İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR
Psikolog
Hakkında
Danışmanlık/Terapi Süreci Hakkında
Psikoterapi, Yunanca “therapeuein”, “iyileşmek” ya da “iyileştirmek” anlamlarına gelir, bu sebeple psikoterapi tam anlamıyla “ruh iyileştirmesi” demektir. Psikoterapi size, yaşadığınız zorluklar ya da sıkıntılarla ilgili içgörü kazandırmayı, düşünce ve davranışlarınızda değişiklikler meydana getirmek için motivazsyonunuzu arttırmayı ve bu değişiklikler için uygun yollar bulmanıza yardımcı olmayı amaçlar.
Seanslarımız ortalama 45 dakika sürmekte ve danışanı merkeze alan bir yöntemle ilerlemektedir. Seans sıklığı genel itibariyle haftada bir olsa da sizlerin seansa getirdiğiniz probleme göre bu sıklık revize edilebilmektedir.
İlk seans daha çok danışanın bugün buraya getirdiği problemin ve genel öyküsünün dinlenmesi ardından da kişiye özel terapi sürecinin belirlenmesi şeklinde ilerler. Her bireyin süreci biricik ve kendine özel olduğundan terapi sürecinin kaç seans süreceği kişiden kişiye değişmektedir.
Çalışma Alanlarım
- Anksiyete (Kaygı) Bozukluklukları
- Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)
- Travma ve İlişkili Bozukluklar
- İlişki ve Evlilik Problemleri
- Kişilerarası İlişkiler ve İletişim Problemleri
- Stres Yönetimi
- Öfke Kontrolü
- Yetersizlik ve Değersizlik Algısı
- Anlam Arayışı
- Ergenlik Dönemi ile İlgili Problemler
- Gelişimsel ve Yaşamsal Krizler
- Yas Süreci
- Fobiler
- Depresyon ve Mutsuzluk
- Tek Seanslık Psikolojik Destek
- Grup ve Atölye Çalışmaları
Not: Çift terapisinin seans süresi ve ücreti farklıdır, çift terapisi almak istiyorsanız lütfen iletişime geçiniz.
Grup ve Atölye Çalışmaları Hk.
Dönem dönem farklı konularla ilgili grup ve atölye çalışmaları yapıyorum. Haberdar olmak ve katılım sağlamak için benimle iletişim kurabilirsiniz.
Hayat içinde pek çok iniş-çıkışı barındıran bir yolculuktur. Problemlerin üstesinden gelmek için desteğe ihtiyacınızın olduğu her anda terapistiniz yanınızda! :)
Kendinize bir iyilik yapmaktan geri durmayın,
Sevgilerimle...
Çalışma Grupları
Terapi Yaklaşımları
Eğitimler
Sertifikalar
Blog Yazıları
İLİŞKİMDE YAŞADIĞIM PROBLEMLER ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARIMLA İLGİLİ OLABİLİR Mİ?
Çocukluk çağındaki deneyimlerimiz ileri yaşlarımızdakine nazaran benliğimizde daha büyük bir etkiye sahiptir. Çocukluk dönemindeki deneyimler, her zaman bir anı olarak tüm görselliği ya da yarattığı duyusal etkilerle hatırlanamasa bile karakterimiz, dünya görüşümüz ve ilişkilerimiz üzerinde etkilidir. Çocukluk çağında olumlu pek çok deneyim gibi olumsuz deneyimler de yaşanabilmektedir. 18 yaşından önce deneyimlenen olumsuz bazı durumlar çocukluk çağı travmaları olarak adlandırılmaktadır.Çocukluk travması, çocukken maruz kalmış olabileceğiniz üzücü deneyimlerin tamamıdır. Bu üzücü olaylar fiziksel, cinsel veya duygusal istismarlar veya fiziksel ya da duygusal ihmal olabilir. Sevilen bir kişinin kaybı, terk edilme, dehşete düşmenize sebep olabilecek herhangi bir yaşam olayı (kazalar, afetler, tartışmalar vb.), fiziksel şiddet gibi travmatik olaylar gelişim çağında yaşandığında yetişkinlik döneminde de hayatın neredeyse her alanında etkilerini yaşamak mümkündür.Çocukluk döneminde çocuk, bakım vereni tarafından yeterince ilgi, şefkat, sevgi, destek görürse; fiziksel ihtiyaçları iyi bir şekilde karşılanırsa yetişkinlik döneminde travmayla ilgili belirtiler yaşama ihtimali de azalıyor. Öte yandan; olumsuz yaşam olayları, bakım veren kişinin ilgisiz olması, gelişme döneminde çocuğa yeterli desteğin verilmemesi, ihtiyaçlarının karşılanmaması çocuğun travma yaşamasına sebep olabiliyor.Travmatik olaya birden çok defa maruz kalan çocuklar yetişkinlikte psikiyatrik rahatsızlıklara yakalanmak konusunda, bir defa maruz kalanlara göre daha yüksek bir orana sahip oluyorlar. Ayrıca araştırmalara göre bazı travma türleri ile ruhsal sorunlar arasında bağlantılar bulunuyor. Örneğin, cinsel ve fiziksel istismara maruz kalma ile borderline kişilik bozukluğu arasında güçlü bir ilişki bulunuyor. Diğer yandan travma sonrasında yaşanan benlik saygısında düşüş ve umutsuzluğun depresyona sebep olduğu düşünülüyor. Çocukluk çağı travmalarının yetişkinlikte ilişkili bulunduğu diğer sorunlar ise travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları, somatizasyon bozukluğu, psikotik bozukluklar olarak sıralanabilir.-Duygusal bağları, insanlarla ilişkiler kurmayı hayatlarımızın erken dönemlerinde öğrenmeye başlarız. Yaşamımızın ilk yıllarında, hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğumuz, güvendiğimiz ve bağlandığımız kişiler bize zarar verdiğinde ya da bu kişilerin eksikliğini duyduğumuzda ilişki kurmak konusunda yanlış bir öğrenme sürecine maruz kalmış oluruz. Bu yüzden çocukluk çağında yaşadığımız travmalar, yetişkinlik döneminde ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebiliyor.BAĞLANMA STİLLERİBağlanma Teorisi (Bowlby, 1969), çocukluk ve yetişkinlikteki yakın ilişkilerimizi anlamlandırmak amacıyla geliştirilen teoriler arasında belki de psikoloji biliminde en çok etki bırakan ve bilimsel kanıtlar açısından en zengin teori olarak görülüyor.İlk zamanlarda çocuk-ebeveyn ilişkisini daha iyi anlayabilmek amacıyla ortaya atılmış olsa da artık yetişkinlerin ilişkilerini incelemekte de sıklıkla kullanılıyor. Bu teorinin temelinde insanlarıngüven, huzur, sevgi gibi ihtiyaçlarını bir başkasından sağlama ihtiyacı yatıyor. Bağlanma teorisine göre, bu ihtiyaç çocuklukta ebeveynlere karşı hissedilirken ileri yaşlarda bu figürün yerini genellikle romantik partnerler alıyor.-Teoriye göre, erken çocukluk döneminde ebeveynlerimizle yaşadığımız deneyimler, ileride yakın olduğumuz insanlara karşı beklentilerimizi de şekillendiriyor.• Güvenli BağlanmaBu bağlanma stiline sahip kişiler, diğer insanlarla güvene dayalı ve yakın ilişkiler kurmaya yatkındırlar. Sevmekten ve sevilmekten çekinmezler. Yakınlıktan kaçınmazlar ve sevdiği kişilere bağlı olma eğilimindedirler.• Kaygılı-Kaçıngan BağlanmaKaygılı-kaçıngan bağlanan kişiler bir yandan yakınlık kurmak isterken diğer yandan başkasına güvenmekten korktukları için samimi ilişkiler kurmakta güçlük çekiyorlar. Sevdiklerinin onları önemsemediğini ve umursamadığını hissedebilirler.• Kaçıngan BağlanmaKaçıngan bağlanan kişiler, çevresindekilerle yakınlık kurmaktan korkarlar. Birileriyle yakın ilişkiler kurduklarında özgürlükleri elinden alınmış gibi hissedebilirler. İlişki kurduğu kişilere güvenmeyebilirler, onlarla derin duygularını paylaşmazlar. Duygusal olarak ulaşılamaz gibi görünürler. Sevdiklerinin de duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanabilirler. Önemli gördükleri kişilerden ilgi ve sevgi beklerler ancak aynı düzeyde sevgi ve ilgiyi karşı tarafa vermekten kaçınırlar. Sevgi ve ilgi ihtiyaçları olsa da özellikle romantik ilişkilerden uzak dururlar.• Kaygılı BağlanmaKaygılı bağlanma eğiliminde olan kişiler sürekli terk edilme korkusu yaşarlar. Sevdiklerinin onları terk edip gideceklerini düşünürler. Romantik ilişkilerde partneriyle uzak kaldığında aldatılmaktan endişe duyarlar. İlişkilerini hayatlarının merkezine alırlar ve ilişkileri hakkında çok fazla düşünürler.BAĞLANMA DÜZLEMİ-Bilişsel düzeyde, güvenli bağlanma türüne sahip kişiler diğer insanlara güvenme konusunda daha olumlu oluyorlar ve diğer insanların yakınlık beklentilerini karşılayabileceklerine inanıyorlar. Diğer bağlanma türlerinin bu konuda genel olarak olumsuz olduğu görülüyor. Kaygılı veya kaçıngan bağlanan kişiler, diğer insanlara güvenemeyeceklerini düşünüyorlar.-Duygusal düzeyde, güvenli bağlanan kişiler her zaman arkalarını kollayacak ve ihtiyaç duyduklarında danışabilecek birileri olduğunun farkında oluyor ve sosyal ilişkilerinde kendilerini daha güvenli ve rahat hissediyor. Bu nedenle de hayatı normal temposunda yaşamak ve sosyalleşmek bu kişiler için daha kolay oluyor. Öte yandan, bağlanma kaygısı yüksek olan kişiler ilişkilerine dair daimi bir korku ve kaygı hissi taşıyor; diğer insanların onlara ihtiyaç anında destek vermeyeceği konusunda endişeleniyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan insanlar ise kaçınma ve öfke gibi negatif duygular taşıyor. Bu kişiler diğer insanlarla olan ilişkilerini sınırlama ve diğer insanların yanındayken kendilerini rahatsız hissetme eğilimi gösteriyorlar.-Davranışsal düzeye bakıldığında, güvenli bağlanan kişiler bir sorunları olduğunda genellikle yakınlarıylasağlıklı iletişimkuruyor ve onlardan destek alıyorlar. Bağlanma kaygısı yüksek olanlar isestressinyalleri yayıyor ve bunların başkaları tarafından anlaşılmasını bekliyorlar. Ek olarak, sıklıkla ilgi talep etme veöfkegösterme gibi davranışlar sergiliyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan kişiler ise genellikle diğer kişilerden bir beklentiye girip talepte bulunmak yerine kendilerini geri çekiyorlar.Yukarıda detaylarından bahsettiğimiz bağlanma stillerinden güvenli bağlanma dışındaki tüm bağlanma stilleri sağlıksızdır. Çocukluk travmalarının sebep olabileceği bu sağlıksız bağlanma stillerinin, yetişkinlik döneminde yaşadığımız tüm ilişkileri şekillendirebilecek kadar kuvvetli etkileri vardır. Bağlanma stillerinize göre ilişkiler kuruyor fakat bunu her gün bilinçli bir şekilde karar vererek yapmıyor olabilirsiniz. Kontrolünüz dışında gerçekleşiyor ve çocukluk travmalarınızdan kaynaklanıyor olabilir. Fakat bu, size çaresiz hissettirmemeli. Çünkü böyle devam etmek zorunda değil. Sizler de bu bağlanma stillerinden herhangi birine kendinizi yakın hissediyorsanız, iyileşmek için zamana ve sabırlı olmaya ihtiyacınızın olduğunu unutmamalısınız. Bir uzman yardımıyla üzerinde çalışabilir ve üstesinden gelebilirsiniz.Sevgilerimle…
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUKişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik oluşturan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma denir.Ruhsal açıdan travmatik bir olaya maruz kalan kişide aşağıda belirten belirtilerin bir aydan daha uzun sürmesi ve işlevsellikte bozulmaya neden olması halinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı konulur.-DSM-5’te TSSB belirtileri 4 grupta toplanmıştır:İstem dışı travmatik olayın yeniden deneyimlenmesi :•Yaşanan olaya ilişkin tekrarlayıcı anılar ve kabuslar.* •Disosiyatif tepkiler (Flashback). Çocuklarda oynanan oyunlarda travmanın yeniden canlandırılması.*•Travmatik olayı çağrıştıran uyaranlarla karşılaşınca ruhsal sıkıntı yaşama.*(savaş alanını çağrıştıran helikopter sesi)Olayla İlgili Uyaranlardan Kaçınma:•Olay(lar)ı simgeleyen içsel uyaranlardan (düşünce, duygu, anı vb.) kaçınma.•Olay(lar)ı simgeleyen dışsal uyaranlardan (insanlar, yerler, nesneler vb.) kaçınma.[Bir gece canlı canlı toprağa gömülen bir Türk depremzede kapalı mekanlarda uyumaktan kaçınmıştır (McNally,2003).]Duygudurum ve Bilişsel Değişimler:•Travmatik olayın belirli bir yönünü hatırlayamama.•Abartılı ve tekrarlayıcı olumsuz inançlar.•Olaylar için kendini veya başkalarını suçlama.•Olumsuz duygudurum•Önemli aktivitelere duyulan ilgide veya katılımda azalma.•Başkalarından kopma ya da yabancılaşma (7 yaş altı, sosyal içe çekilme).•Sürekli biçimde olumlu duygular yaşayamama.Artmış Uyarılmışlık ve Tepkisellik:•Saldırganlık, öfke patlamaları, kızgınlık.*•Sakınmaksızın davranma veya kendine zarar verici davranışlarda bulunma.•Her an tetikte olma.•Abartılı irkilme tepkisi gösterme.•Konsantrasyon bozukluğu.•Uyku bozukluğu.TSSB geliştiği zaman belirtiler kronik olabilmektedir. TSSB tanısı alan insanlarla yapılan bir çalışmanın ardından birkaç yıl sonra tekrar görüşüldüğünde hastaların yarısında tanı kriterlerini taşıyan belirtilerin hâlâ sürdüğü gözlenmiştir (Perkonigg, 2005).-Tanı için bu belirtilerin 1 aydan fazla sürmesi gerekmektedir.Belirtiler 3 aydan az sürüyorsa Akut TSSB,3 aydan fazla sürüyorsa Kronik TSSB,Belirtiler olaydan en az 6 ay sonra başlıyorsa Geç Başlangıçlı denir. Belirtiler 1 aydan kısa sürüyorsa Akut Stres Bozukluğu adını alır. EPİDEMİYOLOJİEpidemiyoloji, stresin yoğunluğuna göre değişir.Genel yetişkin nüfustaki yaygınlığı % 1-%12 arasında değişir.TSSB belirtileri tecavüz kurbanlarının % 94’ünde, savaş gazilerinin % 40’ında bulunmaktadır. (?)Kadınlar erkeklerden iki kat daha fazla oranda TSSB geliştirme olasılığına sahiptir (Breslau ve ark., 1999).Tekrar yaşama ile ilgili belirtiler başlangıçta ön plandayken, daha sonra kaçınma belirtileri belirginleşebilir.TSSB, daha çok genç erişkin, bekar, boşanmış, dul, ekonomik yönden zayıf ya da sosyal yönden izole kişilerde görülmektedir. Risk altındaki kişilerde (savaş, çatışma, cinayet ya da doğal afet yaşama gibi) oran %58’e kadar çıkabilmektedir.İnsanların neden olduğu travmaların, doğal felaketlerden daha fazla TSSB oluşturduğu bilinmektedir. Savaşı yaşamış kişilerde; %17-45İşkence görmüş gruplarda; %23-54Tecavüz kurbanlarında; %25-50Doğal afet popülasyonunda: %3-59Savaşın şiddetine maruz kalmış sivil halkta TSSB oranı askerlere oranla çok daha yüksek ØBosna’da, savaştan sonra yapılan bir araştırmada, sivil halk arasında TSSB oranı %60’tan yüksek bulunmuşØVietnam savaşı sonrasında askerler arasında yapılan araştırmada; farklı travmalara maruz kalan erkeklerin %15.2’sinin, kadınların ise %8.5’inin TSSB tanı ölçütlerini karşıladığı belirlenmişØAraştırma sonuçları savaşa katılmış 3.140.000 erkek askerin yaklaşık 479.000’inin araştırmanın yapıldığı dönemde TSSB tanısı aldığını gösteriyorØFalkland Savaşı’nda görev alan bir grup İngiliz askeriyle savaştan 5 yıl sonra yapılan görüşmede, araştırmaya katılan askerlerin %22’sinde TSSB saptanmışØFarklı savaşlarda benzer sonuçlar…Vakalarda, TSSB’nin yanı sıra diğer birçok rahatsızlık eştanı olarak görülebilmektedir. Araştırmacılar, temsil edici bir toplum örneklemi ile yapılan bir çalışmada, katılımcılarla 3 yaşından 26 yaşına kadar düzenli aralıklarla tanıya yönelik değerlendirme görüşmeleri yapmışlardır. 26 yaşına kadar TSSB tanısı alan insanların hemen hemen %93'ünün 21 yaşına kadar bir başka psikolojik rahatsızlık tanısı daha aldığı görülmüştür. En yaygın olarak görülen rahatsızlıklar arasında kaygı bozuklukları, majör depresif bozukluk, madde kullanımı ve davranım bozukluğu yer almaktadır (Koenen, Moffitt, Poulton ve ark.,2007).ØTSSB’de yaşam boyu komorbid psikiyatrik bozukluk gelişme riski %70 civarındadır (Breslau ve ark. 1997). ETİYOLOJİTSSB’nin etiyolojisinde birden fazla etmenin yer aldığı düşünülmektedir. Stresör, temel ortaya çıkarıcı etken olmakla birlikte, aynı travmatik olayı yaşayan herkeste TSSB ortaya çıkmamaktadır. Stres kaynağının hasta için öznel anlamının önemi üzerinde giderek birleşilmektedir. Çeşitli etnik-kültürel, psikolojik, biyolojik, ailesel ve sosyal etkenlerin bozukluğun patogenezinde yeri vardır.Ø15 yaşından önce psikolojik travma yaşamış olma, sosyal desteğin yetersiz olması psikiyatrik hastalığa yatkınlık özellikle anksiyete bozukluğu ve major depresyon gibi hastalıklar geçirmiş olma, 10 yaşına gelmeden aileden ayrılmış olma, yatkınlığı gösteren faktörler olarak düşünülmektedir (Özgen ve Aydın, 1999).TEDAVİTravma sonrası stres bozukluğu tedavisinde ilaçla tedavinin etkisini inceleyen seçkisiz atamalı ve kontrollü uygulamaların yer aldığı bazı çalışmaların varlığı bilinmektedir (Stein, Ipser ve Seedat, 2000). seçici seretonin geri alım inhibitörü (SSRI) adı verilen bir grup antidepresanın, travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde de etkili olduğu gösterilmiştir ancak ilaçla tedavi sonlandığında nüksetmenin oldukça yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı ilaç tedavisiyle birlikte travma alanında çalışan bir uzmandan terapi desteği almak çok çok önemlidir.SONUÇTravmanın şiddeti bir kişinin TSSB geliştirip geliştirmeyeceğini belirlemektedir.TSSB, travmayla karşılaşınca ya da sonraki birkaç yıl içinde başlamakta, bundan sonraki birkaç yılda semptomlar artmakta ve plato çizerek sürmektedir. Belirtiler zamanla dalgalanmalar gösterebilmekte, stresli dönemlerde yoğunlaşabilmektedir.Hastaların yaklaşık %30’u tam olarak düzelme gösterirken, %60’ının belirtileri hafif – orta derecede sürmekte, %10’unun belirtileri ise değişmeden kalmakta ya da daha da kötüleşmektedir. Tedaviden yararlananlarda, yıllar sonra yine ciddi bir stresörle karşılaşma durumunda belirtilerin yeniden ortaya çıkması sık karşılaşılan bir durumdur. Travma süresi uzadıkça TSSB’nin ortaya çıkma ve kronikleşme potansiyeli de artmaktadır.**İyi sosyal desteğe sahip bireyler, hastalığa ve özellikle ağır formlarını yaşamaya daha az eğilimlidirler.
Adresi
Fabrikalar, Namık Kemal Blv. No:223, 07090 Kepez/Antalya, Türkiye