1. Uzman
  2. Arzu ÜNAL
  3. Blog Yazıları
  4. Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve Stratejiler

Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve Stratejiler


Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve Stratejiler


Günlük yaşamın temposu, iş yükleri, kişisel sorumluluklar ve çevresel stres faktörleri zaman zaman kaygıya neden olabilir. Ancak kaygının yoğunlaşması ve panik ataklar haline gelmesi, bireylerin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu yazıda, kaygıyı yönetmek ve panik atakla başa çıkabilmek için bazı etkili yöntemleri ele alıyoruz.


Kaygıyı Anlamak


Kaygı, aslında vücudumuzun tehditlere karşı verdiği doğal bir tepkidir. Ancak bu tepki, tehdit algısının gerçekçi olmadığı durumlarda bile devreye girebilir ve gereksiz yere yoğunlaşabilir. Kaygı yönetiminin ilk adımı, kaygının kökenlerini anlamak ve tetikleyicileri belirlemektir.


Kaygı genellikle bir dizi düşünce ve duygu zincirinden beslenir. Örneğin, işle ilgili bir sunum öncesinde yaşanan kaygı, “Ya hata yaparsam?” veya “Başkalarının karşısında başarısız görünmek istemem” gibi düşüncelerle tetiklenebilir. Bu düşünceler, bedensel tepkileri (kalp çarpıntısı, terleme) artırır ve kişinin kendini daha da gergin hissetmesine neden olur.


Panik Atak Nedir?


Panik atak, ani ve yoğun bir korku ya da rahatsızlık hissiyle karakterizedir. Çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi ve hatta kontrol kaybı korkusu gibi belirtiler eşlik eder. Panik ataklar genellikle bir tehdit olmaksızın ortaya çıkar ve bu durum, bireyde daha fazla kaygıya yol açabilir.


Bir panik atak, vücudun savaş ya da kaç tepkisinin gereksiz bir şekilde devreye girmesiyle ilişkilidir. Ancak bu tepkinin geçici olduğunu anlamak ve bu süreçte kendini sakinleştirecek yöntemlere odaklanmak, atakların daha kolay atlatılmasını sağlar.


Kaygı ve Panik Atakla Baş Etmek İçin 5 Yöntem


1. Nefes Egzersizleri Yapın

Kaygı anlarında nefes kontrolü, vücut ve zihin arasındaki dengeyi yeniden kurmaya yardımcı olur. Derin nefes almak, kalp atışlarını yavaşlatır ve sakinleşmenizi sağlar. Şu yöntemi deneyebilirsiniz:


• Burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın.

• Nefesi 4 saniye tutun.

• Ağızdan 6 saniye boyunca nefes verin.


Bu tür nefes tekniklerini düzenli olarak pratiğe dökmek, yalnızca kaygı anında değil, genel yaşam kalitenizde de olumlu bir fark yaratır.


2. Gevşeme Tekniklerini Kullanın

Meditasyon, yoga ve progresif kas gevşetme gibi yöntemler, zihninizi sakinleştirirken fiziksel gerginliği azaltır. Günde 10-15 dakika ayırarak bu teknikleri uygulamak, uzun vadede kaygıyı azaltabilir.


Progresif kas gevşetme tekniği, vücudunuzdaki her bir kas grubunu sırasıyla kasıp gevşeterek bedensel farkındalığınızı artırır. Bu yöntem özellikle panik atağın fiziksel belirtilerini kontrol altına almak için etkilidir.


3. Düşüncelerinizi Yeniden Çerçeveleyin

Kaygıyı tetikleyen olumsuz düşünceleri fark edin ve bu düşünceleri sorgulayarak daha gerçekçi ve olumlu bir şekilde yeniden çerçeveleyin. Örneğin, “Bunu asla başaramam” yerine “Bu zor olabilir, ama denemeye değer” demeyi alışkanlık haline getirin.


Bu yöntem, kendinizi negatif düşüncelerle baş başa bırakmak yerine, zihninizi olumlu bir şekilde eğiterek kendinize daha yapıcı bir yaklaşım sunmanızı sağlar.


4. Fiziksel Aktiviteye Yer Verin

Düzenli egzersiz, stres hormonlarını azaltırken mutluluk hormonu olarak bilinen endorfinlerin salgılanmasını sağlar. Günlük kısa yürüyüşler bile kaygıyı hafifletmekte etkili olabilir.


Egzersiz aynı zamanda vücudunuzun rahatlama tepkisini hızlandırır ve uzun vadede kaygının genel seviyesini düşürür. Özellikle doğada yürüyüş yapmak, zihinsel berraklık sağlayarak daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir.


5. Destek Alın

Eğer kaygı ve panik ataklar yaşamınızı ciddi ölçüde etkiliyorsa, bir uzmana başvurmanız önemlidir. EMDR gibi terapi yöntemleri, kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili sonuçlar verebilir.


Profesyonel destek almak, kendi başınıza çözmekte zorlandığınız durumlar için önemli bir adımdır. Uzmanlar, size özel stratejiler geliştirmenize ve ilerlemenizi takip etmenize yardımcı olur.


Kendinize İzin Verin


Kaygıyı tamamen yok etmek yerine, onunla başa çıkmayı öğrenmek daha gerçekçidir. Kendinize karşı sabırlı olun, ihtiyaç duyduğunuzda destek istemekten çekinmeyin ve küçük adımlarla ilerlemeye odaklanın.


Kaygı ve panik atak, birçok insanın mücadele ettiği bir durumdur. Ancak, doğru yöntemler ve destekle bu süreci yönetmek mümkündür. Unutmayın, yalnız değilsiniz ve her zaman yardım alabileceğiniz kaynaklar mevcut.


*****

Umut Her Zaman Vardır


Kaygıyla veya panik ataklarla mücadele etmek, bazen tek başına üstesinden gelinemeyecek kadar zor görünebilir. Ancak, unutmamalıyız ki hiçbir durum kalıcı değildir. Hissettiğiniz duygular ne kadar yoğun olursa olsun, bu duyguların da geçici olduğunu kendinize hatırlatın. İnsan zihni ve bedeni, inanılmaz bir adaptasyon gücüne sahiptir.


Her gün küçük bir adım atmak, büyük bir değişimin başlangıcı olabilir. Nefes almayı öğrenmek, kendinize karşı şefkatli olmak ve ihtiyaç duyduğunuzda yardım istemek, kendiniz için yapabileceğiniz en değerli yatırımlardır. Unutmayın ki kaygılarınız sizi tanımlamaz; siz, kaygılarınızdan çok daha fazlasısınız.


Geleceğe Güvenle Bakın


Hayat, zorluklarla dolu bir yolculuk olabilir, ancak her iniş ve çıkış bir şeyler öğretir. Panik ataklar veya kaygı bozuklukları yaşamak, kendinizi daha iyi anlamak ve daha güçlü bir “siz” inşa etmek için bir fırsat olabilir. Bu süreci bir gelişim yolculuğu olarak görmeye çalışın.


Kendinize şu soruları sorun: “Bugün kendim için ne yapabilirim?” ve “Daha sakin bir ben olmak için hangi adımları atabilirim?” Bu sorulara vereceğiniz her dürüst cevap, sizi daha dengeli bir hayata doğru bir adım daha yaklaştıracaktır.


İlerleme Küçük Adımlarla Başlar


Küçük bir değişiklik bile büyük bir fark yaratabilir. Her gün kendinize zaman ayırarak, zihinsel sağlığınızı öncelik haline getirerek ve destek istemekten çekinmeyerek daha güçlü bir ruh haline ulaşabilirsiniz.


Kendi hayatınızın kahramanı olduğunuzu unutmayın. Tüm zorlukların bir gün geride kalacağını bilerek ilerleyin ve umudu hep yanınızda taşıyın.

Çünkü her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. 🌟


Unutmayın: Siz Güçlüsünüz


Her yeni gün, yeniden başlamak için bir fırsattır. Kaygılarınızla yüzleşmek zorlayıcı olabilir, ancak bu süreçte kazandığınız her küçük zafer, sizi daha güçlü bir birey yapar. Kendinize inanın ve yolculuğunuzun her adımında kendinizi takdir etmeyi unutmayın. Çünkü siz, bu yolculuğun en değerli kahramanısınız. ✨


Uzman Klinik Psikolog Arzu Ünal

Yayınlanma: 11.12.2024 17:23

Son Güncelleme: 11.12.2024 17:23

#kaygı #panik atak #emdr #kaygı bozukluğu #psikoloji #psikolojik destek #terapi
Psikolog

Arzu

ÜNAL

Uzman Klinik Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Travma ve İlişkili Bozukluklar , Obsesif Kompulsif Bozukluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1000
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 45 dk
ücret 2000
Bunları da sevebilirsiniz...

Çift ve Aile Terapisi

Hiçbir ilişkinin sorunsuz ve mükemmel bir şekilde ilerlemesi mümkün değildir. Her çift ilişki süreçleri boyunca dış etkenlerden dolayı birçok sorunla karşılaşır. Kimi zaman çiftler bu sorunları ilişki içerisinde birlikte çözebilirken bazen de bir uzmandan destek almaları gerekebilir. Çiftlerin bir çözüme ulaştıramadığı bu problemler, ilişkinin yıpranmasına ve tükenmesine neden olabilir. Bir süre sonra ilişki içerisinde, sık sık tekrarlanan ve şiddeti artan kavgalar ortaya çıkabilir. Bu kavgalar iki kişiyi de ruhsal açıdan olumsuz etkiler. Çift ve aile terapisi ilişkilerde olumlu değişimleri sağlayabilmeyi hedefler. Çiftler arası yaşanan problemler genellikle iletişim sorunları, problem çözme becerilerindeki eksiklikler, çiftler arası tartışmalar, duygusal yakınlıkla ilgili sorunlar ve cinsellikle ilgili sorunlar olarak karşımıza çıkar. Bu sorunlar çiftler için ilk başlarda başa çıkılabilir sorunlar olarak gözükürken, zamanla çözemedikleri büyük sorunlara dönüşebilir.Çift ve aile terapisinde temel amaç; çiftlerin birbirleri hakkında daha derin bir anlayış kazanmaları ve ilişkilerinde yaşadıkları problemleri çözüme kavuşturmalarıdır. Burada çiftler arasında yaşanan bu zorlu süreçler ele alınarak, bir çözüm yolu bulunmaya çalışılır. Terapi sayesinde çiftler problemlerle nasıl başa çıkacaklarını öğrenirler. Etkili, yapıcı iletişim kurma ve sürdürme becerisini kazanırlar. Bu sayede terapi sürecinde problemlerini çözerken, aynı zamanda gelecekte yaşanabilecek problemleri de nasıl çözeceklerini öğrenmiş olurlar. Bu ilişkinin olumlu ve sağlıklı ilerlemesine yönelik oldukça yarar sağlar. Çünkü çoğu çift, terapi sürecinden sonra artık sorunları ve problemleri ile nasıl başa çıkacaklarını öğrenmiş olarak ayrılır.Terapi sırasında terapistin rolü kişilerin duygu ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade etmelerini sağlamak, yaşadıkları problemin kaynağına inerek, bir çözüm arayışı bulmaktır. Terapi planı yapıldıktan sonra, çifte yeni bakış açıları kazandırılarak, yaşadıkları olaylara farklı bir pencereden bakmaları hedeflenir. Özetle, çiftin yaşadıkları problemlerde terapist bir aracı rol üstlenerek, kişilerin birbirlerini doğru bir şekilde anlamalarına yardımcı olur. Yapılan araştırmalara göre, çift ve aile terapileri etkili, kısa vadede sonuç aldıran ve ekonomik olan terapi çeşitlerinden biridir. Gittikçe tüm dünyada ve ülkemizde yaygınlaşmaya başlamıştır.Ne zaman terapiye başvurmak gerekir?Çift ve aile terapisine genellikle çiftler artık problemlerini kendi başlarına çözemedikleri ve ilişkileri çıkmaz bir hale girdiği zamanlarda başvururlar. Ancak çift ve aile terapisine, sadece problemler veya sıkıntılar yaşandığı zaman başvurmak gerekmez. İlişkiyi geliştirmek, güçlendirmek ve ileride ortaya çıkabilecek sorunları önlemek için de çift danışmanlığı alınabilir. Bu sayede bireyler ileride karşılarına çıkabilecek sorunları birbirlerini yıpratmadan nasıl çözüme kavuşturacakları konusunda deneyim kazanırlar.Aile ve Çift Terapisi kimler için uygundur? Eşiyle veya partneriyle ilişki içerisinde problemler veya sorunlar yaşayan herkes aile ve çift terapisinden faydalanabilir.·Çiftler arası ikili ilişkilerde karşılaşılan problemlerde,·Evlilikte karşılaşılan problemlerde,·Boşanma sürecinde,·Duygusal istismar ve şiddet olaylarında,·İlişkiyi etkileyen önemli yaşam olaylarının varlığında,·İkinci bir evlilik sürecinde,·Partnerlerde kişilik bozukluğu söz konusu olduğunda.Partnerlerden biri terapiye gitmek istemezse ne yapılabilir?Çift ve aile terapisine partnerlerin ortak kararı ile başladığında çok daha etkili ve hızlı sonuç verir. Çünkü böyle bir başlangıçla problemin tam olarak neden kaynaklandığı ve çözümü bilinmesede bir sıkıntının var olduğu kabul edilmektedir. Bu da bize iki tarafında çözüm istediği ve değişime istekli olduğunu gösterir. Maalesef böyle bir başlangıç her zaman mümkün olmayabilir. Bireyler toplumsal önyargılar ve kişilik yapıları nedeniyle problemlerinin çözümü için yardım istemekte zorlanabilirler.Çoğu zaman partnerlerden biri yardım alma önerisini kavga esnasında veya problemin yaşandığı yoğun bir çatışma sırasında gündeme getirir. Bu durum partnerin terapiyi reddetmesine neden olabilir. Çünkü çatışma veya kavga esnasında danışmanlık almanın önerilmesi karşı tarafa bir eleştiri gibi gelebilir. Kişi problemlerin tamamen kendinden kaynaklandığını düşünebilir. Bu da terapiye karşı önyargıların oluşmasına neden olabilir. Partnerlerden biri terapiye gitmeyi kesinlikle kabul etmiyorsa, nedenlerini anlamaya çalışmak önemlidir. Partnere belki bir deneme seansına gitmeyi önermek burada işe yarayabilir.Eğer tüm çabalarınıza ve isteğinize rağmen partneriniz terapiye gelmeyi kabul etmezse, bu durumda kendi başınıza bir şeyler yapmaya başlayabilirsiniz. Bireyin tek başına ilişki sorunlarını düzeltmesi tabi ki zordur ancak en azından bir terapist ile konuşarak ilişki içerisindeki kendi rolünüzü görebilir, problemleri çözmede ve ilişkiyi geliştirmek için neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Bazı durumlarda partnerlerden biri terapi almaya başladığı zaman ve kendini geliştirip, değiştirdiğinde partnerinin de ilişkiye ve terapiye karşı bakış açısı değişebilmektedir. Bu durumda partnerinizde kendi isteğiyle terapi sürecine başlamayı kabul edebilir.İlişkinizde sorunları artık konuşarak çözemediğinizi hissediyorsanız mutlaka yardım alın! Aile ve çift terapisine başlamak çoğu zaman bireyler için zordur. İlişki gibi özel bir yaşamı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan problemleri üçüncü bir kişiyle paylaşmak bireylere oldukça zor gelebilir. Çoğu zaman kişiler kendi başlarına bu problemleri çözmeye çalışırken başarısız oldukları bir süreçte oldukları için ve konuşmalar bir süre sonra sonu görülmeyen şiddetli kavgalara dönüştüklerden dolayı, çiftler bu durumu terapi sürecinde de yaşamaktan çekinebilirler veya korkabilirler. Ancak terapi sürecinde, problemler tartışılsa bile kavganın şiddetlenmesi mümkün olmaz çünkü terapist duruma müdahale ederek, olası problem karşısında çiftlere problem çözme becerilerini ve yapıcı iletişimin nasıl kurulacağı konusunda yol gösterir. Bu sayede çiftler etkili iletişim becerileri kullanarak, problemlerle nasıl başa çıkacaklarını öğrenirler. Bunu terapi süreciyle öğrenen bireyler, zamanla gündelik yaşamlarında da uygulamaya başlayarak, eskiden partnerleri ile çözemedikleri problemleri artık tek başlarınada çözebilir hala gelirler.Unutmayın, sorun yaşadığımız ilişkiler bizim üzerimizde oldukça olumsuz etkiler bırakır. Acı, endişe, gerilim ve kaygı yaşarız. Eğer bu sorunlar çözümlenmeden devam ederse, ruhsal sağlığımızı olumsuz etkilediği gibi fiziksel sağlığımızı da olumsuz etkileyebilir. İkili ilişkimiz çıkmaza girdiğinde bir önlem almazsak, ilişkimiz bitme noktasına gelebilir. Bu nedenle problemler yıkıcı bir hale gelmeden çözümlemek oldukça önemlidir.

Zorunda Mıyım?- Psikolojik Sağlığı Koruma Yolları

Psikolojik Sağlığı Koruma YollarıSoralım: Zorunda Mıyım?Yaşamlarımız seçimlerimizden oluşur. Bazen seçerken oldukça fazla düşünürüz, bazen de nasıl ve ne zaman seçtiğimizin farkında bile olmayız. Oysa ne hissediyorsak, ne düşünüyorsak ve nasıl davranmayı seçiyorsak hep bir nedene dayanır. Bir gün iş yerinde mutsuz olduğumuz için yolda karşılaştığımız bir kişiye selam vermemeyi seçebilir, bir başka gün sevindirici bir haber aldığımızda çocuğumuzun normalde izin vermeyeceğimiz şekilde çok sayıda çikolata tüketmesine izin verebiliriz. Bir davranışımız ya da duygumuz; bugünümüze, dünümüze ve hatta çocukluğumuza kök salmış olabilir. Bu kök salış, olumsuz deneyimlerimizi kimi zaman hiç hak etmeyen ve ilişkisi olmayan öznelere aktarmamıza neden olabilir; ki bu bir savunma stratejisidir. Ya da bu kök salış, geçmiş öğretilerimizin bugünkü yeni ve olası deneyimlerimize ket vurmasına sebebiyet verebilir. Böylece, harikalar diyarına ancak poposu ağacın kovuğuna sıkışmış bir tavşan olarak giriş yapabiliriz ve yakınlarda bize bir yardım eli uzatacak kimse yoksa, sonsuza kadar orada sıkışıp kalırız ya da belki geri dönebiliriz. Günlük yaşantılarımızda harikalar diyarı gibi bir ödül beklentimiz olmasa bile, kimi zaman bulunduğumuz bağlama ya da konuma bağlı olarak huzursuz ve memnuniyetsiz olduğumuzu fark edebiliriz. Yakın zamanda kayıp, travma, olumsuz aile yaşantıları gibi olumsuz kişisel yaşantılarımız olmadıysa, memnuniyetsizliğimiz uzun bir süredir ve farklı kombinasyonlarla da sürüyorsa; bulunduğumuz bağlama ilişkin bir gözden geçirme yapma vaktimiz gelmiş demektir.Hayatınıza beyaz bir pencere açabilmek için size bir yöntem önerisi yapmak istiyorum. Sizi rahatsız eden durumlar olduğunda kendinize "Zorunda mıyım?" sorusunu sorun ve cevaplandırın. Yani, bunu yaşamaya devam etmek, katlanmak zorunda mısınız? Yoksa hayatınızda sizi rahatsız eden bu duruma artık yer vermemeyi seçtiğinizde, seçebileceğiniz başka yollar var mı?Cevabınız "Evet, zorundayım." ise; yaşadığınız rahatsız edici durumun hayatınızda kalmasına izin vermek zorunda olduğunuz anlamına gelir. Bu durumda, var olan rahatsız edici duruma bir şekilde adapte olmak üzere adeta sımsıkı sarılmalısınız.Yani bu durumda; duygu düzenleme yollarını deneyerek, yaşadığınız bilişsel tutarsızlık durumuna ikna olabileceğiniz açıklamalar bularak ya da bakış açınızı değiştirerek kabul etme yolunu seçmiş olacaksınız. Bilişsel tutarsızlık kuramına göre, bilişimiz ve davranışımız çeliştiğinde davranışlarımızı değiştirmemiz, bilişimizi değiştirmemizi sağlar. Yani bilişimize uygun olmayan şekilde davrandığımızda bilişimiz değişecektir. Bir örnekle; "Sigara içilen ortamlara asla girmem." şeklinde bir bilişiniz varsa; ve buna rağmen bir kere için yakın arkadaşınızın kırılmaması için yanınızda sigara içmesine müsaade ederseniz; bilişiniz "Sigara içilen ortamlarda bulunmayı tercih etmem, fakat yakın arkadaşlarım söz konusu olursa tolerans gösterebilirim." şeklinde bir değişime uğrayacaktır. Bu anlamda, cesur olmak, denemek ve bir şans tanımak önemli olabilir. Ayrıca her yaşantı, olumlu ve olumsuz birçok özelliği barındırabilir. Bu nedenle; sizi rahatsız eden yaşantıyı tekrar gözden geçirmek, varsa olumlu yanlarına odaklanmayı seçmek sizin için sağlıklı bir yol olacaktır. Son olarak, duygu düzenleme yollarını denemek, kendinizi öyle düşünmeye ikna ettiğiniz ve duygulanımınızı da bu yönde şekillendirdiğiniz derinden rol yapma söz konusu olduğunda kurtarıcı olacaktır.Cevabınız " Zorunda değilim." ise; yaşadığınız sıkıntı verici durumdan bir kurtuluş yolu olduğu; yani dilerseniz sizin için huzursuzluk veren bu durumu yaşamaya devam etmeyebileceğiniz seçeneğinin var olduğu anlamına gelir. Bu cevabı verdiğinizde, muhtemelen en başta değişim için direniyor olabilirsiniz. Çünkü, “Madem önümde bu seçenekler var, uzun süredir neden aynı yolu yürümekte diretiyor ve bu huzursuzluğu yaşıyorum?” şeklinde bilişsel bir çelişki yaşayacaksınız. Muhtemelen geçmişe baktığınızda seçtiğiniz yolla ilgili mantıklı sebepleriniz de olacaktır; çünkü hiçbir seçim nedensizliğe dayanmaz. Fakat bu sebeplere rağmen, yeni ufuklarla yeni nedenlere yelken açabileceğiniz fikri de tam göğsünüze yerleşir. Vazgeçebilir, terk edebilir, bırakabilir, hayatınızdan yolcu edebilirsiniz ya da en azından sizi rahatsız eden unsurun hayatınızdaki anlamı, değeri ve işlevi bağlamında bir değişiklik yapabilirsiniz. Elbette ki bunca teşvike rağmen; kolay olmayacaktır da. Yüzleşmek ve yüzleştiklerinizi bir kenara koymak zorlayıcı olabilir. Ancak “Hayır” cevabını verebiliyorsanız; olasılıkların farkındasınız demektir. Ayrıca bu cevabın seçiminde, doğru bir karar verme süreci oldukça önemlidir. Sıkıntı yaşadığınız şeyi/kişiyi hayatınızdan çıkardığınızda hangi seçeneklerin sizi bekliyor olacağını, bu seçenekleri seçmeniz sonucunda yaşantınızda nasıl değişiklikler olabileceğini, bu değişikliklerin uzun vadede sizi pişman edip etmeyeceğini ve yaşamınıza ne gibi katkılar sunabileceğini doğru şekilde analiz edebilmelisiniz. Çünkü bir yolu seçmek, çoğu zaman başka bir yoldan vazgeçmeyi gerektirmektedir ve bazı seçimlerin geri dönüşü olmayacaktır.Bu soruyu ve cevapları zihninizden geçirirken sürekli hatırlamanız gereken en önemli şey: Kalsanız da, gitseniz de, bazen hiç gitmeksizin kalsanız da ve bazen durmaksızın gitseniz de; her seçenek size değer katmalı, daha mutlu olmanızı sağlamasa bile uzun vadeli mutsuz olmanıza izin vermemeli. Ayrıca “zorunda mıyım?” sorusu ve cevabını, gelecekteki mutluluğunuzu inşa etmek için bugün huzursuz ve mutsuz olmaya razı geldiğiniz durumların haricinde tutuyor olmanız da oldukça önemli. Bunun için bu soruyu farklı zaman dilimlerinde, farklı duygulanımlara sahip olduğunuz zamanlarda ve farklı bağlamlarda defalarca bıkmaksızın ve kendinize zaman tanıyarak cevaplandırıyor olmanız oldukça önemli.Öyleyse ilk soru benden gelsin: Son zamanlarda bilişsel dünyanı olumsuz şekilde meşgul eden bir olayı, kişiyi ya da durumu düşün, zorunda mısın?Uzm. Psk. Özge ENGİNOkuyucuya Notum: Önemli ve geri dönülmez kararlar alacağınız süreçlerde, destek almak önemlidir. Bu gibi durumlarda, size yalnızca bir terapi randevusu kadar uzağım. Site üzerinden ya da profilimde yer alan kişisel iletişim bilgilerim yoluyla bana ulaşabilir, mesaj atabilirsiniz.

Özge ENGİN 10.12.2020