GÜLME TERAPİSİ


Hakkında yüzlerce konuşma dinlediğimiz, onlarca kitap, makale okuduğumuz bir konu; dilimize pelesenk olmuş bir kelime “stres”. Hepimizin fikri ve kuracak en az on cümlesi vardır bu konu hakkında. Çeşit çeşit tarif edebiliriz stresimizi çünkü yaşıyoruz onu ve beraberinde getirdiği duygusal ya da fiziksel harabiyeti. Stres anında vücudumuzun her noktası alarm verir, ter bezi etkinliği artar, tükrük azalır, mide asidi artar, kan basıncı yükselir, sindirim yavaşlar, kalp atışı hızlanır vs.               

Stres ve kaygı insanın doğasında vardır ve belirli bir oranda yaşanması da gereklidir ancak kişi sürekli stresli bir hal içindeyse yani stresi kronik hale gelmişse işte o zaman bir saatli bomba harekete geçer. Psikolojik olarak başlayan sıkıntılar zaman içinde fizyolojik birer hastalığa dönüşür. Bu şekilde gelişen hastalıklara “psikosomatik hastalıklar” denir. Kalp rahatsızlıkları, sindirim bozuklukları (mide ülseri, onikiparmak bağırsağı ülseri, kolit), yüksek tansiyon, astım, uykusuzluk, migren, amfizem vs. gibi birçok işlevsel bozukluğun kökeninde kronik stres vardır.


Stresin yönettiği bu psikosomatik hastalıkların ortak özelliği kişiyi lanetli bir kısır döngünün içine sokması. Mesela, stresli bir kişi mide rahatsızlığı için doktora gider, sıkıntı verici bir dizi tıbbi tahlil yapılır, ki bu gergin bir süreçtir stresi besler, ilaçlar kullanır ve hastalığın belirtileri hafifler. Ta ki kişi stres yaratıcı bir başka olayla karşılaşana dek. Yaşanılan herhangi bir kötü olay, işlerin yoğunluğu, üzüntü, ayrılık, yas vb. durumlarda mide sancıları geri gelir ya da bu sefer vücut  yeni bir psikosomatik rahatsızlık icat eder ve bu kısır döngü böyle sürer gider.


Bu stresli insanları psikosomatik hastalıkların lanetli çemberinden dışarıya nasıl çıkarabilirz?


Psikanaliz, psikoterapi, davranışçı teknikler, yatıştırıcılar, antidepresanlar, rahatlama teknikleri, yoga vs. Bu metotların hepsi değerli, yararlı ve bazen de etkilidirler ama bir yöntem daha var. Keyfe göre evde ya da toplum içinde uygulanabilen, psikolojik ve nöropsikolojik olarak dikkat çekici bir etkisi olan basit, doğal, hiçbir ön hazırlık gerektirmeyen, kolay bir yöntem: Gülmek.


Gülmek sağlıktır. İnsanlık bu gerçeği tarihin en eski devirlerinden beri bilmektedir. Hatta Siyular, Apaçiler ve Komançiler gibi Kuzey Amerika yerlilerinde, hastalıkların sorumlusu olarak gördükleri kötü ruhları kovmak için kabilenin diğer üyelerini güldürmekle görevli olan “soytarı şifacılar” varmış. Gülmek, 1995 yılında da ilk defa bir terapi yöntemi olarak geliştirildi. Hindistanda bir tıp doktoru olan Madan Kataria “Gülmek en iyi ilaçtır” diyerek “Gülme Terapisi” programını hazırlamış.


Bu terapi modeli nefes egzersizleriyle kişinin karın kaslarını kullanarak solumasını, diyaframın eğitilerek kahkaha atabilmesini öğretmeyi amaçlıyor ve temelde şunu söylüyor bize, Yaşamın bütün fiskeleri, strese girmek ya da gülmek için bir fırsattır. Biz gülmeyi seçelim. Mutluluğun ve zevkin hakkını verelim. Sağduyumuzu yardıma çağırıp günlük üzüntülerimizi, kaygılarımızı doğru değerlendirelim. Kendimizi yoksunluklarımızın, başarısızlıklarımızın, başımıza gelen kötü olayların komik yanlarını yakalamaya alıştıralım. Kaç yaşında olursak olalım oyun oynamayı ihmal etmeyelim. Mesela kim önce gülerse o kaybetmesin oyunlarımızda, ilk ve daha çok gülen kazansın. El kızartmaca oynayalım evdekilerle, fıkralar anlatalım olmadı gıdıklayalım kendimizi. Bu reçete çok komik gelecek size ama belki de mide sancılarınıza, kalp rahatsızlığınıza bu çok komik ve maliyetsiz reçete son verecek. Günde en az altı dakika karnımızı tuta tuta, katıla katıla, eğer becerebiliyorsak gözümüzden yaş gelene kadar gülelim. Niye mi?                

Çünkü iyi niyetli, içten, açık, zevkli bir gülme beynimizdeki doğal morfinimiz olan endorfinin salgılanmasını başlatır. Acının yatışmasını, yanma hissinin azalmasını sağlar. Gülmek kalp ritmimizi yavaşlatır, atar damardaki tansiyonu düşürür, hazmı düzenler; nefes almaya, beyin faaliyetine ve cinsel güce olumlu etkide bulunur. Gülmek, kaslarda ve nefes alma faaliyetinde gösterdiği etkiyle bizi boğan, saran ve sıkan stresten kurtarır. Gülmek kaslarda fırtınalar yaratır, yumuşak ve zinde kılıcı nefes alıp verme sağlar ve gerilime, öfkeye son verir. Strese karşı kesin bir silah olan sempatik ve parasempatik sistemin kaygılı kişilerde bozulmuş olan dengesini yeniden kurar. Günlerimizin içine serpiştirilmiş gülme, sağlığımızın koruyucu meleği, kalpleri yumuşatan mor milka ineğidir. :)


Stresi kronikleşmiş olanlar, saatli bombası elinde patlayanlar, bu lanetli kısır döngüden çıkamayanlar  size sesleniyorum : Beynimiz ne yaparsak inanıyor, mış gibi yapıyoruz gerçek oluyor. Bir İngiliz atasözü der ki “Fake it until you make it.” (Gerçeğini yapıncaya kadar taklidini yap.) 

Gülün yahu gülün! Patlatın kahkahayı !


Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur AKMAN











. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


 


                                           

Yayınlanma: 17.11.2021 19:28

Son Güncelleme: 17.11.2021 19:28

Ayşenur AKMAN
Ayşenur AKMAN
Psikolog
Uzmanlıklar: Depresyon ve Mutsuzluk , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları , Güven Kaybı / Aldatma / Aldatılma
Ben Ayşenur. Girne Amerikan Ünivers Devamını oku
Online Terapi
süre 60 dk
ücret 650
Yüz Yüze Terapi
süre 60 dk
ücret 650
Bunları da sevebilirsiniz...

Dijital detoks, teknolojik cihazlardan bilinçli olarak uzaklaşmayı ve dijital dünyaya bağımlılığı sınırlamayı ifade eder. Bu yöntem ruh sağlığı, uyku kalitesi ve sosyal ilişkiler üzerinde önemli faydalar sağlayabilir.Neden Dijital Detoks Yapmalıyız?1. Stresi Azaltır ve Odaklanmayı ArtırırSürekli bildirimler, sosyal medya akışları ve bilgi bombardımanı stres seviyelerini artırır ve dikkat süresini kısaltabilir. Teknolojiden uzaklaşmak beynin yenilenmesini sağlayarak konsantrasyonu geliştirir.2. Uyku Kalitesini İyileştirirEkranlardan yayılan mavi ışık uyku hormonu olan melatonin üretimini olumsuz etkiler. Yatmadan önce cihazları bırakmak derin ve dinlendirici bir uyku için önemlidir.3. Sosyal İlişkileri GüçlendirirDijital cihazlardan uzak kalmak yüz yüze iletişim için daha fazla alan yaratır. Bu, özellikle aile ve arkadaşlarla geçirilen zamanı daha anlamlı hale getirebilir.4. Ruh Sağlığını DesteklerAraştırmalar, dijital detoksun depresyon ve kaygı belirtilerini azalttığını göstermiştir. Teknolojiye bağımlılığı azaltarak daha huzurlu bir zihin yapısına ulaşabilirsiniz.Dijital Detoksu Nasıl Uygularız?- Zaman Belirleyin: Günde belirli saatlerde cihaz kullanımını sınırlandırabilir, örneğin her akşam iki saat ekranlardan uzak kalabilirsiniz.- Bildirimleri Kapatın: Telefon ve uygulama bildirimlerini sessize almak, dikkati toplamanıza yardımcı olur.- Doğa ile Bağlantı Kurun: Teknolojiden uzak bir gün geçirerek doğada yürüyüş yapmayı veya bir hobiyle ilgilenmeyi deneyin.- Ekran Süresini Azaltın: Özellikle sosyal medyada geçirilen süreyi kontrol altında tutun.Bilimsel DestekYapılan çalışmalar, dijital detoksun yalnızca bireysel faydalar sağlamakla kalmayıp genel yaşam kalitesini de artırabileceğini göstermektedir. Örneğin, ekran süresini sınırlamak stresi azaltır ve zihinsel farkındalığı artırır. Bunun yanı sıra, teknolojiyi bilinçli bir kullanım alışkanlığı geliştirmek de uzun vadeli faydalar sunabilir.Dijital dünyadan kısa bir mola vermek hem zihinsel hem de fiziksel olarak tazelenmek için etkili bir adım olabilir. Küçük değişikliklerle büyük farklar yaratmak mümkün!Dijital Detoksun EtkileriTeknolojiden kısa süreli uzaklaşmanın faydaları yalnızca odaklanma, uyku kalitesi ya da stres yönetimiyle sınırlı değildir. Dijital detoks, bireyin daha derin bir farkındalık kazanmasına, yaratıcı potansiyelini artırmasına ve çevreyle daha anlamlı bağlar kurmasına da yardımcı olabilir.1. Yaratıcılığı ArtırırSürekli bilgi tüketimi ve ekran başında geçirilen zaman, beyni aşırı uyararak yaratıcı düşünme becerisini köreltebilir. Dijital detoks, beyne "boşluk" sağlayarak yaratıcı süreçlerin harekete geçmesine olanak tanır. Araştırmalar, doğada geçirilen sürenin yaratıcılığı %50 oranında artırabileceğini göstermektedir. Teknolojiden uzak bir mola zihni dinlendirirken yeni fikirlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunur.2. Fiziksel Sağlık Üzerindeki EtkilerDijital ekranların uzun süreli kullanımı boyun, sırt ve göz sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Özellikle "teknoloji boynu" olarak adlandırılan duruş bozukluğu, telefon ekranına uzun süre eğilmekten kaynaklanır. Dijital cihazlardan uzaklaşmak, bu tür fiziksel rahatsızlıkların azalmasına ve vücut duruşunun iyileşmesine yardımcı olur.3. Sosyal Farkındalığı GüçlendirirDijital dünyada geçirilen zaman bireylerin gerçek dünyadaki sosyal bağlarını zayıflatabilir. Dijital detoks, bireylerin çevresindekilere daha fazla odaklanmasını sağlar. Bu süreçte yüz yüze etkileşimlere ve derin sohbetlere daha çok zaman ayrılabilir. Örneğin, bir hafta boyunca sosyal medya kullanımını sınırlayan kişilerin sosyal bağlarının güçlendiği ve yalnızlık hissinin azaldığı tespit edilmiştir.4. Bilinçli Teknoloji Kullanımını Teşvik EderDijital detoks, sadece teknolojiyi bırakmayı değil, onu bilinçli bir şekilde kullanmayı da öğretir. Telefonu yalnızca gerektiği kadar kullanmak, gereksiz içerik tüketimini azaltır ve bireylerin zamana dair farkındalığını artırır. Bu süreçte uygulama bildirimlerini kapatmak, dijital araçları minimalist bir yaklaşımla düzenlemek gibi adımlar uzun vadeli faydalar sunar.5. Şükran Duygusu GeliştirirDijital dünyadan uzaklaşmak, bireyleri anı yaşamaya ve çevresindeki basit güzelliklere odaklanmaya teşvik eder. Bir çalışmada, sosyal medya kullanımını bırakan kişilerin doğayla daha fazla vakit geçirdikleri ve günlük hayatta daha fazla şükran duygusu geliştirdikleri gözlemlenmiştir.Dijital detoks, bireyin hem içsel hem de dışsal yaşamında farkındalık ve denge yaratmanın etkili bir yolu olabilir. Teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurmak, uzun vadede daha tatmin edici bir yaşamın anahtarıdır.Dijital Detoksun İstatistiklerle Desteklenmiş Bazı Faydaları Dijital detoks, teknolojik cihazlardan kısa süreliğine veya düzenli olarak uzaklaşmayı ifade eder. Modern yaşamın kaçınılmaz bir parçası olan dijital cihazların aşırı kullanımı hem zihinsel hem de fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabiliyor. İşte güncel istatistiklerle dijital detoksun önemi:1. Ekran Süresi ve Bağımlılık - 2024 yılında yapılan bir araştırmaya göre insanlar günlük yaşamlarının yaklaşık %40’ını ekran karşısında geçiriyor. Bu oran özellikle gençler arasında daha yüksek. - Ortalama bir yetişkin, günde 3 saatten fazla sosyal medyada zaman harcıyor. Uzun süreli ekran kullanımı dikkat eksikliği ve stresle ilişkilendiriliyor. 2. Uyku Problemleri- Akşam saatlerinde ekran kullananların %70’inin uyku sorunları yaşadığı tespit edilmiştir. Mavi ışığa uzun süre maruz kalmak, uyku düzenini bozan melatonin hormonunun salgılanmasını baskılar. 3. Stres ve Ruh Sağlığı - Akıllı telefon kullanıcılarının %61’i dijital cihazlara bağımlılık hissi yaşadığını belirtmiştir. Uzun süreli sosyal medya kullanımı, depresyon ve kaygı belirtilerini artırıyor. Ancak iyi haber bu kişiler arasında dijital detoks uygulayanların %80’inin ruh halinin olumlu yönde değiştiği görülmüştür. Dijital Detoksun Etkileri- Odaklanma Artışı: Harvard Üniversitesi’nin bir çalışması, dijital detoks yapan kişilerin, yapmayanlara kıyasla %30 daha iyi konsantre olduğunu ve günlük işlerini daha verimli tamamladığını ortaya koymuştur. - Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkiler: Dijital detoks uygulayan bireylerde anksiyete belirtilerinin %25, depresyon oranının ise %20 azaldığı gözlemlenmiştir. Dijital Detoks Uygulama İpuçları- Ekran Süresini Sınırlayın: Telefon kullanımınızı günlük 2 saatle sınırlandırmayı deneyin. - Teknolojiye Ara Verin: Haftada bir gün cihazlardan tamamen uzaklaşarak "dijital oruç" tutabilirsiniz. - Bildirimleri Azaltın: Sadece önemli uygulamalardan bildirim alın; bu ekran bağımlılığını azaltabilir. SonuçDijital detoks, yaşam kalitesini artırmak ve zihinsel sağlığı korumak için bilimsel olarak kanıtlanmış etkili bir yöntemdir. İstatistikler, bilinçli cihaz kullanımının bireylerin odaklanma yetisini, ruh sağlığını ve genel mutluluğunu artırabileceğini açıkça göstermektedir. Hayatınızda küçük değişiklikler yaparak daha sağlıklı bir dijital denge kurabilirsiniz. Yazıyı Oku

Uzman: Şeyma KUL

Yayınlanma: 21.11.2024

Terapilerde hem terapistin hem de danışanların uyması gereken kurallar, danışan/terapist hakları ve bazı etik ilkeler vardır. Daha önce terapi almadıysanız bu süreçte nelere dikkat etmeniz gerektiğini, seansların işleyişini veya ne yapıp yapmamanız gerektiğini bilmemekten kaynaklı endişeler duyabilirsiniz. Terapi sürecinin sınırlılıklarını kısaca derledim. Keyifli okumalar dilerimTürk Psikologlar Derneği (TPD) tarafından yayınlanan Etik Yönetmeliği’ne göre terapilerde uyulması gereken bazı etik kurallar vardır ve psikologlar terapileri bu etik kurallar çerçevesinde gerçekleştirir. Etik Yönetmelik’teki bazı önemli kodları şu şekilde açıklayabiliriz:Danışan olarak terapilere başlamadan önce dikkat etmeniz gereken en önemli etken terapistinizinpsikoloji lisans diplomalı bir psikologolmasıdır. Terapistinize lisansını ne üzerine yaptığını, yeterliliklerini ve özgeçmişiyle ilgili herhangi bir akademik ayrıntıyı sormaktan çekinmeyin. Kişisel gelişim, yaşam koçluğu ve/veya bambaşka lisanlardan mezun olup herhangi bir geçerliliği ve güvenilirliği olmayan psikoloji eğitimlerini tamamlayarak kendini psikolog olarak tanıtan kişilerden uzak durun. Aynı şekilde eğitimini sorduğunuz “terapist” size net bir bilgi vermiyorsa da dikkatli olmakta fayda var. “Lisansınız ne üzerine” sorusuna gerçek bir psikolog lafı dolandırmadan “psikoloji” cevabını verecektirPsikoloğunuz, terapiler boyunca en yüksek yararı gözetmek ve zarar vermekten kaçınmak için elinden gelen her şeyi yapmalıdır ve mümkün olan her imkanı danışanına sunar.Psikolog, yakınlık ve cinselliğin, hizmet verdikleri ile ilişkisini doğrudan ya da dolaylı biçimde etkileyebileceğinin farkındadır. Bu durumla bağlantılı olarakilişkinin özelleşmesi ve cinselleşmesinden kaçınır.Çünkü bu tür ilişkiler gerekli mesleki mesafeyi azaltır, profesyonel ilişkiyi zedeler, çıkar çatışması ve kötüye kullanıma yol açabilir ve en önemlisihizmet verdiği kişiye zarar verir.Sonuç olarak; psikolog, halen hizmet verdiği kişilere cinsel ima ve yaklaşımlarda bulunmaz, onları taciz etmez ve onlarla cinsel ilişkiye girmez.Etik Yönetmelikteki “çoklu ilişkiler” kodunda psikoloğun danışanıyla terapist-danışan ilişkisi dışında bir ilişkiye girmesi, danışanının yakınlarından biri ile ilişki içinde olması, özetle danışan ve terapist rollerinden başka bir ilişki rolüne girmelerine değinilir. Eğer psikolog verdiği hizmet sırasında çoklu ilişki yüzünden nesnelliğini, yetkinliğini ve etkinliğini yitirecekse; ya da hizmet verdiği kişileri sömürecek ve zarar verecek ise çoklu ilişkilere girmekten kaçınır veya gerekli durumlar içinde danışanın çıkarları en iyi şekilde gözetilerek sorun çözülmeye çalışılır. Çoklu ilişkiler konusunasık karşılaşılan konulardanörnekler verecek olursak,terapist ve danışan seans odası dışında arkadaşça buluşamazlar,hediye alıp veremezler,birbirlerini gidecekleri yere bırakmayı teklif edemezleryani kısaca danışanın terapisti olma dışındaki herhangi bir davranışta bulunamazlar, bu tür davranışlar etik ihlal olarak sayılabilir.Danışan olarak bilmeniz gereken en önemli haklarınızdan biri psikoloğunuzungörevini kötüye kullanmaktan kaçınmailkesine uyuyor olduğundan emin olmaktır. Bu etik kod şu durumları kapsar:– Psikolog, psikoloji bilgisini baskı aracı olarak kullanmaz ve insanlardan zorla bilgi almaz. İnsanları itiraf ettirmek için zorlamaz. Kendi keyfî merak duygusunu tatmin etmek için terapi ile ilgisiz kişisel sorular sormaz, soruları mutlaka terapötik bir amaç gütmektedir.-Bir insanı, dünya görüşünü, cinsel yönelimini, politik, dini ve ahlaki inançlarını açıklaması, yadsıması ya da değiştirmesi yönünde zorlamaz. 6. Terapinin başında psikoloğunuz size gizlilik ilkelerini açıklamalıdır. Ses/görüntü kaydedecekse bundan önce mutlaka danışanın iznini almalıdır.– Psikolog, elde ettiği gizli tutulması gereken bilgileri, gerekirse; isim ve ayrıntıları saklı tutarak, sadece bilimsel ya da profesyonel amaçlar için profesyonel kişilerle paylaşır, hizmet verdiği kişilerle mesleki ilişki içinde elde ettiği özel bilgileri medyaya açıklamaz, kendisinden psikoterapi hizmeti alan kişilerin medyada teşhir edilmesine göz yummaz. Psikolog yazılı ve sözlü raporda, süpervizyon sırasında ve konsültasyonlarda sadece iletişimin amacına uygun ve gerekli bilgiyi vermekle yetinir.-Psikolog kişiye özgü özel bilgileri, o kişi ya da kurumun ya da velayet sahibinin iznini aldıktan sonra ilgili yetkililere verebilir.-Hizmet verileninkendine, psikoloğa ve diğer insanlara yönelik bir zarar vermiş ve/veya verecek olma durumusöz konusu isegizlilik ilkesi göz ardı edilebilir. 7. İnsan haklarına saygı ve ayrımcılık yapmama konusunda hassas olunmalıdır. Psikolog, her durumda insan haklarına ve onuruna saygı gösterir.Yaş, kimlik, cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, etnik köken, din, mezhep, sosyo-ekonomik düzey ve engelli oluşa karşı ayrımcılık yapmaz. 8.Psikoterapiile ilgili temel kurallar da şu şekilde özetlenebilir:Psikolog, yardım için başvuran kişiyi, kendisinin yararlı olamayacağını düşünüyorsa, danışan olarak kabul etmeme konusunda karar verme hakkına sahiptir.Psikolog danışanı, mümkün olan en kısa zamanda, sağaltım süreci, ücreti, üçüncü şahıslar ile ilgili koşullar ve gizliliğin sınırları hakkında bilgilendirir. Danışanlara sorularının yanıtlanması olanağını sağlar.Psikolog, danışanının özgür iradesini tanır ve korur. Bu ilkeye göre, danışan profesyonel ilişkiyi istediği zaman başlatma ve bitirme hakkına sahiptir.Danışanlar, kullanılacak olan yöntem ve teknikler, tekniklerin yararları ve riskleri ve olası diğer yöntemler konusunda bilgilendirilir ve onayları alınır.Terapi seanslarında hem danışanların hem de terapistlerin bilmesi gereken etik kurallar temel olarak bu maddeler etrafında şekillenmiştir. Ben bu yazımda en sık karşılaşılan problemlerle ilgili olan etik kodlara değinmek istedim. Daha fazla bilgi ve bu kodların detaylarına ulaşmak için Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği’ni okuyabilirsiniz.TPD Etik Yönetmeliği okumak için tıklayabilirsiniz:https://www.psikolog.org.tr/tr/files/folder/etik-yonetmeligi-x389.pdf Yazıyı Oku

Uzman: Feyza AĞZITEMİZ

Yayınlanma: 17.12.2020

Unutmak bazen bir nimet bazen de lanetimiz. Eğer bir sınavda yada mülakatta isek unutmaktan öyle korkarız ki hatırlayamama korkusu ve beraberinde cezvede köpüren kahve gibi yükselen kaygı seviyesi , hatırlanması istenilen bilgiye odaklanmayı ve dolayısıyla o hatırlamaya iliştirdiğimiz pek çok hayali ve hedefi engeller.Fakat diğer yandan yaşadığımız travmatik anıları, ayrılıkları, kırgınlıkları, aldatılmaları, büyük acıları ya da öfkeden deliye döndüğümüz o olayı unutmak, yeni deneyimlere daha uyumlu tepkiler vermeyi, daha sağlıklı kararlar almayı sağlar. Yaşamın akışını yakalayabilmek, tekrar tat alabilmek çok büyük nimettir. Bunu farketmiş olacak ki “Her şeyi hatırlamak, bir tür deliliktir” der Freud.Peki nasıl çalışır bu unutmak?Bundan on sene öncesine kadar, araştırmacılar unutmanın, kullanılmayan bilgilerin ve anıların güneş ışığında kalan bir fotoğraf gibi zamanla solduğu, bozulduğu pasif bir süreç olduğunu düşünüyordu. Fakat daha sonra zihinsel süreçler üzerinde yakın zamanda yapılan çalışmalar istemediğimiz anıları da unutabileceğimizi gösterdi.Aktif unutma diye bir şey mümkün olabilir mi, bir şeyi önemsiz olduğu için değil de, hatırlamak istemediğimiz için unutmak diye bir şey?Teksas Üniversitesinde, hatırlama ve unutma sırasında beyin aktivitesini izlemek için fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) kullanarak bir çalışma yürütüldü ve Psikoloji ve Sinirbilim alanında yardımcı doçent Jarrod Lewis-Peacock, bilinçli ve aktif olarak bir şeyleri unutabilme yeteneğine sahip olduğumuzu, anıları silmenin pasif bir süreç olmadığını söyledi. Yine aynı ekipten psikolog Tracy Wang bilinçli olarak unutmanın, unutmak istediğimiz olaya tam bir odaklanma ile mümkün olduğunu söyledi. Bu çalışmada yapılan şaşırtıcı gözleme göre beyin bir olayı gerçekten unutmaya niyetlendiği anda hafızanın hareketliliği ciddi şekilde artıyor ve bu aktivasyon en üst düzeye geldiğinde aklımızdan çıkarmak istediğimiz anılar hızlı bir şekilde unutuluyor. Fakat beynin bunu nasıl yaptığı halâ bilinmiyor.Bu çalışma, unutmanın, dikkati istenmeyen deneyimlerden uzaklaştırarak veya hafızanın geri çağrılmasını bastırarak değil de unutmak istediğimiz o yapışkan anıları bütünüyle ele alıp dikkatimizi yoğunlaştırarak mümkün olabileceğini anlatıyor. Bu bana, çok sevdiğim bir yazar olan Elif Şafak’ın 2012’deki TED konuşmasında bahsettiği “çemberin gücü”nü anımsattı. Yazar orada anneannesinin, istenmeyen bir sivilcenin yada cilt lekesinin etrafına bir daire çizip problemli bölgeye odaklanınca kısa sürede o lekelerin yok olup gittiğinden bahsediyordu. Yöntemleri çok benzer. Eğer hayatınızda bir şeyi yok etmek, istiyorsanız, bir yara izini yada size kötü hissettiren bir olayı, yapmanız gereken onu bir çember ile çevreleyip, odaklanıp, tetikleyicilerini ortadan kaldırmak ve kurutmak. Çemberin gücünün aktif unutma ile daha net bir bağlantısını kuracak olursam; silmek istediğin anıyı bir çember içine al, üzerine derinlemesine düşün, onu besleyen kanalları keşfet ve tıka, o konuyla ilgili dile getirdiğin anılara dikkat et ki kendi dilin sana çelme takmasın ve unutuyorum derken daha da canlandırma, bu hafızayı kötüye kullanmak olur. Bilinçli ve aktif yürüttüğün tüm bu süreç sonucunda hatırlamak istemediğin o anı çizdiğin o çemberin içinde kuruyup gidecek.Kulağa mucizevi geliyor. Aktif unutma konusundaki araştırmalar çoğaldıkça ve biz beynin daha nelere muktedir olabileceğini öğrendikçe yaşanılan karmaşık deneyimlerin içinden daha az tahribatla çıkabileceğiz ve belki de birçok hastalığın tedavisi için inanılmaz atılımlar gerçekleştirilecek.Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur Akman. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yazıyı Oku

Uzman: Ayşenur AKMAN

Yayınlanma: 17.11.2021