkaç haftaya kadar indirilebilmektedir.Peki iyileşmeden sonra depresyonun tekrar etme ihtimali var mıdır?Depresyon yineleyici bir hastalıktır. Kişinin daha önce depresyon geçirmiş olması, ailede depresyon öyküsü, madde kullanımı, kalıntı belirtilerin görülmesi depresyonun yinelenmesi için risk faktörleridir. Stres etkenlerini azaltmak veya kontrol edecek önlemler almak depresyonun yineleme ihtimalini azaltacaktır.Görüldüğü gibi depresyon hiç de halk arasında anıldığı gibi hafif bir üzüntü durumu değildir. Depresyonun ciddiye alınması ve doğru şekilde tedavi edilmesi son derece önemlidir. Eğer kendinizde veya çevrenizdeki bireylerde yukarıda yazılan belirtilerin birkaçının en az 2 haftadır devam ettiğini düşünüyorsanız bunu ciddiye almanızı ve bir psikolojik yardım almanızı tavsiye ederim. Unutmayın, psikolojik sağlık en az fiziksel sağlık kadar önemlidir. Yazıyı Oku
Uzman: Didem GENÇ YALÇINYayınlanma: 11.04.2021
Kendine Sarılmak Merhaba güzel kızım,Nasılsın? Öyle herkesin sana sorduğu gibi öylesine bir soru değil bu kez, gerçekten nasılsın?Sanmışlıkların, yanılmışlıkların, arayışların, bulamayışların, çıkmaz sokaklarda kayboluşların, kendi içine bir türlü varamayışların nasıllar? Nasıldı içinde öldürmeye çalıştığın saf küçük kızı toprak altında bırakmak? Başkaları için kendini hiçe saymaklar seni çokluğa götürdü mü?Herkese iyi olmaya çalışmaların kendine nasıl da saf kötülük oldu. Kendinden verdin ama bak hiç kalmadın. Kendini hep erteledin, kendine hiç zamanın yoktu. Hayat zordu, yol uzundu ama yönünü yokuşlara çeviren sendin. Sen yaşamaya değil ancak ölmemeye gücü yeten o solgun çiçek değilsin. Başkalarına can olayım derken kendini susuz bırakma olur mu?Şimdi içinde susan silahların sessizliği. Biten savaşın sükuneti, belki kuzuların sessizliği. Başkalarının savaşlarında kendini onlara siper etmeler bitti küçük savaşçım, artık kendi hayatın için savaşma zamanı. Sen savaş istemezsin bilirim. Ama en azından koşmasan da yürü olur mu. Hep mektuplar yazardın, mektuplar almak isterdin; nasıl da kendini unuttun. Posta kutum acaba çalındı mı, evimin yolları unutuldu mu diye düşündüğün zamanlarda kendi kapını kendi sözcüklerinle çalmayı ihmal etme olur mu.Ben buradayım. Seni bekliyorum, seni arıyorum, seni inşa ediyorum. PervaneYanmalar, sönmemeler... kül oldum bittim sandıkça, hep yeni baştan tutuşmalar... Gözlerin itfaiye ararken bir bardak suya muhtaç kalışlar... Sonra o bir bardak suda boğulmalar... Gördüğün her kıvılcıma yangın tüpüyle koşarken kendi yangınlarında küle karışmalar... O ateşe attığın odunları hatırlayıp yardım istemeye utanmalar... Yanabilen parçaları herkes yakabilir, ben de yanmasaymışım diye hissedilen suçluluklar... Kendi acılarına kendinden prangalı hissedişler... Dört yanın alevken içinde harlanan yangınlar... Bu yangını ben başlattım, ben söndürmeliyim baskısı.Hiçkimse yandığını görmeyebilirmiş, herkes o yangına su tutmak istemeyebilirmiş. Aynı ateşlere pervane olunabilirmiş, bile isteye basılabilirmiş o sıcak küllere. Her ateş aynı yakmazmış herkesi. Her elde yokmuş yangın tüpü, herkesten yardım beklenmezmiş. Su kendinde olsa dahi dökmek zor gelebilirmiş.Güzel kızım,Bitmedi mi ateş böceği gibi pervane oluşların? Yetmedi mi ateşe gözün kapalı atlayışların? Nerede kaldı deneyimlendikçe akıllanmaların? Günebaka-mayışGünebakan penceresindeydi ve bahar bir türlü gelmek bilmezdi. Güneş gidince günlerim kara teslim olmuştu. Kendime giden yollar kapanmıştı. İçimdeki belediye çok iyi çalışmıyormuş meğer. Bir şeylerin yokluğunun grevi ve çalışanların süresiz izni. Ama güneşimi kendi içimden doğurmayı, kendi yolumu aydınlatmayı öğrendim. Meğer bahar, ben pencereden bakmayı reddederken de geliyormuş. Ne tuhaf değil mi aynı şehirde herkesin bir başka mevsimi yaşaması. Meğer güneş saydığım mum, yatsı gelince sönüvermiş.Fark ettim ki ben en ufak parıltıya zamansız çiçekleniveren sonra da kar altında renkleriyle kalakalan ağaç dallarıydım. Ankara ayazında baharı bekleyen bir ağaç olmak çok zor. Ama bahar geldi artık. Çiçeklerin solmuşluğu susuzluktan değilmiş. Yanılmak her şeyi yeni baştan görecek gözlerin bahşedilmesi gibiymiş. Geldim, gördüm, şimdi ışıldıyorum. Ağaç KadınHangi mevsimi yaşamaktayız? Güz olup yapraklarımızı mı döktük birer birer yoksa bahar olup çiçeklendik mi?Hangi düşünce tohumları atıldı da nerelerde yeşerdik? Nerelere uzanır köklerimiz? Kaynağımızı en çok nerelerden alırız? Yağmur suları yeter mi susuzluğumuzu dindirmeye, tamah edenlerden miyiz yoksa düzenli bakım mı gerektiriyoruz? Başkalarını yeşertmek için kendini susuz bırakanlardan mıyız yoksa?Daha yukarılara uzansın diye kollarımız, bizi budayan neler oldu yaşamımızda? Dallarımız ne zaman kahkahalara salıncak, başlara gölgelik oldu? Hangi gönül kuşlarına yuvayız, kimlere nefesiz?Ahlat ağacı gibi şekilsiz miyiz, kaktüs gibi dikenli mi? Çam ağacıysak dört mevsim yeşil oluşumuz mu çarpar gözlere yoksa dört mevsim dikenli oluşumuz mu?Toprak ana doğurgandır derler. Peki biz hangi yeniliklere gebeyiz? Hangi gelişmelerin tohumları saklı içerimizde?İnsan doğadır, doğayla var olandır. Doğada saklı parçamızı, yine doğayla anlamlandıracağımıza inanmaktayım. Kendime nefes olurken başkalarına da nefes olabilmek niyetim, hepsi bu. Kırılan Dallar Göğe Yarasıyla UzanırTutunduğum dallar,Tutunamadığım dallar,Tutunduğumu sandığım dallar,Tutunuyorken kırılan dallar;Dallarımı kıranlar...Oysa ben yalnız çocuklar salıncak kursun isterkenKırılmış dal hüznüyle beni bırakanlar.Beni budayanlar,Budamak isterken tüm bağlarımı koparanlar...Hayatla ve elbette kendimle.Belki en çok da kendimle...Oysa güçlenmem gerekirmiş,Budanıp da göğün de göğüne uzanmalıymış gövdem.Şimdi kendi gölgeme dahi uzanamaz dallarım.Kırılan dallar göğe yarasıyla uzanır.Yaramı soludum, göğsümde büyüdü.Dalım;Kırılan,Yarasını dost belleyip de reçineyle tutturan. Gönlümün Mavi KuşuGönlümüzde saklı o mavi kuş...Her adımımızda bizimle olan ancak herkesten sakladığımız. Ortaya çıkarsa ocağımıza incir ağacı dikeceğinden endişe ettiğimiz yüreğimizdeki mavi kuş hani. Ne kadar dışarı çıkmaya can atsa da yalnızca geceleri yalnız kaldığımızda özgür bıraktığımız, kanat çırpmasına göz yumduğumuz. Kaçıp gider de onsuz ne yaparız bilemediğimizden pencereleri sıkıca kapattığımız.Yaşamın şavkıması sürsün diye gözlerimizde sakladığımız o mavi kuşun ölmesine izin vermeyelim.“Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım.” dememek için belki.Hangi müziğe kulak verip ritminde kanat çırpıyoruz? Yüzümüzü hangi yöne çevirip mavinin hangi tonunda süzülüyoruz?Kanadımız mı kırıldı, yorgun mu düştük, rotamızı kaybettik de sonsuz mavilikte kendimizi mi yitirdik? Uzaklaşabileceğimiz yerlerde ayağımıza atılan düğümleri kördüğüm mü ettik? Bir kafesi gök belleyip üç karışa özgürlük mü dedik? Kanadımızı çırptığımızda çepeçevre kaygı ve korkularla sarılıp yerleri yurt mu edindik? Pişmanlık ve keşkeler kanadımızı kırdı da ev bellediğimiz kafesin eşiğinden mi geri döner olduk? Uçamayacağımıza inandık/ inandırıldık da kuş olduğumuzu, kanatlarımızın varlığını mı unuttuk?Her neyse ve her nedense. Yer benmişim, gök benmişim. Uçmaklar kadar kalmaklar da bendenmiş. Uçmaklar içindeki açmazlar. Zaten uçmak, bazen de durup soluklanmaktır.Bir kuşsam ve maviliğe aitsem kanatlarımın varlığını hatırlamam gerek. İçimdeki sese kulak, kendime el verip uçmayı seçiyorum. Ait olduğum mavilikte yola çıkıyorum bu sebepten.Kendimden, kendime.Maviliğe varmaklara değil; mavilikte yitirdiğim kendimi, mavilikte bulmaklara. Yazıyı Oku
Uzman: Aslı Nurhan SEÇİRYayınlanma: 30.11.2021
Psikolojik Sağlığı Koruma YollarıSoralım: Zorunda Mıyım?Yaşamlarımız seçimlerimizden oluşur. Bazen seçerken oldukça fazla düşünürüz, bazen de nasıl ve ne zaman seçtiğimizin farkında bile olmayız. Oysa ne hissediyorsak, ne düşünüyorsak ve nasıl davranmayı seçiyorsak hep bir nedene dayanır. Bir gün iş yerinde mutsuz olduğumuz için yolda karşılaştığımız bir kişiye selam vermemeyi seçebilir, bir başka gün sevindirici bir haber aldığımızda çocuğumuzun normalde izin vermeyeceğimiz şekilde çok sayıda çikolata tüketmesine izin verebiliriz. Bir davranışımız ya da duygumuz; bugünümüze, dünümüze ve hatta çocukluğumuza kök salmış olabilir. Bu kök salış, olumsuz deneyimlerimizi kimi zaman hiç hak etmeyen ve ilişkisi olmayan öznelere aktarmamıza neden olabilir; ki bu bir savunma stratejisidir. Ya da bu kök salış, geçmiş öğretilerimizin bugünkü yeni ve olası deneyimlerimize ket vurmasına sebebiyet verebilir. Böylece, harikalar diyarına ancak poposu ağacın kovuğuna sıkışmış bir tavşan olarak giriş yapabiliriz ve yakınlarda bize bir yardım eli uzatacak kimse yoksa, sonsuza kadar orada sıkışıp kalırız ya da belki geri dönebiliriz. Günlük yaşantılarımızda harikalar diyarı gibi bir ödül beklentimiz olmasa bile, kimi zaman bulunduğumuz bağlama ya da konuma bağlı olarak huzursuz ve memnuniyetsiz olduğumuzu fark edebiliriz. Yakın zamanda kayıp, travma, olumsuz aile yaşantıları gibi olumsuz kişisel yaşantılarımız olmadıysa, memnuniyetsizliğimiz uzun bir süredir ve farklı kombinasyonlarla da sürüyorsa; bulunduğumuz bağlama ilişkin bir gözden geçirme yapma vaktimiz gelmiş demektir.Hayatınıza beyaz bir pencere açabilmek için size bir yöntem önerisi yapmak istiyorum. Sizi rahatsız eden durumlar olduğunda kendinize "Zorunda mıyım?" sorusunu sorun ve cevaplandırın. Yani, bunu yaşamaya devam etmek, katlanmak zorunda mısınız? Yoksa hayatınızda sizi rahatsız eden bu duruma artık yer vermemeyi seçtiğinizde, seçebileceğiniz başka yollar var mı?Cevabınız "Evet, zorundayım." ise; yaşadığınız rahatsız edici durumun hayatınızda kalmasına izin vermek zorunda olduğunuz anlamına gelir. Bu durumda, var olan rahatsız edici duruma bir şekilde adapte olmak üzere adeta sımsıkı sarılmalısınız.Yani bu durumda; duygu düzenleme yollarını deneyerek, yaşadığınız bilişsel tutarsızlık durumuna ikna olabileceğiniz açıklamalar bularak ya da bakış açınızı değiştirerek kabul etme yolunu seçmiş olacaksınız. Bilişsel tutarsızlık kuramına göre, bilişimiz ve davranışımız çeliştiğinde davranışlarımızı değiştirmemiz, bilişimizi değiştirmemizi sağlar. Yani bilişimize uygun olmayan şekilde davrandığımızda bilişimiz değişecektir. Bir örnekle; "Sigara içilen ortamlara asla girmem." şeklinde bir bilişiniz varsa; ve buna rağmen bir kere için yakın arkadaşınızın kırılmaması için yanınızda sigara içmesine müsaade ederseniz; bilişiniz "Sigara içilen ortamlarda bulunmayı tercih etmem, fakat yakın arkadaşlarım söz konusu olursa tolerans gösterebilirim." şeklinde bir değişime uğrayacaktır. Bu anlamda, cesur olmak, denemek ve bir şans tanımak önemli olabilir. Ayrıca her yaşantı, olumlu ve olumsuz birçok özelliği barındırabilir. Bu nedenle; sizi rahatsız eden yaşantıyı tekrar gözden geçirmek, varsa olumlu yanlarına odaklanmayı seçmek sizin için sağlıklı bir yol olacaktır. Son olarak, duygu düzenleme yollarını denemek, kendinizi öyle düşünmeye ikna ettiğiniz ve duygulanımınızı da bu yönde şekillendirdiğiniz derinden rol yapma söz konusu olduğunda kurtarıcı olacaktır.Cevabınız " Zorunda değilim." ise; yaşadığınız sıkıntı verici durumdan bir kurtuluş yolu olduğu; yani dilerseniz sizin için huzursuzluk veren bu durumu yaşamaya devam etmeyebileceğiniz seçeneğinin var olduğu anlamına gelir. Bu cevabı verdiğinizde, muhtemelen en başta değişim için direniyor olabilirsiniz. Çünkü, “Madem önümde bu seçenekler var, uzun süredir neden aynı yolu yürümekte diretiyor ve bu huzursuzluğu yaşıyorum?” şeklinde bilişsel bir çelişki yaşayacaksınız. Muhtemelen geçmişe baktığınızda seçtiğiniz yolla ilgili mantıklı sebepleriniz de olacaktır; çünkü hiçbir seçim nedensizliğe dayanmaz. Fakat bu sebeplere rağmen, yeni ufuklarla yeni nedenlere yelken açabileceğiniz fikri de tam göğsünüze yerleşir. Vazgeçebilir, terk edebilir, bırakabilir, hayatınızdan yolcu edebilirsiniz ya da en azından sizi rahatsız eden unsurun hayatınızdaki anlamı, değeri ve işlevi bağlamında bir değişiklik yapabilirsiniz. Elbette ki bunca teşvike rağmen; kolay olmayacaktır da. Yüzleşmek ve yüzleştiklerinizi bir kenara koymak zorlayıcı olabilir. Ancak “Hayır” cevabını verebiliyorsanız; olasılıkların farkındasınız demektir. Ayrıca bu cevabın seçiminde, doğru bir karar verme süreci oldukça önemlidir. Sıkıntı yaşadığınız şeyi/kişiyi hayatınızdan çıkardığınızda hangi seçeneklerin sizi bekliyor olacağını, bu seçenekleri seçmeniz sonucunda yaşantınızda nasıl değişiklikler olabileceğini, bu değişikliklerin uzun vadede sizi pişman edip etmeyeceğini ve yaşamınıza ne gibi katkılar sunabileceğini doğru şekilde analiz edebilmelisiniz. Çünkü bir yolu seçmek, çoğu zaman başka bir yoldan vazgeçmeyi gerektirmektedir ve bazı seçimlerin geri dönüşü olmayacaktır.Bu soruyu ve cevapları zihninizden geçirirken sürekli hatırlamanız gereken en önemli şey: Kalsanız da, gitseniz de, bazen hiç gitmeksizin kalsanız da ve bazen durmaksızın gitseniz de; her seçenek size değer katmalı, daha mutlu olmanızı sağlamasa bile uzun vadeli mutsuz olmanıza izin vermemeli. Ayrıca “zorunda mıyım?” sorusu ve cevabını, gelecekteki mutluluğunuzu inşa etmek için bugün huzursuz ve mutsuz olmaya razı geldiğiniz durumların haricinde tutuyor olmanız da oldukça önemli. Bunun için bu soruyu farklı zaman dilimlerinde, farklı duygulanımlara sahip olduğunuz zamanlarda ve farklı bağlamlarda defalarca bıkmaksızın ve kendinize zaman tanıyarak cevaplandırıyor olmanız oldukça önemli.Öyleyse ilk soru benden gelsin: Son zamanlarda bilişsel dünyanı olumsuz şekilde meşgul eden bir olayı, kişiyi ya da durumu düşün, zorunda mısın?Uzm. Psk. Özge ENGİNOkuyucuya Notum: Önemli ve geri dönülmez kararlar alacağınız süreçlerde, destek almak önemlidir. Bu gibi durumlarda, size yalnızca bir terapi randevusu kadar uzağım. Site üzerinden ya da profilimde yer alan kişisel iletişim bilgilerim yoluyla bana ulaşabilir, mesaj atabilirsiniz. Yazıyı Oku
Uzman: Özge ENGİNYayınlanma: 10.12.2020