Stres

Stres, günlük yaşamda karşılaşılan olayların, insan ilişkilerindeki baskının sonucu hissedilen sıkıntı ya da zorlanma durumudur (Newbury-Birch ve Kamali, 2001) . Stres, bireyin kendisini tedirgin hissetmekten çok heyecanlı hissettiği ve çözülmesi gereken bir sorun şekli olarak durumu olumlu şekilde algıladığı pozitif özelliklere sahip olabilmesine rağmen, fiziksel ve psikolojik iyi oluşun yanısıra, yaşam kalitesine karşı bir tehdit oluşturduğu şeklinde betimlenmektedir (Duman, 2016) . Stres karmaşık bir konudur ama genelde bir bireyin çevresel gerilimlere, çatışmalara, baskılara ve benzer uyaranlara verdiği tepkiden kaynaklanan fiziksel, zihinsel ya da duygusal bir reaksiyon olarak tanımlanmaktadır (Newbury-Birch ve Kamali, 2001). Stres, bireyin yaşadığı anla, istediği yaşam arasındaki farka gösterdiği tepki olabilir. Ayrıca stres, tehdit ve istenmedik olarak algılanan uyaranlara ve olaylara karşı bireyin gösterdiği fiziksel ve psikolojik tepkilerdir (Madenoğlu, 2010; akt. Duman, 2016). “DSM-5 tanı ölçütleri ve klinisyenler için DSM-5”e göre ise, stres; anksiyete, gelişimsel ya da uyum bozukluğu şeklinde sıralanan belirli tanıları içerir. Semptomların kendini göstermesinde, bireyin geçmişteki travmatik ya da stres yaratan bir yaşantısının tamamen olmasa da etkin rol alması gerekir.


Stres yaşantısı, iç ve dış ortamdan kaynaklanan etkenlerin, birey tarafından tehdit edici ya da zararlı olarak değerlendirilmesi sonucunda, bedensel ve psikolojik boyutlarda ortaya çıkan aşırı uyarılma halidir. Maraşlı’ya (2005) göre stres, çevrenin beklentileri ile kişinin yapabileceği şeyler arasında dengesizlik olduğunda ortaya çıkar. Kişi başlangıçta strese karşı atağa geçer, daha sonra direnir ve sonunda tükenmişlik duygusu ile stres ciddi boyutlara ulaşabilir. Stres, iyi oluşu tehdit eden bir olgudur. Stres, organizmada psikolojik ve biyolojik değişimlere yol açan, organizmanın çevrenin beklentilerine yönelik uyum kapasitesini aştığında da ortaya çıkan bir süreçtir (Abdel Wahed ve Hassan, 2016). Stres yaratan bir durumdan bahsederken, o durumdan çok bireyin o durumu nasıl algıladığını ve yorumladığını, kullandığı savunma mekanizmalarını ve stresle başa çıkma becerilerini göz önünde bulundurmak gerekir (Aydın ve İmamoğlu,2001).

Stresin nedenleri arasında ise şunlar vardır (Aydın,2010):

 

1. Kontrol edilebilirlik

 

2. Yordanabilirlik

 

3. Sınırların zorlanması, baskı

4. İçsel çatışma

 

5. Engellenme

 

6. Tehdit

 

7. Değişme

 

Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur. Stres, onu zihninde taşıyan kişiye aittir. Stres tepkisi, ortamda ne olduğuna bağlı olarak değil, insanın olana nasıl tepki verdiğine bağlı olarak ortaya çıkar (Gibbons, 2012) . Stres endişe, gerginlik, çatışma, duygusal çöküntü, ağır dış şartlar, benlik tehdidi, engellenme, güvenliğin tehdidi, uyarılma vs. terimler yerine kullanılmaktadır (Baltaş ve Baltaş, 2012). Stres, akla ve bedene zarar veren aşırı uyarılmanın bir sonucu olabilir (Schafer 1992, s.14; akt. Gibbons, 2012). Stres yaşayan bireyde baş ağrısı, yüksek tansiyon, sindirim sorunları, nefes almada güçlük, aşırı terleme gibi fiziksel belirtiler görülebilir. Stresli bir birey, kaygılı olabilir, kendini öfkeli, gergin, keyifsiz, alıngan hissedebilir, bir şeye odaklanmada zorlanabilir, karamsar olabilir, bir şeye karar vermede güçlük yaşayabilir, bireyde düzensiz yemek yeme ve uyuma durumu olabilir (Demir,2014). İnsanların stresli veya zor durumlarla karşılaştıklarında kullandıkları iki temel başa çıkma stratejisi vardır. Problem odaklı başa çıkma, kişinin stresli durumu tanımladığı ve bunun üstesinden gelmek için etkin adımlar attığı stratejidir. Duygu odaklı başa çıkmada ise, kişi durumla uğraşmak veya durumu değiştirmekten çok durumu çevreleyen duygularla uğraşmaya odaklanma eğilimindedir (Hefferon ve Boniwell, 2014) . Duygu odaklı başa çıkma, başkalarına yönelme ve sosyal destek arayışı içinde olmayı içerir. Bu tür başa çıkma, kişinin mevcut durumu görmezden gelmesini ve problem çözmek adına herhangi bir etkileşimden kaçınmasını içerir (Hefferon ve Boniwell, 2014) . Üstelik temel yaşam stresörleri özellikle kişilerarası stres ve sosyal reddetme depresyon için en güçlü sorunlardır. Depresyonla ilgili birçok kuramın merkezinde stres, bozukluk riskini arttıran bilişsel ve biyolojik süreçleri başlattığı görüşü vardır (Blatt, 2004). Bu kuramlarla tutarlı olarak, temel stresli yaşam olayları depresyonun en önemli belirleyicilerindendir (Kendler, Karkowski, ve Prescott, 1999; Kessler, 1997). Sosyal reddi de kapsayan bazı yaşam olayları majör depresif bozukluk riskini %21.6 arttırmaktadır (Kendler ve diğ., 2003; akt. Slavich ve Irwin,2014).

Kişilerarası stres, romantik ilişki kurulan insanlarla, akranlarla, aileyle problemler olarak adlandırılırken, kişilerarası olmayan stres genelde mesleki, akademik ya da sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilir (Shortt ve diğ., 2013). Kişilerarası stres, genç bireylerin aileden ayrı bireyselleştiği ve yeni sosyal destek ağları oluşturmaya çalıştığı ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürecinde özellikle şiddetli olabilir. Stresli yaşam olayları sınırlı bir zaman zarfında meydana gelen ayrı ve psikolojik olarak endişe verici yaşantılar olarak kavramsallaştırılmaktadır (Sheets ve Craighead, 2014). Stresle başa çıkmanın ise üç temel amacı vardır (Yaşar, 2008; akt. Duman, 2016):


• Kısa vadede: stresi her yönüyle öğrenerek strese karşı etkin davranmak amacıyla izlenecek bütün yöntem ve kuralları öğrenmek.

• Orta vadede: stresin zararlarını ve nedenlerini öğrenerek stresin belirtilerinin önceden farkına vararak stresin zararlı yönlerinin etkilemeyeceği bir yaşam biçimi şekillendirmek, stresin olumlu yönlerini gerektiği yerde kullanabilmek.

• Uzun vadede: Stresin kontrol altına alındığı, huzur dolu, sağlıklı, düzen içerisinde ve verimli bir yaşam sürebilmek.


Ayrıca stres; bireyin çevreye uyum göstermesi içsel ve dışsal unsurlarca zor hale getirilirse, birey fiziksel ve psikolojik sınırının üstünde çabalamaya başladığında sergilediği tepkidir. Ayrıca, stres bireyin beklemediği anda ortaya çıkan ve kriz yaratan bir olaydır (Erdoğan, 2015). Problemler ise, tamamlanmamış çözümlerdir. Stres altındaki birey problem olarak algıladığı bir durumun farkına varabilir ve onunla ilgilenebilir ancak bu yeterli olmayan bir çözümdür. Çözüm odaklı yaklaşım, bireylerin problemlerine çözüm olabilecek işaretlerin izini sürer (O’Connell, 2004). Dolayısıyla, çözüm odaklı düşünce biçimini edinen, yapıcı bir şekilde olumsuzluklardan sıyrılıp olumluya yönelebilen bir birey yaşadığı strese hakim olabilir.




Yayınlanma: 06.06.2021 21:14

Son Güncelleme: 03.11.2021 14:33

Yasin KÖKMEN
Yasin KÖKMEN
Psikolojik Danışman
Uzmanlıklar: İlişki / Evlilik Problemleri , Kişilerarası İletişim Problemleri , Depresyon ve Mutsuzluk
2019 yılında uşak üniversitesi psik Devamını oku
Online Terapi
süre 40 dk
ücret 95
Yüz Yüze Terapi
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Narrative (öyküsel) terapi, insanları kendi yaşamlarının uzmanları olarak merkezine alan, saygılı ve suçlamadan uzak bir danışmanlık ve toplumsal çalışma yaklaşımıdır. Sorunları insanlardan ayrı bir şey olarak görür ve insanların yaşamlarında sorunların etkisini azaltmalarına yardımcı olacak birçok beceri, yetenek, inanç, değer, taahhüt ve yetenekleri olduğunu varsayar. Temel felsefesi: "Kişi, problem değildir. Problem, problemdir."dir.Terapistin temel hedefleri her zaman meraklı bir tutum sergilemek ve gerçekten danışanın bilmediği, üzerine düşünmediği sorular sormaktır. Bu prensipler, aynı zamanda narrative terapinin fikirlerini, tutumunu, tonunu, değerlerini, taahhütlerini ve inançlarını şekillendirir.Konuşma OlanaklarıDanışanlarımızla bir araya geldiğimizde, bazen konuşmanın yönlerini bir yolculuktaki yollar gibi düşünürüz. Seçilecek birçok yol, kavşak, kesişim noktası ve patika vardır. Her adımda yeni ve farklı bir kavşak veya kesişim noktası ortaya çıkar – ileri, geri, sağa, sola, çapraz, farklı derecelerde. Danışanla birlikte attığımız her adım, daha fazla olasılığın açılmasına neden olur. Nereye gideceğimize ve neleri geride bırakacağımıza karar verebiliriz. Her zaman farklı bir yola girebilir, adımlarımızı geriye doğru döndürebilir, bir patikayı tekrar edebilir veya bir süre aynı yolda kalabiliriz. Yolculuğun başında nereye varacağımızdan veya neyin keşfedileceğinden emin değiliz.Bir narrative terapistin sorduğu her soru, bir yolculukta atılan bir adımdır. Tüm yollar seçilebilir, bazı yollar seçilebilir ya da bir süre bir yolda ilerleyip sonra başka bir yola geçilebilir. Gidilecek “doğru” bir yol yoktur – yalnızca seçilebilecek birçok olası yön vardır.Danışanla İş BirliğiÖnemle belirtmek gerekir ki, danışan, yolculuğun yönünü belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Narratif konuşmalar etkileşimlidir ve her zaman danışanlarla iş birliği içinde yürütülür. Terapist, danışanlarının ilgisini anlamaya çalışır ve yolculuğun onların tercihlerine uygun olup olmadığını araştırır. Örneğin, bir narratif terapistin sıklıkla sorduğu soruları duyabilirsiniz:- Bu konuşma sizin için nasıl gidiyor?- Bunun üzerine konuşmaya devam mı edelim yoksa … hakkında daha fazla konuşmak mı istersiniz?- Bu ilginizi çekiyor mu? Zamanımızı bunun üzerinde mi geçirmeliyiz?- Bunun hakkında daha fazla soru sormamı mı yoksa X, Y veya Z’ye odaklanmamı mı istersiniz? [X, Y, Z diğer seçeneklerdir]Bu şekilde, narratif konuşmalar danışanların ilgileri doğrultusunda yönlendirilir ve şekillendirilir.Narratif Terapi ve Hikaye AnlayışıNarratif terapi, bazen “yeniden yazma” veya “yeniden öyküleme” olarak adlandırılan konuşmaları içerir. Bu yaklaşımda, hikayeler, terapinin merkezinde yer alır. Herkesin “hikaye” kelimesiyle farklı çağrışımları ve anlamları vardır. Ancak narratif terapistler için hikayeler, olayların belirli bir sırayla ve zaman içinde birbirine bağlı olarak anlatılmasıyla oluşur.İnsanlar olarak bizler, yaşamımızda karşılaştığımız olayları anlamlandırma eğilimindeyiz. Hayatımızdaki hikayeler, bu olayları belirli bir sıraya koyarak ve onlara anlam vererek oluşturulur. Bu süreçte, yaşadığımız deneyimlere sürekli olarak anlamlar yükleriz. Bir narratif, olayları bir araya getiren bir iplik gibidir ve bu iplik, hikayemizi şekillendirir.Hepimizin, hayatımız ve ilişkilerimiz hakkında birçok hikayesi vardır. Örneğin, kendimize, yeteneklerimize, mücadelelerimize, ilişkilerimize ve başarılarımıza dair hikayelerimiz vardır. Bu hikayeleri oluşturma şeklimiz, yaşadığımız olayları nasıl bir araya getirdiğimize ve bu olaylara atfettiğimiz anlamlara bağlıdır.Narrative terapi, bu hikayelerin yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden şekillendirilmesi yoluyla, bireylerin yaşamlarındaki sorunlarla başa çıkmalarına yardımcı olmayı amaçlar. Böylece, insanlar kendi hikayelerini yeniden yazarak daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam deneyimi elde edebilirler.Terapi Bağlamındaki HikayelerTerapiye başvuran insanların genellikle yaşadıkları zorluklar veya problemler vardır. Terapistle buluştuğunda, insanlar çoğunlukla sorunlarıyla ilgili birçok olayı anlatmaya başlar ve bu olaylara atfettikleri anlamları açıklarlar.Terapistler, danışanlarıyla ilk buluşmalarında, sorun ve bu sorunla ilgili ulaşılmış olan anlamlar hakkında hikayeler dinlerler. Bu anlamlar, sıkça “ince tanım” olarak adlandırılan tanımlamalardan oluşur. İnce tanım, yaşamın karmaşıklıklarına ve çelişkilerine yer bırakmaz. İnsanların başlarına gelenleri anlamlandırmalarına pek olanak tanımaz. Bu tanım başkaları tarafından oluşturulmuş olup, kişide hareket alanı bırakmamaktadır ve sıkışmış hissettirebilir.Sıklıkla, insanların eylemlerine dair ince tanımlar başkaları tarafından oluşturulur; bu kişiler, belirli durumlarda tanımlama gücüne sahip olanlardır (örneğin, çocukların hayatındaki ebeveynler ve öğretmenler, danışanların hayatındaki sağlık profesyonelleri). Ancak bazen insanlar, kendi eylemlerini ince tanımlar aracılığıyla anlamaya başlarlar. İnce tanımlar hangi bağlamda oluşturulursa oluşturulsun, önemli sonuçlar doğurabilir.İnce Tanımlamaların Sonuçları ve Etkileriİnce tanımlar, insanların kimlikleri hakkında ince sonuçlara yol açar ve bu sonuçların birçok olumsuz etkisi vardır. İnce tanımlamaların sonuçları, sorun yaşayan kişinin kimliği hakkında bir gerçek olarak ifade edilir. Sorunla başa çıkan kişi "kötü", "umutsuz" veya "sorun çıkaran" biri olarak algılanabilir. Bu ince sonuçlar, sorun odaklı hikayelere dayanarak insanları güçsüzleştirir ve sık sık zayıflıklar, yetersizlikler veya işlev bozuklukları terimlerine bağlıdır. Danışanlarımız bize başvurduklarında da pek çok kişinin karşılaştığı bu ince sonuçları hatırlıyoruz: "Kötü bir insan olduğum için" ya da "Biz bir işlevsiz aileyiz."Bazen bu ince sonuçlar, daha geniş güç ilişkilerini de gizler. Örneğin, bir kadın yıllarca maruz kaldığı istismarın ardından kendisini "değersiz" ve "cezayı hak eden" biri olarak görüyorsa, bu ince sonuçlar yaşadığı adaletsizliği görünmez kılar. Güç ve kontrol taktiklerini ve aynı zamanda direnç gösterdiği önemli eylemleri de gizler.İnce sonuçlar yerleştiğinde, insanlar genellikle bu baskın sorun odaklı hikayeleri desteklemek için kanıt toplamaya başlar. Sorunlu hikayelerin etkisi giderek artar. Bu süreçte, kişinin sorun etkilerinden kurtulduğu zamanlar veya "kötü", "umutsuz" ya da "sorun çıkaran" olmadığı anlar görünmez hale gelir. Sorun hikayesi büyüdükçe, daha da güçlü hale gelir ve gelecekteki olayları etkiler. İnce sonuçlar, insanların becerilerinin, bilgilerinin ve yeteneklerinin sorun hikayesi tarafından gizlenmesine yol açarak daha fazla ince sonuca neden olabilir.Alternatif HikayelerNarratif terapistler, başlangıçta göz korkutucu görünen ince sonuçlar ve sorun hikayeleriyle karşılaştıklarında, alternatif hikayeleri keşfetmeyi hedefleyen konuşmalara yönelirler. Bu sadece herhangi bir alternatif hikaye değil, danışanın yaşamak istediği hikayeler olmalıdır. Terapist, insanların karşılaştıkları sorunların etkisinden kurtulmalarına yardımcı olacak kimlik hikayelerini bulmaya ve bu hikayeleri konuşmalarında yaratmaya çalışır.Çeşitli ince tanımlar ve sonuçlar sorunları destekleyip sürdürebileceği gibi, alternatif hikayeler de sorunların etkisini azaltabilir ve yeni yaşam olasılıkları yaratabilir.Bu hikayeler, "dikkati üzerine çeken kişi" veya "sorunlu kişi" olma hikayeleri olmayacaktır. Bunun yerine, geçmişteki kararlılığına dair hikayeler, yaşamının önceki dönemlerinde sorunları nasıl aştığına dair hikayeler veya dikkat çekmekle kalmayıp başkalarına da nasıl dikkat verdiği hikayeleri olabilir. Tüm bunlar, kişilerin hayatının alternatif hikayeleri olabilir. Alternatif hikayeler, tamamen başka alanlarda da bulunabilir; hayali arkadaşlarla olan hikayeler, annesi veya babasıyla olan bağlılık hikayeleri veya evcil hayvanımızla olan ilişkimiz üzerinden bizim için önemli bilgilere ulaşabiliriz. Bu yaşam alanlarından herhangi birinde, terapötik konuşmalar yoluyla, terapistin danışanıyla iş birliği yapmasıyla ortaya çıkar. Bu hikayelerle ilgili fikirlerle çalışırken, narratif terapistlerin temel sorusu şöyle olur: İnsanların ince sonuçlardan kurtulmalarına ve yaşamları ile ilişkileri için yeni ve tercih edilen hikayeler yeniden yazmalarına nasıl yardımcı olabiliriz?Jill Freedman ve Gene Combs şöyle tanımlıyor:“Narratif terapistler, sorunları desteklemeyen ve sürdürmeyen hikayeleri ortaya çıkarmak ve zenginleştirmek için insanlarla çalışmayı ilgi çekici bulurlar. İnsanlar alternatif hikayeleri yaşamaya başladıklarında, sonuçlar sorunları çözmekten çok daha ötesine geçer. Yeni hikayelerde, insanlar yeni benlik imajları, yeni ilişki olasılıkları ve yeni gelecekler yaşarlar.” (1996, s. 16)Zengin ve Detaylı Tanıma DoğruSorunlu hikayelerin etkisinden kurtulmak için, sadece alternatif bir hikaye yeniden yazmak yeterli değildir. Narratif terapistler, bu alternatif hikayelerin "zengin bir şekilde tanımlanmasını" sağlamaya ilgi duyarlar. "İnce bir sonuç" tanımının zıttı, narratif terapistler tarafından "zengin bir tanım" olarak anlaşılır.Alternatif hikayelerin "zengin bir şekilde tanımlanmasına" katkıda bulunabilecek birçok unsur vardır; bunlardan biri de, bu hikayelerin konuşulan kişinin kendisi tarafından üretilmiş olmasıdır. Zengin tanım, bir kişinin yaşamının hikaye akışlarının ayrıntılı bir şekilde ifade edilmesini içerir. Bir roman okuduğunuzu hayal edin; bazen bir hikaye zengin bir şekilde tanımlanır; karakterlerin motivasyonları, geçmişleri ve kendi anlayışları ince bir şekilde anlatılır. Karakterlerin yaşam hikayeleri, diğer insanların ve olayların hikayeleriyle iç içe geçmiştir. Benzer şekilde, narratif terapistler, insanların yaşamlarının alternatif hikayelerinin zengin bir şekilde tanımlanmasını ve diğerlerinin hikayeleriyle iç içe geçmesini sağlamak için yollar ararlar. Alternatif hikayelerin nasıl birlikte yazıldığı, nasıl anlatıldığı ve kime anlatıldığı, narratif terapistler için önemli hususlardır.Referans: "'What is Narrative Therapy?'By Alice Morgan Yazıyı Oku

Uzman: Melike EREN

Yayınlanma: 03.10.2024

Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve StratejilerGünlük yaşamın temposu, iş yükleri, kişisel sorumluluklar ve çevresel stres faktörleri zaman zaman kaygıya neden olabilir. Ancak kaygının yoğunlaşması ve panik ataklar haline gelmesi, bireylerin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu yazıda, kaygıyı yönetmek ve panik atakla başa çıkabilmek için bazı etkili yöntemleri ele alıyoruz.Kaygıyı AnlamakKaygı, aslında vücudumuzun tehditlere karşı verdiği doğal bir tepkidir. Ancak bu tepki, tehdit algısının gerçekçi olmadığı durumlarda bile devreye girebilir ve gereksiz yere yoğunlaşabilir. Kaygı yönetiminin ilk adımı, kaygının kökenlerini anlamak ve tetikleyicileri belirlemektir.Kaygı genellikle bir dizi düşünce ve duygu zincirinden beslenir. Örneğin, işle ilgili bir sunum öncesinde yaşanan kaygı, “Ya hata yaparsam?” veya “Başkalarının karşısında başarısız görünmek istemem” gibi düşüncelerle tetiklenebilir. Bu düşünceler, bedensel tepkileri (kalp çarpıntısı, terleme) artırır ve kişinin kendini daha da gergin hissetmesine neden olur.Panik Atak Nedir?Panik atak, ani ve yoğun bir korku ya da rahatsızlık hissiyle karakterizedir. Çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi ve hatta kontrol kaybı korkusu gibi belirtiler eşlik eder. Panik ataklar genellikle bir tehdit olmaksızın ortaya çıkar ve bu durum, bireyde daha fazla kaygıya yol açabilir.Bir panik atak, vücudun savaş ya da kaç tepkisinin gereksiz bir şekilde devreye girmesiyle ilişkilidir. Ancak bu tepkinin geçici olduğunu anlamak ve bu süreçte kendini sakinleştirecek yöntemlere odaklanmak, atakların daha kolay atlatılmasını sağlar.Kaygı ve Panik Atakla Baş Etmek İçin 5 Yöntem 1. Nefes Egzersizleri YapınKaygı anlarında nefes kontrolü, vücut ve zihin arasındaki dengeyi yeniden kurmaya yardımcı olur. Derin nefes almak, kalp atışlarını yavaşlatır ve sakinleşmenizi sağlar. Şu yöntemi deneyebilirsiniz: • Burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın. • Nefesi 4 saniye tutun. • Ağızdan 6 saniye boyunca nefes verin.Bu tür nefes tekniklerini düzenli olarak pratiğe dökmek, yalnızca kaygı anında değil, genel yaşam kalitenizde de olumlu bir fark yaratır. 2. Gevşeme Tekniklerini KullanınMeditasyon, yoga ve progresif kas gevşetme gibi yöntemler, zihninizi sakinleştirirken fiziksel gerginliği azaltır. Günde 10-15 dakika ayırarak bu teknikleri uygulamak, uzun vadede kaygıyı azaltabilir.Progresif kas gevşetme tekniği, vücudunuzdaki her bir kas grubunu sırasıyla kasıp gevşeterek bedensel farkındalığınızı artırır. Bu yöntem özellikle panik atağın fiziksel belirtilerini kontrol altına almak için etkilidir. 3. Düşüncelerinizi Yeniden ÇerçeveleyinKaygıyı tetikleyen olumsuz düşünceleri fark edin ve bu düşünceleri sorgulayarak daha gerçekçi ve olumlu bir şekilde yeniden çerçeveleyin. Örneğin, “Bunu asla başaramam” yerine “Bu zor olabilir, ama denemeye değer” demeyi alışkanlık haline getirin.Bu yöntem, kendinizi negatif düşüncelerle baş başa bırakmak yerine, zihninizi olumlu bir şekilde eğiterek kendinize daha yapıcı bir yaklaşım sunmanızı sağlar. 4. Fiziksel Aktiviteye Yer VerinDüzenli egzersiz, stres hormonlarını azaltırken mutluluk hormonu olarak bilinen endorfinlerin salgılanmasını sağlar. Günlük kısa yürüyüşler bile kaygıyı hafifletmekte etkili olabilir.Egzersiz aynı zamanda vücudunuzun rahatlama tepkisini hızlandırır ve uzun vadede kaygının genel seviyesini düşürür. Özellikle doğada yürüyüş yapmak, zihinsel berraklık sağlayarak daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir. 5. Destek AlınEğer kaygı ve panik ataklar yaşamınızı ciddi ölçüde etkiliyorsa, bir uzmana başvurmanız önemlidir. EMDR gibi terapi yöntemleri, kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili sonuçlar verebilir.Profesyonel destek almak, kendi başınıza çözmekte zorlandığınız durumlar için önemli bir adımdır. Uzmanlar, size özel stratejiler geliştirmenize ve ilerlemenizi takip etmenize yardımcı olur.Kendinize İzin VerinKaygıyı tamamen yok etmek yerine, onunla başa çıkmayı öğrenmek daha gerçekçidir. Kendinize karşı sabırlı olun, ihtiyaç duyduğunuzda destek istemekten çekinmeyin ve küçük adımlarla ilerlemeye odaklanın.Kaygı ve panik atak, birçok insanın mücadele ettiği bir durumdur. Ancak, doğru yöntemler ve destekle bu süreci yönetmek mümkündür. Unutmayın, yalnız değilsiniz ve her zaman yardım alabileceğiniz kaynaklar mevcut.*****Umut Her Zaman VardırKaygıyla veya panik ataklarla mücadele etmek, bazen tek başına üstesinden gelinemeyecek kadar zor görünebilir. Ancak, unutmamalıyız ki hiçbir durum kalıcı değildir. Hissettiğiniz duygular ne kadar yoğun olursa olsun, bu duyguların da geçici olduğunu kendinize hatırlatın. İnsan zihni ve bedeni, inanılmaz bir adaptasyon gücüne sahiptir.Her gün küçük bir adım atmak, büyük bir değişimin başlangıcı olabilir. Nefes almayı öğrenmek, kendinize karşı şefkatli olmak ve ihtiyaç duyduğunuzda yardım istemek, kendiniz için yapabileceğiniz en değerli yatırımlardır. Unutmayın ki kaygılarınız sizi tanımlamaz; siz, kaygılarınızdan çok daha fazlasısınız.Geleceğe Güvenle BakınHayat, zorluklarla dolu bir yolculuk olabilir, ancak her iniş ve çıkış bir şeyler öğretir. Panik ataklar veya kaygı bozuklukları yaşamak, kendinizi daha iyi anlamak ve daha güçlü bir “siz” inşa etmek için bir fırsat olabilir. Bu süreci bir gelişim yolculuğu olarak görmeye çalışın.Kendinize şu soruları sorun: “Bugün kendim için ne yapabilirim?” ve “Daha sakin bir ben olmak için hangi adımları atabilirim?” Bu sorulara vereceğiniz her dürüst cevap, sizi daha dengeli bir hayata doğru bir adım daha yaklaştıracaktır.İlerleme Küçük Adımlarla BaşlarKüçük bir değişiklik bile büyük bir fark yaratabilir. Her gün kendinize zaman ayırarak, zihinsel sağlığınızı öncelik haline getirerek ve destek istemekten çekinmeyerek daha güçlü bir ruh haline ulaşabilirsiniz.Kendi hayatınızın kahramanı olduğunuzu unutmayın. Tüm zorlukların bir gün geride kalacağını bilerek ilerleyin ve umudu hep yanınızda taşıyın. Çünkü her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. 🌟Unutmayın: Siz GüçlüsünüzHer yeni gün, yeniden başlamak için bir fırsattır. Kaygılarınızla yüzleşmek zorlayıcı olabilir, ancak bu süreçte kazandığınız her küçük zafer, sizi daha güçlü bir birey yapar. Kendinize inanın ve yolculuğunuzun her adımında kendinizi takdir etmeyi unutmayın. Çünkü siz, bu yolculuğun en değerli kahramanısınız. ✨Uzman Klinik Psikolog Arzu Ünal Yazıyı Oku

Uzman: Arzu ÜNAL

Yayınlanma: 11.12.2024

panik-bozukluk-belirtileri

Panik bozukluk belirtileri kişilerde benzerlik gösterse de her kişide farklı belirtiler görülür. Her panik bozukluğa sahip birey aynı belirtilere sahip değildir. Panik bozukluğu olan her birey her zaman aynı belirtileri göstermez, belirtileri değişebilir. Örneğin; bir kişide önceleri kalp krizini taklit eden panik nöbetler varken, daha sonra aklını kaybetme korkularını içeren panik nöbetler gelişebilir. Bu nedenle her kişinin bazı belirtilerini yaşadığı bu sendromun, belirtilerinin çok daha detaylı aktarılması gerekir. Ancak panik bozukluğun göründüğünden çok daha fazla açık ya da gizli belirtileri vardır. Aşağıdaki en çok görülen belirtiler sıralanmıştır. Sizin yaşadığınız fakat bu listede bulunmayan belirtiler de olabilir.1. Beden Belirtileri:Bedende gerçekten yaşanan ama olduğundan abartılı ve yüksek algılanan duyumlardır. -Hızlı ve şiddetli kalp atışları -Düzensiz kalp atışları ve göğüste sıkışma hissi -Tansiyonun yükselmesi, başta basınç ve boyunda gerginlik hissi -Her tarafta sıcaklık hissetmek-Hızlı nefes alıp verme-Göğüste basınç -Hava açlığı nefes alma zorluğu -Ağız kuruluğu -Boğazda yumru hissi -Ellerde titreme-Diz ve bacaklarda güçsüzlük veya esneklik -Ellerde, ayaklarda ve yüzde karıncalanma -Avuç içlerinde terleme -Soğuk ve ıslak eller -Kısmi felce uğramışlık duygusu -Baş dönmesi, sersemlik, göz kararması -İç titremesi, titreme duygusu-Bayılacakmış hissi -Bulantı veya ishal -Ani şiddetli mide gazı ve midede basınç hissi -Mideye bir şey çöküyor ya da yanma hissi -Midede titreme, heyecan -Bulanık görme -Gerçek dışılık hissi (rüyada gibiyim) -Çevreyi ya da bedeni değişmiş algılama hissi. 2- Düşünce Belirtileri:Düşünce belirtileri yukardaki fiziksel belirtilere ve algılara eşlik eden kötümser yorum ve inançlardır. -Ölmek üzereyim. -Aklımı yitirmek üzereyim. -Kontrolümü kaybediyorum. -Bu hiç bitmeyecek. -Diğer insanlar benim aklımı kaçırdığımı düşünecek. -Ben gerçekten korku içindeyim. -Kalp krizi geçiriyorum. -Kendimden geçmek üzereyim. -Buradan çıkmam mümkün olmayacak. -Diğer insanlar ne düşünecek bilemiyorum. -Bana ne olduğunu anlamıyorum. -Ben hep böyle kalacağım. -Midemdekileri çıkartmak üzereyim. -Beyin tümörüm olmalı. -Nefes alamayıp öleceğim. -Tıkanma yüzünden öleceğim. -Aptalca davranışlar sergileyeceğim. -Kör olacağım. -Birisine zarar vereceğim. -İnme inecek, felç olabilirim. -Çığlık atacağım. -Saçmalayacağım ya da komik konuşacağım. -Rezil olacağım. -Korkudan felç olacağım. -Bende gerçekten fiziksel bir problem var. -Nefes almam mümkün olmayacak. -Çok kötü bir şey olacak, olay çıkaracağım. 3-Kaçınma Belirtileri:-Tek başına kalamıyorum. -Tek başına evden uzaklaşamıyorum. -Berbere, kuaföre gidemiyorum. -Diş hekimine gidemiyorum. -Alışveriş merkezlerine gidemiyorum. -Dışarda yemek yiyemiyorum. -Tiyatroya, sinemaya gidemiyorum. -Pazara çıkamıyorum. -Kalabalık yollarda yürüyemiyorum. -Spor yapamıyorum. -Denize giremiyorum. -Toplantıya gidemiyorum. -Yolculuğa çıkamıyorum. -Köprüden geçemiyorum. -Tünelden geçemiyorum. -Evden uzağa gidemiyorum. -Tek başıma otomobil kullanamıyorum. -Tek başıma parka gidemiyorum. -Tek başıma alışverişe gidemiyorum. -Trende seyahat edemiyorum. -Asansöre binemiyorum. -Otobüste seyahat edemiyorum. -Metroya binemiyorum. -Uçak ile seyahat edemiyorum.4- Beklenti Endişesi ve İlişik BelirtilerBu belirtiler duygusal belirtiler olarak da tanımlanabilir. Beklenti sıkıntısı, panik atağa yakalanmış olmakla ilgili genel kötümser duygu hali, nöbetleri tekrar geçireceği endişesi içinde yaşama, sık sık bedenden olumsuz işaret alma ve bedenle ilgili kaygılar yaşama halidir. Buna ilişik olarak, -Gün içinde sık sık nedensiz endişeli olma hali, -Sık sık nedensiz huzursuz ve gergin olma hali, -Sık sık nedensiz öfkeli olma hali, -Diğer duygusal sıkıntılar, duygusal oynamalar yaşama halidir. Yazıyı Oku

Uzman: Ömürcan BOZKUŞ

Yayınlanma: 26.10.2020