Nazife YAĞBASANLAR - Blog Yazıları
Bağlanma , anne ve bebek arasında olan bebeğin 0-3 yaş arasında temelini oluşturduğu dönemdir . Bağlanma güvenli , güvensiz , kaçıngan şeklinde gerçekleşebilir. Benim üstünde durmak istediğim güvensiz bağlanma olacak çünkü güvensiz bağlanma olduğunda bireyler yetişkinlik dönemlerinde ilişkilerinin temelini güvensiz , bağımlı , sağlıksız bir şekilde gerçekleştirebilmektedir.Güvensiz bağlanma, bebeğin ağladığında , acıktığında , anneye ihtiyacı olduğunda annenin bebeğinin yanında olamaması durumunda bebeğin kaygılanması , anne tarafından terk edildiğini düşünmesi , ihtiyacı olduğunda annenin onun yanında olmayacağına dair düşünce sistemi geliştirmesine sebep olabilir. Özellikle 0-3 yaş arasında nesne sürekliliği dediğimiz kavram gelişmediği için annenin bebeğini yalnız bırakmaması , onunla göz teması kurması , fiziksel olarak ona sarılması sevgisini göstermesi bebeğin ihtiyacı olan duygulardır.Güvensiz bağlanma olduğunda ergenlik ve yetişkinlik dönemine gelindiği zaman birey ilişkilerini bağlanma problemi olması sebebiyle kaygılı, terk edilme korkusunu yoğun yaşadığı için partnerine karşı bağımlılık boyutuna varan bir bağ kurması , patolojik ( sağlıksız, zarar verici , aşırı ) kıskançlığın var olabilme durumu , kontrol etme isteğinin artması , güven problemlerinin olması bağlanma güvenli olmadığı zaman karşılaşılabilecek durumlardır.Güvensiz bağlanan biri ilişkilerini de güvensiz bir şekilde şekillendirir çoğu zaman bunu bilinçsiz farkında olmadan yapabilir. İlişkileri geçmişte çözülmemiş , üstü kapatılmış, yüzleşmekten kaçındığı , bilinç altına attığı hatırlamak istemediği anne ve kendi arasında olan süreçleri kapsamaktadır fakat burada bunu fark etmek ve destek almaktan kaçmamak gerekmektedir.Güvensiz bağlanan bir kadın veya erkek partnerine ‘sensiz yaşayamam ‘ , ‘sen yok isen ben bir hiçim ‘ , ‘sen olmayınca kendimi boşlukta hissediyorum ‘ , ‘ o yok ise ben yetersiz bir insanım ‘ , ya hep ya hiç düşünce tarzı kişiye hakim olmaktadır. Güvensiz bağlanan kişi kendini yetersiz, sevilmeye laik olmayan, kimse tarafından sevilecek bir yönü olmadığını düşünen biri olabilir.Güvensiz bir şekilde bağlanma problemi olan kişi ya ilişkisindeki partnerine çok bağımlı olabilir veya çok kaçıngan , mesafeli de durabilir. Bağımlı kişilik geliştiği zaman partnerine karşı hayır diyemez, sınır koymakta güçlük çeker , partneri ne diyorsa yapmaktan ve sorgusuz kabul etmekten çekinmez yeterki o yanında olsun düşüncesi söz konusudur . Bağımlı kişilik Kendinden , kendi özel alanında vermeye çok hazır bir şekilde beklemektedir. Partnerlerini seçer iken genelde başarılı , insanlara karşı üstten bakıp diğerlerini kendi becerilerinin altında gören , ben merkezci , mükemmeliyetçi , öz sever kişilerden seçebilmektedirler . Bu kişilik yapıları narsisistik kişilik yapılarıdır. Narsisistik bireyler ile bağımlı kişilik yapıları birlikte ilişki içerisinde görülebilir. Narsisistik kişi bağımlı kişinin kendinden ödün verici , ona karşı bağımlı yönünden tatmin olur ve bağımlı kişi ile olmak onun aradığı ilgiyi , onayı ve takdiri ona sunan kişi konumundadır.Bağımlı kişi ise narsisistik kişiyi seçmesinin nedeni onun için hayal edilemeyen , ulaşılamayacak beceri ve yeteneklere sahip olduğunu düşündüğü ve yüceleştirdiği narsisistik kişi onun için tatmin edici bir ilişki olmaktadır . Bağlanmanın sağlıksız olduğu romantik ilişkilerde ilişkiler kısır bir döngüye girebilir. Sevilmek, değer görülmek , saygı duyulmak , ait hissetmek , güvenmek gibi temel ihtiyaçları ilişkiden elde etmek giderek zorlaşabilir. Başlarda narsistik bir kişinin ilgisi bağlanma problemi olan partneri cezbedebilir onun için doyurucu da olabilir fakat zamanla bütün temel ihtiyaçların karşılanmadığı toksik bir ilişkinin de meydana gelmesi kaçınılmaz olabilir.Bağımlı kişinin sınır koyamadığı , hayır demekte güçlük çektiği , partnerini kaybetmekten korktuğu ve onu kaybetmemek adına sağlıksız ve mantıksız davranışlarda bulunduğunu görmek karşılaştığımız durumlardır . Burada önemli olan ilişkinin kalitesini bireylerin değerlendirmesi , olumsuz etkilerin farkında olmaları , ilişkinin toksik bir hale geldiğinin bilincinde olmaları terapi almaya ihtiyaç duyduklarını kabul etmeleri önem arz etmektedir.Terapiye bağlanma problemi olduğu için romantik ilişkiye de yansıma ihtimalinin yüksek olmasından dolayı çift şeklinde katılmak tedaviye iyi yanıt verme ihtimalini arttıracak olup iyileşme süresini de uzun süreli bir hale getirmektedir. Problem çiftler arası bir durum ise sadece çiftlerden birinin psikolojik destek alması , farkındalığın artması , sağlıksız durumları anlatması ve davranış ve düşüncesinin arasında bağlantı kurması çiftin birlikte aldığı desteğe kıyasla değişimi daha yavaş ve ilerlemesi de daha yavaş olacaktır.Güvensiz bağlanma olması yaşam boyunca bireyin kimseye güvenmediği , güvenmekte zorluk yaşadığı , korkuları sebebi ile kendisini bir ilişkiye hiç bir zaman hazır hissedemediği , denemeye karşı cesaretinin az olması , risk almaktan kaçınması , kararlarının sorumluluğunu almakta güçlük çekmesi gibi bir çok durum romantik ilişkilerinde varlığını sürdürebilir. Psikolojik destek aldığı zaman kişi bu kısır döngüyü nasıl kıracağının da farkında olup baş etme şeklini değiştirir ve psikolojik olarak güçlenmeye başlar. Terapi sayesinde birey , Psikolojik güçlenme ardından romantik ilişkilerini daha etkili bir biçimde yönetme becerisi kazanır.Bağlanmanın sağlıklı olmaması ilişkilerinizi sürekli bu şekilde olumsuz , yıpratıcı bir şekilde devam etmeniz , kaçınmanız anlamına gelmemektedir bu size kısa vadede stresten uzak tutacaktır fakat uzun vadede kişiliğinizden ödün verici konumda olmanız benlik saygınızı da düşmesine sebep olabilir.Romantik ilişkisinde de bağlanma problemi olan bireylerin 0-3 yaş arasını incelemek gerekiyor. Psikolojik destek almak çok gerekli ve ertelenmemeli . Siz de şu an ilişkinizde buna benzer problemler yaşıyor ve yönetemiyor ,baş etmekte zorluk çekiyor iseniz ruh sağlığı alanında uzman olan ( psikiyatri , psikolog) destek almanızı öneririm.Devamını oku
Yayınlanma: 22.05.2023 07:43
Son Güncelleme: 22.05.2023 07:57
Freud'a göre insan dünyaya 2 temel iç güdü ile gelmektedir. Birincisi agresif dürtüler ikincisi de cinsel dürtüler. Kişinin yaşama sevincini , motivasyonunu ve yaşam dürtüsünü cinsellik ile iç içe geçmiş halde düşünebilirsiniz.Cinsellik çok konuşulmayan , konuşulmaktan kaçınılan , görmezden gelinmeye çalışan bir kavram olsa da aslında doğum anımız ve dünya da var olma anımız da cinsellikle bir aradadır. Kadın ve erkekler cinsel işlev bozuklukları , orgazm bozuklukları , cinsel istek bozuklukları bilimsel araştırmalara göre yaygınlığı popülasyonda fazla görülmektedir.Doktorlara gitmekten çekindiği veya yaşadığı cinsel sorunların geçici olduğunu düşünen ve tanı almayan bireylerin çokluğu da tartışılacak bir konudur.Çocuklarınızı yetiştirir iken cinsel eğitimin aynı cinsiyette olan çocuğa ( baba - erkek çocuğu , anne-kız çocuğu ) vermesi sağlıklı bir durumdur. Çocuklar özellikle 9-10 yaşlarından itibaren bedeninin , cinsel organının ve karşı cinsin farkında olmaya ve bazı ihtiyaçları ortaya çıkmaya başlamaktadır.Çocuklara ve ergenlere cinsel istek ve dürtüsünü gerektiğinde erteleyebilme becerisini kazanabilmesi adına cinsellik hakkında ebeveynleri ile konuşma , cinsel eğitim , merak ettiği konular hakkında bilimsel kitaplar okuma , mastürbasyon eğitimi hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir. Ebeveynler özel bölgen hakkında konuşma , cinsellik evlenmeden yaşanılmaz, evlenene kadar vajina veya penisini kontrol etmek zorundasın gibi baskıcı, empatiden uzak ve kuralcı tutumları çocuklarda ve ergenlerde tam tersi bir etki yaratarak cinsel doyumu ve isteği arttırabilir.Yasak olan her şey insanoğlu için cezbedici bir tarafı da bulunmaktadır. Çocuğun istediği her anında cinselliği yaşaması değil fakat bu beceriyi erteleyebilmesi ve bunu öğrenmesi gerekmektedir.Ebeveynler anlayışlı , anlamaya çalışan , ön yargısız tutumlar sergilerler ise cinsellik yaşanılacaksa sağlıklı bir şekilde yaşaması ( prezervatif kullanımı gibi ) hakkında deneyimlerinden ve bilgilerinden bahsederek cinselliği pervasız bir şekilde değil koruyucu önlemleri alarak çocuklarının bir cinsellik yaşamasını sağlayabilirler.Cinsellik hakkında baskıcı ve yasaklanan tutumlar çocuğa aşırı vurgulanır ise çocuk yetişkin bir birey olduğunda , evlendiğinde cinsel problemler gün yüzüne çıkabilir.kadınlarda penisin vajinaya girmemesi durumu ( vajinismus), erkeklerde penisin sertleşme problemi ( orgazm) gibi bir çok cinsel işlev bozukluğu yaşanabilir.Partner ile uyumlu ve iyi bir cinsellik için yeterli zaman , mekan ve uygun kişiyi seçmek gerekmektedir. Partnerle yeni şeyler denemeye dair açık olmak , katı olmamak , onun isteklerini küçümsememek , vücut anatomisini bilmek ( kadınlarda en çok uyarılan yerin klitoris olduğunun bilinmesi gibi ) , uyarım noktalarını bilmek , fantezilere açık olmak gibi bir çok etken cinselliğin kalitesini etkilen faktörlerdir.Cinsellik haftada kaç kez olursa sağlıklı olur sorusunun tek bir cevabı yoktur bu kişiden kişiye göre değişmektedir fakat bunu belirleyen durum ilişki içerisinde olunan partnerlerin birbirlerinden olan beklentisi yani frekanslarının birbirine uymasıdır. Kadınlar duygusal bağlamda cinsellik yaşadıklarından ötürü duygusal olarak yakın hissettiklerinde partneri ile yaşadıkları cinsellik daha doyum verici ve arzulayıcı olacaktır.Vajinismus , erken boşalma gibi cinsel bozuklukların tedavisi bulunmaktadır. Bilişsel ve davranışçı bir terapist olarak bu ekolün cinsel bozukluklarda etkisi kanıtlanmıştır.Tedavi de cinsel bozukluk neden kaynaklı , hangi durumlarda daha sık problem ortaya çıkıyor . tetikleyici ve sürdürücü faktörler neler bunlar danışan ile tespit edilip terapist ile iş birliği içinde tespit edilmektedir.danışanın kendini açması , dürüst olması , utanmaması tedavinin iyi yanıt verme oranını yükseltecek etkenlerden biridir. Cinsel terapiler genellikle iki partnerin katılımı ile gerçekleşmektedir. Cinsel işlev bozukluğu yaşayan partner bazen tek başına sonra da partnerinin ona dahil olması ile uygulayabileceği uygulamalı ev egzersizleri verilmektedir.Bunları uygulamaya dair istekli olmak problemi çözmek için ne kadar çaba harcadıklarını göstermektedir.Terapide kazanılan ve öğrenilen becerileri terapi bittikten sonra tekrar uygulayabilmek de önemlidir.Cinsellik hakkında kitap önerecek olursam vajinismus , erken boşalma hakkında genel bilgilere sahip olmak ve bu belirtiler siz de var ise tespit edip tedaviyi geciktirmemek adına bunları bilmeniz faydalı olacaktır. 1. önereceğim kitap kadın ve kadın anatomi bilgisini halk dilinde anlaşılır bir şekle dönüştürmüş olan Cem keçe yazarı olan vajinusmus tedavisi adlı kitabını öneriyorum . erkekler için de erkek ve erkek anatomisini daha iyi anlamak , kendini keşfetmek ve yetersizlik hisleri ile baş edebilmek adına erken boşalma ve tedavisi Cebrail kısa yazarı olan bu kitabı da öneriyorum.Erken boşalma problemi yaşayan erkekler değersiz , yetersiz kendini suçlayan , partneri tarafından sevilmeyen ve beğenilmeyen biri olarak kendilerini algılamaya başlayabilirler. Erkekler için penis çok değerli ve kıymetli bir nesne gibidir. Onu amacına uygun bir şekilde kullanamamak onlar için yetersiz hissetmesine ve kendilerine karşı düşmancıl duygular geliştirmelerine sebep olabilir. Burada kadın partnerin desteği , ilgisi , sevgisi ve bu problemin tedavisi olduğuna dair eşini rahatlatması , onu eksik biri olarak hissettirmemesi erkek partnerde travma oluşturmaması adına önemli bir tutumdur. vajinismus problemi yaşayan kadınlar ise partnerlerine güvenemeyebilir , geçmiş yaşantısında zorla cinsel ilişkiye zorlanmış olabilir ( tecavüz ) , eşini sevmiyor olabilir ancak sevse de vücudu penisin girişine izin vermiyor olabilir ( organik bozukluk ) .Çiftlerin birbirine karşı nasıl davranacağı , ne gibi cinsel davranışların ilişkiyi daha doyum sağlayıcı bir hale getireceği terapist ve çiftlerle karar verilen süreçlerdir.Tedavisi olan problemler için lütfen destek almaktan çekinmeyin ve ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlara başvurun. Umarım faydalı olmuştur.Teşekkürler.Devamını oku
Yayınlanma: 11.04.2023 09:56
Son Güncelleme: 13.04.2023 10:59
OBSESİF KOMPULSİF bozukluk ,halk arasında takıntı olarak dile getirilen durumdur . Klinik ortamda “Saplantı-Zorlantı “adını verdiğimiz OKB’ de obsesyonlar , kişinin kendi çabası ile zihninden uzaklaştıramadığı tekrarlayan düşüncelerdir . Kompülsiyonlar ise , obsesif düşüncelerin yarattığı sıkıntı ve Kaygıyı azaltmak için kişinin tekrarladığı ritüel davranışlardır . Okb deki obsesyonlar sadece temizlik düşünceleri ile sınırlı değildir . Bir çok obsesyon türü vardır . Örneğin ; cinsel obsesyonlar , dinsel obsesyonlar , şüphe obsesyonları , metafizik obsesyonlar , ölüm obsesyonları , yakın partner odaklı obsesyonlar , simetri obsesyonları gibi gibi obsesyonlar da okb ye girmektedir . Kompulsiyonlar ise ; ocağı kapattığından emin olmayan bir anne ocağı tekrar tekrar açıp geri kapatması bir kompülsiyondur . Yani şüphe obsesyonuna eşlik eden kontrol etme kompulsiyonudur. Bunun yanında aynı sayıları tekrarlama , birilerine sorarak onay arama gibi çok türde kompülsiyon türü vardır . Burada şunu ayırt etmek gerekir önlem almak hayatta bizi kalmamız İÇİN gerekli bir durumdur . Fakat OBSESİF KOMPULSİF bir hasta gereksiz yere önlem alır ve patolojik bir kuşku kişiye eşlik eder. Örneğin , pencerenin açık olduğunu düşünen bir anne penceyi gider açar kapatır açar kapatır bunu çok sayıda yapar ve tekrar eder bir kere kapamak bu tür kişilere yetersiz gelir . Cinsel obsesyonu olan bir danışan kendi kızına veya başka birine karşı cinsel isteği olduğunda veya acaba ben homoseksüel miyim gibi durumlar cinsel obsesyonlardır . Bir kişi namaz kılarken veya dua ederken aklına cinsel sahneler ve düşünceler gelebilir . Zaten genelde dinsel ve cinsel obsesyonlar bir arada görünür . Bunun yanı sıra kişi bu dünya var mı yok mu ? Bu dünya gerçek mi ?Ölünce cehennem diye bir yer var mı ? Allah var mı yok mu ? Gibi metafizik dediğimiz obsesyonlar da geliştirmiş olabilir . Ya da sevgilisi veya flörtünü hayatında olan partneri hakkında durduk yere acaba ben bu kişi seviyor muyum , daha iyisi benim ileride karşıma Çıkar mı gibi yakın partner odaklı obsesyonları da olabilir . Yani anlaşıldığı üzere sadece temizlik takıntısı değil OBSESİF KOMPULSİF bozukluk bir çok alanda kişileri etkileyebiliyor . Okb , olan kişiler de genetik yatkınlık , çocukluk çağı travmaları , öğrenme şekilleri gibi değişkenlerin bu hastalığın gelişmesine zemin hazırlandığı düşünülmekle beraber Okb ileri yaşlar da da ortaya çıkabiliyor . OBSESİF KOMPULSİF kişiler genelde mükemmeliyetçi , belirsizliğine tahammül edemeyen ve hayatı sürekli kontrol etmeye çalışan , aşırı sorumluluk algısı olan kişilerdir . Aklından geçen OBSESİF düşüncelerin gerçekten meydana geldiğine inanabilirler ve doğruluğunu kendi içlerinde tartışmazlar . OBSESİF KOMPULSİF bozukluk Anksiyete bozukluklarının adı altında yer almaktadır . OBSESİF KOMPULSİF hastalar ,şiddetine göre değişmekle beraber genelde ilacın tanında terapi ile tedavi edilmektedir . Bilişsel ve davranışçı terapinin OBSESİF KOMPULSİF bozukluk üzerine etkisi bilimsel araştırmalar ile desteklenmiştir . Bilişsel ve davranışçı terapi yöntemi ile kişinin öyküsü alınır . Obsesyon ve kompulsiyonları belirlenir ve netleştirilir . Kişiye her hafta en az 2 egzersiz verilir . Egzersiz planlaması danışan ve terapist iş birliğinde yapılır . Okb hastalarına verilebildiğince hafta içerisinde fazla egzersiz vermek önemlidir . Kişinin rahatsız olduğu düşüncelerden kaçmaması ve herhangi bir KOMPULSİF davranışa başvurmaması terapide gelinmesi istenen bir konumdur . Ritüel engelleme , obsesyonları imgeleme , obsesyonların yerinde üstüne gitme ve kompülsiyonlarda ritüel engelleme dediğimiz tedavi uygulanır . Okb vakalar 12-20 seans arası tedavi edilmektedir . Danışana obsesyonlarından kalmamasını ve kompülsif yani tekrarlayan davranışlara girişmemesini bunun sonucunda korktuğu felaketin gerçekleşmeyeceğini göstermek tedavi hedeflerinden biridir . Yani danışana obsesyonları ile gerçeklik gösterilir . Ve düşündüğü şeylerin gerçekte olması ile aynı şey olmadığı danışana açıklanır ve anlaması hedeflenir . İç görüşü düşük okb vakalarında obsesyonlarına inanma düzeyi yüksektir bu yüzden tedaviye yanıt verme de biraz daha yavaş ilerleyebilirler . Kişi eğer obsesyonları gelmesin diye bir takım yerlerden , kişilerden veya nesnelerden kaçıyor ise bu davranışlarında problemi sürdürdüğü danışana anlatılır ve açıklanır bu davranışları kesmesi istenir . Olumsuz düşünceleri ne kadar düşünmemeye çalışır isek o düşünce zihnimizi nasıl daha çok meşgul ediyor ise OBSESİF düşünceleri düşünmemeye çalışmak da kişiyi daha da o duruma hapis olmasına sebebiyet vermektedir . İç görüsü yüksek okb vakalarının iyileşme ve terapiye yanıt verme ihtimalleri çok daha yüksektir . Okb eğer tedavi edilmez ise başka psikiyatrik problemler de kişiye eşlik edebilir . OBSESİF KOMPULSİF bozukluğa eşlik eden depresyon çok sıklıkla danışanlar da görülmektedir . Bu gibi durumlarda terapide önce okbyi tedavi etmek gerekmektedir . Bunun yanı sıra okb hastaları agorafobi dediğimiz kalabalık yerde kalma korkusu sebebiyeti ile evden çıkamayacak duruma gelebilirler . Okb ,kendi kendine geçecek bir durum asla değildir bu yüzden terapi almanız sizin için çok önemlidir . Okb tedavisi uzun olmakla beraber iyileşilebilen bir bozukluktur . Bu metni okuduğunuzda anlayacağınız üzere kişinin hayatını ciddi anlamda kısıtlayan ve işlevselliğini düşüren bir bir bozukluktur . Kişiyi her yaptığından şüphe edecek duruma gelmiş bile olabilir . Ne kadar erken tedaviye başlarsanız o kadar çabuk iyileşme göstereceğinizi lütfen unutmayın .Obsesif KOMPULSİF bozukluğun tedavisi için bana ulaşabilir veya aklınıza gelen sorularınızı bana sorabilirsiniz . Okuduğunuz için teşekkür ediyorumm.Psikolog Nazife YücelSağlıcakla kalın.Devamını oku
Yayınlanma: 14.08.2021 18:25
Son Güncelleme: 25.01.2024 11:35
Bipolar bozukluk eski adı ile 'Manik Depresif bozukluk' olarak bilinen kişide aynı anda hem mani epizodu hem de majör depresyon epizodunun görüldüğü şiddeti bir şizofreni kadar ağır olan ve ciddiye alınması gereken psikiyatrik bir bozukluktur. Mani döneminin semptomlarından bahsedecek olursak, mani aslında 'taşkın duygu durumdur'. Yani kişide çoşkulu ,enerjik, espri yeteneği olan , konudan konuya atlama, sık sık karşı tarafın sözünü kesme, tehlikeli cinsel aktivitelerde bulunma ,aşırı para harcama isteği , ihtiyacı olmayan eşyaları alma dürtüsünün engellenememesi sonucu alışveriş bağımlılığının ortaya çıkması, uyku bozuklukları( genelde yorgun olmasına rağmen bipolar hastası uyumak istemez uykuya ihtiyacının olmadığını ifade eder ),madde ve alkol bağımlılıkları, kendine zarar verecek dürtüsel davranışlarda bulunma mani döneminin belirtileridir. Her belirtinin var olduğu kişiler olduğu gibi en az 5 belirtide kişide görülebilir. Bu gibi belirtilerin 1 hafta içerisinde en az 5 gün kişide görülmesi gerekir ancak o zaman mani tanısı konulur. Ancak bu belirtiler, bir hafta içerisinde 2 veya 3 gün görülüyorsa o zaman maninin daha hafif bir formu olan 'Hipomani' durumu ortaya çıkar. Şunu ayırt etmek gerekir ,bir kişiye Bipolar Bozukluk tanısı konulması için mutlaka en az 1 kez mani epizodu geçirmiş olması gerekir . Genelde mani atakları 1 den fazla tekrarlanmaktadır. Mani dönemlerinin yanında kişide aynı zamanda 'Majör Depresyon' dönemleri vardır. Depresyonun en ağır bir formu olan Majör Depresif Bozukluk kişiyi ciddi intihara sürüklemektedir. Depresyonun belirtileri kişide görülür. İntihar düşünceleri ,suçluluk duyguları ,uyku bozuklukları ,yeme bozuklukları ,fizyolojik belirtiler (enerjisizlik ,kas ağrıları ,baş ağrısı) ,'anhedoni' dediğimiz zevk kaybı majör depresyonun en büyük belirtilerindendir bunun yanında kişide çökkün bir duygu durum da eşlik etmektedir. Bu gibi semptomlar en az 2 hafta boyunca kişide görülmektedir. Bipolar bozuklukta olan bir kişi mani döneminde çok mutludur mani döneminde kendini bir peygamber, olağanüstü güçlere sahip bir varlık, her şeyin üstesinden gelebilecek güce sahip olan bir kişi olarak görmektedir. Mani döneminde, eğer kişi depresyona geçerse hasta tekrar manik dönemine geçmek için büyük bir isteği olur ve bunun gerçekleşmesi için tedavide verilen ilaçları genelde abilify ,lityum gibi ilaçları içmez veya düzensiz içer . İlaçlarla birlikte alkol tüketimi sıklıkla bu kişilerde görülür. Manik döneme geçmek için verilen ilaçları bırakıp madde kullanımına eğilim olabilir. Hatta madde kullanım sonucunda ortaya çıkan' bipolar bozukluk 3 'tipi de bulunmaktadır. Kişi depresyon dönemine girdiğinde geçmişte yaşadığı olumsuz anılar ,olaylar,kişiler birden gün yüzüne çıkmış olur. Çünkü Depresyon bir Patolojik kederdir aslında. Kişi travmalarını ,erken kayıplarını,aile içi şiddete şahit olması, kız arkadaşı ile ilgili ayrılıklar ,işsizlik gibi geçmişte yaşadığı olumsuz olayları istemeden sıklıkla zihnine bu olaylar ile ilgili düşünceler gelir ve bu konular hakkında aşırı düşünmeye başlar ve olumsuz olayla ilgili kabuslar görebilir veya tekrardan yaşıyormuşçasına olumsuz olayları tekrar deneyimleyebilir. Kişi sonrasında yaşadığı olumsuz olaylar hakkında, kendini suçlar ve geleceğe dair de umutsuzluk ve boşluk hissi meydana gelir. Böyle bir kısır döngünün varlığı genelde Bipolarr hastaların depresyon dönemlerinde bu tablo ortaya çıkmaktadır. İfade ettiğim gibi aslında bipolar bozukluk kişinin sadece psikolojisini değil bilişsel süreçlerini de bozmaktadır. Kişi kendini suçlama eğilimindedir. Örneğin ,babasını erken yaşta kaybetmiştir 'o gün tekrar gelseydi eğer ben okula o gün gitmeseydim babam belki ölmezdi 'gibi bir takım ara inançlara sahip olabilirler. Yaşamlarıyla ilgili kötümserdirler. Hiç bir zaman mutlu olamayacaklarını ve kendilerini gerçekten seven biri ile karşılaşmayacakları gibi olumsuz otomatik düşüncelere sahiptirler. Başlarına gelen tecavüz, istismar, şiddet gibi konular başta olmak üzere genelde kurban rolünde olsalar bile o olayın suçlusunu kendisi olarak görürler . Bipolar tedavisinde mutlaka ömür boyu olan ilaç tedavisi vardır ve ilaç asla tamamen bırakılmaz duruma göre dozu azaltılabilir . Bunun yanında psikoterapi de uygulanmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi ile bipolar kişinin ilaçla ilgili yanlış inançları, ilacın yan etkilerinden aşırı rahatsız olduklarından dolayı ilacı alma konusunda sürekliliğin sağlanmaya çalışılması ,temel inançları, olumsuz otomatik düşünceleri ,ara inançları ele alınmaktadır. Sağlıksız olan düşünceler daha uyumlu düşüncelere dönüştürmek terapinin hedefleri arasındadır. Terapi hedefler,i danışanın durumuna göre değişmek ile beraber özellikle bipolar hastalarında kişi günlük kişisel bakımını ihmal ettiği ve depresyon döneminde yataktan çıkmak istememesi ,sosyal desteğin azlığı veya yokluğu gibi önemli durumlar var olduğu zaman terapi hedeflerinde öncelikle bu durumların daha uyumlu bir hale getirilmesi hedeflenir.Bipolar bozukluğu olan kişilerin ailesinde anksiyete bozuklukları ,madde bağımlılıkları, anti sosyal kişilik bozukluğu, majör depresyon gibi psikiyatrik bozukluklar sıklıkla görülmektedir. Kalıtımla ilgili olan bir hastalıktır. Kalıtımın etkisi %50 oranındadır. Çocukluk çağı travmaları kişilerde sıklıkla görülür. Özellikle 11 yaşından önce anne veya baba kaybı ,cinsel istismar, fiziksel şiddete maruz kalma veya şahit olma, anne veya babası tarafından ilgisiz büyütülen ve ihmal edilen kişiler olma durumları sıklıkla gözlenmektedir. Bipolar hastalarının intihar düşünceleri ,intihar planları ,başkalarına zarar verme düşünceleri sık görüldüğü için hastaneye yatırılarak bir süre tedavi edilme durumu yaşanmaktadır. İlaç tedavisinin yanında psikoterapinin önemi yadsınamaz. Çünkü kişinin kendini ve çevresini değerlendirir iken olumsuz düşünceler hakimdir. Bundan dolayı ilaç semptomları azaltır fakat kişiyi kendi ile barışmasını tam anlamı ile sağlayamaz. Bipolar hastaların sosyal desteğinin ,aile desteğinin de yetersiz olduğunu düşünürsek bu kişilerin mutlaka terapi almasında fayda vardır. Mani dönemini kişi hayatının herhangi bir döneminde 1 kez geçirmişse ve bir daha geçirmese bile 1 tek manik dönemin yaşanması kişinin ömür boyu Bipolar tanısı alması için yeterlidir. Fakat bu durum bipolar olan hastaları korkutmamalıdır çünkü ilaçlarını düzenli kullandıktan sonra her insan gibi hayatlarına devam edebilirler.Devamını oku
Yayınlanma: 04.06.2021 17:30
Son Güncelleme: 12.09.2021 13:22
Çevrenizdeki bir çok insanın kendini kötü hissettiği zaman acaba ben depresyonda mıyım dediğini duyabilirsiniz. Depresyon ,normalleştirilerek kendinden geçip giden bir bozukluk olarak görülebiliyor . Bu yanlıştır mutlaka psikolojik destek alınması gerekiyor hatta bazı depresyon türleri vardır ki kişiyi intihara sürükleyebilir. Böyle depresyon türleri özellikle şiddeti ağır olan Majör Depresyon ,Melankolik Depresyon ve Psikotik özellikli depresyon türleri kişiyi ciddi anlamda rahatsız etmektedir. Mutlaka bu tür depresyon türlerinde farmakolojik tedavi ile birlikte danışana psikoterapi uygulanmaktadır. Depresyonda yaşadığını fark edebilmeniz önemlidir. Depresyonda olduğunuzun en önemli işaretleri ise, 'Anhedonia' dediğimiz kişide eskiden severek ve zevk alarak yaptığı etkinliklerden ve durumlardan eskisi gibi zevk alamamasıdır. Bunun yanında depresyonda olduğunuzun en büyük ikinci işareti ise, çökkün bir ruh halinde olmanızdır. Kişide aynı zamanda uyku bozuklukları ,yeme bozuklukları ,suçluluk duyguları ,intihar düşünceleri, Aloji dediğimiz konuşmada isteksizliğin olması, Motor Retardasyon yani yürümenin ,hareket etmenin ve konuşmanın yavaşlaması görülmektedir. Bu gibi belirtilerden en az 4 tanesi kişide 2 hafta boyunca devam ederse depresyon tanısı konulur. Depresyon ,kişiyi ilgi kaybından umutsuzluğa, değersizliğe ,suçluluk duygularına kadar iten bir psikiyatrik bozukluktur. Bundan dolayı depresyon da olan bir kişinin duygu ve düşüncelerini de 'Bilişsel Davranışçı Terapi' yöntemi ile çalışırız. Genelde eğer ile başlayan cümleler bu hastaların söylemlerinde dikkat çeker. Depresyon için bir keşke hastalığı desek yanlış olmaz . Danışanların ifadelerinde sıklıkla 'keşke şöyle olsaydı' ile başlayan cümlelere sık sık rastlarız. Depresyon kişide tek görülmeyebilir bunun yanında kişide başka psikiyatrik bozukluklar eşlik edebilir. Türkiye 3 kişiden 2 sinin hayatının herhangi bir döneminde depresyon yaşadığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yani hafife alınmayacak bir durumdur . Depresyonun ne kadar sürdüğü de hastalığın seyri yani gidişatı için önemlidir. Bir kişi 5 yıldır depresyonda olabilir fakat bu kişinin işlevselliğine büyük bir etkisi olmamış olabilir . Kişi işlerine devam edebilir. Böyle durumlarda hastalığın prognoz daha iyidir. Bu türe de 'Distimi' denilmektedir. İşlerinde çok iyidir fakat o kadar işlerine zaman ayırır ki ailesine ayıracak zaman bulamayabilir ve böylece aile içi ilişkileri zarar görebilir . Depresyon da iken biliş de de bozulmalar meydana gelmektedir. Hastanın düşüncelerinde hep bir olumsuzluk ,etiketleme, kendini değersizleştirme ve kendini sevilmeye değecek biri olarak görmemesi sıklıkla gözlemlenmektedir. Bu düşüncelere sahip olan biri hayatına da kendini değersiz ve sevilmeyecek olan ilişkilerin içinde bulacaktır fakat bunu bilinçdışı olarak yani fark etmeden yapmaktadır. Bundan ötürü mutlaka depresyonun altında yatan düşünceler ,inançlar ,olumsuz değerlendirmeler ,kendine atfettiği anlamlar ve bu düşüncelerin hayatına olan etkileri terapi de belirlenir. Olumsuz düşünceleri daha uyumlu ve sağlıklı düşünceler ile değiştirme terapinin amacıdır. Hastaya bu fark etmediği düşünceleri fark ettirilir ve terapi bittikten sonra da bu davranış ve düşüncelerin sürekli devam edebilmesi için hastaya psikolojik tedavide bir takım ödevler verilir. Depresyonu olan kişiler kendilerini aynı zamanda çok çaresiz hissedebilirler. Kimseye güvenmeyebilirler. Ya da bunun kendiliğinden geçip giden bir bozukluk olduğunu düşünebilirler. Ama durum öyle olmamaktadır. Kişi depresyonunun geçmesini bekler iken durumu daha da kötüleştirebilir . Böyle olduğu zaman tedavinin daha da zorlaştığını ve iyileşme sürecinin geciktiğini bilmek gerekir. Depresyonda olan kişinin tedaviye başlamasının ardından aile ve yakın çevresinin de mutlaka hastaya sosyal destek sağlaması önemlidir. Kişi kendini yalnız hissetmemeli . Psikoterapinin özellikle Bilişsel Davranışçı Terapinin duygu durum bozukluklarının tedavisinde etkililiği çok yüksektir. Depresyon da bir duygu durum bozukluğudur. Tedaviden sonra depresyon dönemleri nüks edebilir ilaçlar ona göre verilmektedir. Depresyona eşlik diğer psikiyatrik hastalıkların varlığı kişinin iyileşmesi açısından risk faktörü taşımaktadır yani tedavi sürecini zorlaştırır. Özellikle majör depresyona eşlik eden bir Manik dönemin varlığı sonucunda oluşan 'Bipolar bozukluk' şiddeti çok ağır bir bozukluktur. Bazı danışanlarda aktif depresyonda döneminde iken yataktan çıkmak ,hareket etmek çok zor gelebilir. Bu kişiler hayatlarını depresyona göre düzenleyebiliyorlar. Yaşadıkları ruh halleri ile hayatlarının uyumlu olması gerektiğine inanabiliyorlar. Tedavi sürecinde bu tür danışanlara hastalık hakkında Psiko-eğitim vermek etkili olmaktadır. Depresyon için bir çok risk faktörü de bulunur. Bazı kişiler depresyona girmeye daha meyillidirler. En önemli risk faktörlerinden biri ,kişinin depresyon öncesinde kişiliğinin kırılgan bir yapıya sahip olmasıdır. Psikolojik olarak kırılgan veya dayanıksız kişilerin hayatlarındaki olumsuz olaylar ile baş etme becerisi daha düşüktür. Eğer üstüne kişinin depresyon öncesinde aldığı herhangi bir psikiyatrik tanı varsa bu da hastalığın seyrini kötü etkileyecektir. Sizlerin de anlamasını umduğum gibi depresyon kesinlikle kendiliğinden geçmez psikoterapilerin etkililiği kanıtlanmıştır. Sizde kendinizde 2 haftadır devam eden bu belirtileri görüyorsanız derhal bir uzmana başvurmalısınız. Depresyon kişinin hayat kalitesini düşürdüğünden dolayı potansiyelini de düşürmektedir. Yapabileceğiniz işleri yapamaz hale gelebilirsiniz veya çevrenizden gerçekten uzaklaşabilirsiniz ve içinize çekilmeye başlayabilirsiniz. Bu durum tek başınıza yardım almadan atlatabileceğiniz bir durum değildir . Benimde uzmanlık alanım olan depresyon ve diğer depresif bozuklukları çalışmak özen gerektirir ve profesyonel bilgi gerektirir. Gelin hep birlikte yaşadığınız kısır döngüden çıkalım ve gerçekten o zaman neler yapabileceğini göreceksiniz ve kendinize tekrardan güvenerek, inanarak hayatınızın iplerini kendi ellerinize alacaksınız. Son defa tekrar üstüne basarak söylemeliyim ki bekleyerek kendiliğinden geçmeyecek bir durumdur. Ve bununda toplumumuzda çok yaygın olduğunu görüyorum. Hastayı okutmak veya bitkisel ve okunmuş çaylar içirmek , sular ile tedavi arayışı içinde olunabiliyor. Uzman dışı şifacılara başvurarak iyileşme sağlanmamaktadır umarım sizler için faydalı ve önemli bir Blog yazısı olmuştur. Devamını oku
Yayınlanma: 22.05.2021 08:40
Son Güncelleme: 25.01.2024 11:36